Halk Savunma Merkezi Komutanı Murat Karayılan, Azadiya Welat Gazetesi’nden Abdurrahman Gök’e konuştu. Karayılan’ın sözleri şöyle;
‘‘15 Eylül’de başlayan Kobanê saldırıları Türk devletinin tutumu için bir ayna olduğunu daha baştan ifade ettik. Kobanê Türk devleti için ayna gibidir. Birincisi; Türkiye’nin çözüm sürecinde samimi olup olmadığını açığa çıkaracak. İkincisi; Türkiye’nin DAİŞ çeteleriyle ilişkileri var. Türkiye uluslararası baskılar sonucunda ‘ilişkimi kesmişim’ dedi, o zaman bu gerçeklik ortaya çıkacak. İlişkiyi kesmiş mi kesmemiş mi? Türkiye’nin çözüm sürecine yaklaşımındaki samimiyetinin ne denli net olacağı görülecek dedik. Zaman geçti ve bir kaçgün sonra ayna göründü. Türkiye ve DAİŞ çetelerinin ilişkilerinin devam ettiği ve ortak plan-proje çıkardıkları görüldü. Kobanê’yi düşürmek istiyorlardı. Trenle Til Ebyad’a yakın köylerde cephane boşaltılıyor, birçok DAİŞ çetesi Türkiye topraklarına geçiyor ve Türkiye tarafından gelip hucum ediyorlar. Bunlar net olarak görülünce ve DAİŞ Qeremox’un kuzeyini alınca artık AKP ve türk devletinin tutumu netleşti. Zaten bazı çekimlerde canlı olarak görüldü. Musul konsolosluğunda yakalanan 49 kişi serbest bırakılınca Türkiye ve DAIŞ’ın ilişkileri açık bir şekilde görüldü. Daha o zaman dedik, ‘Türkiye bu planın içindedir’ diye. DAİŞ Kobanê’yi ele geçirip Reqqa’yı kendine merkez yapmak istiyor. Türkiye de Kobanê’nin düşmesini istiyor. Tampon bölge planını komuoyuna kabul ettirmek ve Rojava kontonlarını boşa çıkarmak istiyor. Ortaya çıktı ki, AKP devleti Rojava’ya olan karşıtlığından vazgeçmemiş ve bunda kararlıdır.
IŞİD’in Kobanê’ye saldırdığı ilk günlerde PYD Türkiye’ye başvuruda bulunarak Cizîrê ve Kobanê arasında koridor açılması için izin istedi. Onlar da ‘tamam iyidir veririz’ deyip ertelediler. Aradan birkaç gün geçtikten sonra Salih Müslim’i İstanbul’a davet ettiler. Yanılmıyorsam İstanbul’da Ferîdun Sinirlioğlu (Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı) ile görüştü. Salih Müslim Koridorun açılması talebinde bulundu. O da ‘tamam koridor açılacak, siz de Kobanê, Cizîrê ve Qamişlo heyetlerinizi belirleyin, ilişkide olmak için telefonlarını verin. Böylece koridor açılsın. Ne kadar imkan varsa sizlere sunulsun. Bu sözlerle onu da oyaladılar ve sözler gerçekleşmedi’ Türkiye neden hem söz veriyor hem de yerine getirmiyor? İlk ihtimal; oyalayarak zaman kazanma ve Kobanê’nin bu süreçte düşürülmesidir. İkinci ihtimal; Cumhurbaşkanı Erdoğan sonradan müdahale etmiş olabilir. Onun için de söz verip yerine getirmiyorlar. AKP bu yaklaşımlarıyla Önder Apo’nun 2013 Newroz’unda ilan ettiği deklarasyonun esas ruhu olan Kürt ve Türk ittifakına darbe vurdu.
AKP Kobanê’deki tavrıyla Kürt ve Türk ittifakına dönük stratejik yaklaşıma büyük darbe vurdu. AKP açıktan Kürt halkının Kobanê’de boğulmasını istedi. Erdoğan’ın ‘Halep bizim için daha önemlidir’ sözleri de Kobanê’de açığa çıkan gerçekleri çarpıtmaktan öte bir anlam taşımamaktadır. IŞİD çeteleri Kürdistan’ı işgal etmek isteyen güçlerce piyasaya sürüldü. Ancak Kobanê direnişiyle bu çete gücü kırıldı. IŞİD binlerce çete üyesini burada kaybetti. YPG’nin de belki çok şehidi oldu ama DAİŞ burada kaybetti. Öyle görünüyor ki Kobanê DAİŞ için mezar oluyor. Yok oluşlarının başlangıcı Kobanê’de başlamış bulunmakta. Denilebilir ki DAİŞ’i de Türkiye kaydırdı Kobanê’ye” diye konuştu. Kendilerinin başından beri DAiŞ’in işgalcilerin derin bir projesi olarak ortaya çıkarıldığını savunduklarını kaydeden Karayılan, şunları aktardı: “Biz bunu sadece Türkiye’ye bağlamıyoruz. Kürdistan’ı işgal etmek isteyen güçlerin rolü var. Çok açık ki, Suriye, İran ve Türkiye Kobanê’nin düşmesini istiyordu. Bunun için de sadece izlediler. Bu yüzden Suriye rejimi ve muhaliflerle olan savaşını durdurdu. Bütün güçlerini Kobanê ve Til Ebyad’a getirdi.
Kürdistan üzerinde işgal politikası yürüten güçler Kobanê şahsında Kürt siyasetini hedefledikler ve uluslararası alanda yükselen prestijine “leke” sürmeye çalıştılar. Apocu hareket özellikle Şengal müdahalesi ile büyük bir prestij kazandı. Bazıları YPG ve HPG’nin imajının kirlenmesini istediler. Bunun için de YPG şahsında Kobanê’de tüm Kürtlere ders vermeye çalıştılar. Bunun karşısında Kobanê direnişi oluştu. Bu nedenle Kobanê direnişi çok çok anlamlıdır. Kürt halkının şeref ve onurunu korudu. Sadece Kobanê’nin değil 4 parça Kürdistan’ın şeref ve onuru korundu. Gerçekten de Kobanê’nin içinden geçtiği bugünler çok tarihi ve önemlidir. Bu da kahramanlıklarla oldu. O şehitler ki destan yazdılar. Arîn Mîrkanlar, Kendallar, Zozan ve Erîşanlar dünyada büyük etkiler yarattılar. İlk defa bir Kürt şehri sesini bu şekilde cihana duyuruyor. Hem etkisi 4 parça Kürdistan’a bırakıyor, hem de dünyaya. Herkes bu direnişten ilham ve heyecan duydu. Sol güçler, demokratik güçler, barış sevenler ve Kürt ulusl hareketi için direniş sembolü oldu. Öncesinden söylenmişti bunu bende söyledim Kobanê Stalingrad olacak.
Kobanê’de imkansızlıklara ve ağır silahlara karşı sergilenen büyük direniş ile Kuzey Kürdistan’da 6-8 Ekim tarihlerinde yapılan sahiplenme eylemleri birbirini tamamladı. Bu eylemlerin ardından Amerîka çete mezvilerini vurmaya başladı. İlk başlarda herkes Kobanê’nin düşeceğini, dolayısıyla hava saldırılarına gerek olmadığını belirtiyordu. Bazı çevreler Amerîkanın müdahale ederek düşmesine izin vermediğini göstermeye çalışıyorlar ancak öyle değil. Kobanê direnişi düşmeyeceğini ispatladı, ardından uçaklar devreye girdi ve uzun süre sembolik idi. Durumun ciddi olduğunu gördükten sonra uçaklar da ciddi yaklaştı.
Kobanê direnişi kendini dünyaya ispatladı ve bu Kürt halkı için de ulusal bir durumdur. Bakur halkı çok destek verdi, ardından Güney ve Doğu Kürdistan halkı ile yurtdışındaki Kürtler alanlara indi. Kobanê direnişinin öncülüğünü oradaki kahramanlar yapıyor, ancak ulusal kollektif bir direniş oldu. Hatta Kürt dostları ile enternasyonalist insanlar da oraya giderek şehit düştü. Paramaz Kızılbaş bunun örneğidir. Aldığımız bilgilere göre bazıları hala orada savaşıyor. Bu nedenle kutsal bir bir rolü söz konusudur.
Sergilenen direniş ile Kürdistan ve dünyaya yayılan direnişi sahiplenme eylemlerine rağmen, Türkiye dünya kamuoyunda eleştiri konusu olan IŞİD ile olan ilişkileri devam etti. Kobanê-Suruç sınırında DİHA tarafından çekilen ve IŞİD çeteleri ile Türk askerlerinin diyaloglarını gösteren görüntüleri her şeyi gözler önüne serdi. Görüntüler hakikati gösterdi. Türkiye sıradan bir devlet değil. NATO üyesi ve şimdiye kadar çok umut bağlanan bir devletti. Politik yaklaşım var, bu nedenle Amerika, Avrupa veya Rusya olsun uluslararası güçler Erdoğan ve AKP’nin DAİŞ ile ilişki içinde olduğunu anladı. Doğrusu bazı dostların hazırladığı cephaneliğin Amerika tarafından Kobanê’ye havadan indirilmesi AKP devletine cevaptı. Bu sıradan bir şey değildir. Doğrusu Kobanê direnişi birçok şeyi açığa çıkardı. Bu bir tutumdur, eleştiridir, ancak doğrudan üzerlerine almak istemiyorlar. Farklı yöntemlerle AKP’ye gerekli şeylerin söylendiğini tahmin ediyorum. Ancak AKP’nin ne yaptığını ne iş yaptığını biliyor. AKP’nin Kürt karşıtı duyguları bu güçleri o noktaya götürdü.
Amerika’nın 2003 yılında Irak’a müdahalesi öncesinde, Mart ayında, Türkiye Meclisi’nde reddedilen ve Irak’a müdahalede Türkiye sınırının kullanılmasına izin veren tezkere konusunda AKP sonradan pişman oldu ve bu nedenle Suriye konusunda rol almak istedi. AKP ‘tezkereyi reddettik orada Kürt federasyonu oluştu, PKK istifade etti’ diyerek, Suriye’de ortaya çıkan durumda buradaki Kürtlerin bir şey elde etmemesi ve onları kontrol etmek için öncü rolü oynamak istedi. Erdoğan ve Davutoğlu kendilerini başarılı görüyorlar, ancak büyük yanlışlıklar yaptılar. Suriye’nin 6 ayda düşeceğini belirtiyorlardı ancak 3 yıldır hala düşmedi. Kürt karşıtlığı burada da onları yanlışa düşürdü.
Kuzey Kürdistan’daki halk serhildanları IŞİD’i durdurdu. 13-14 Ekim’e kadar bir denge durumu oluştu. Ardından YPG bazı yerleri ele geçirdi. Bir süredir böyle devam ediyor. Tabi halkın sahiplenmesi ve gençlerin katılımı büyük rol oynadı. Stalîngrad gibi bir durum ortaya çıktı. Belki oradaki gibi bilinçli birşey olmadı, ama Kobanê’de de böylesi bir durum doğal olarak gelişti. Gerçekten de birçok yönüyle benziyor. O zaman da Sovyet, İngiltere, Amerika ve Fransa birlikteydi. Yani bir cephe vardı, Stalingrad’a destek veriyorlardı. Bugün de buna benzer bir cephe var, koalisyon oluşmuş, Kobanê’ye destek sunuyor. Kobanê’de kuşkusuz YPG’nin güçlü bir durumu var ve daha da ileri gideceğe benziyor.
Peşmerge ve ÖSO’nun da Kobanê’ye gelmesinin ağır silahlar ve psikolojik olarak IŞİD üzerinde etki yarattı. Ancak pêşmerge güçleri sadece ağır silahlar konusunda uzman olanlardır. ÖSO’nun ise zaten azdır. Önceden bazıları vardı, yeni gelenlerden de 30-40 civarında kaldığını tahmin ediyorum. Rolleri var ancak esas yük YPG ve YPJ’de. Ön saflarda onlar yer alarak operasyon düzenliyorlar. Duyduğumuza göre kaç gündür ilerliyorlar. Kent savaşıdır, sokak sokak, ev ev ilerliyorlar.
Yaşanan son gelişmelerle birlikte Kürt Ulusal Kongresi bir daha gündeme geldi. 3 yıl önce bizzat ben Güney Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani ile görüştüm. Ardından kongre çalışmaları başlatıldı bir düzeye kadar getirildi. Ancak Rojava konusunda çözüm gelişmedi. Bu nedenle de kongre gerçekleşmedi. Şimdi Ulusal Kongre gibi bir çalışma üzerimizde farz oldu. Kürt siyasetçiler olarak hepimiz bundan sorumluyuz. Şimdi savunma alanında alt düzeyde bir ortaklık oluşmuş durumda. Yine temel sorunlardan biri olan Rojava konusunda Duhok’ta yapılan toplantının ardından bir antlaşma yapıldı. Yerine getirilip getirilmeyeceği belli olmasa da, bazı şeyler yapıldı. Mevcut durumda Ulusal Kongre için şartlar kaldığı yerden devam ediyor. Daha önce oluşturulan kurullar son maddeye kadar gelmişti. Buradan devam edip sonuca gidebilir. Bir ay için de bunu yapabilir. Çünkü önceden temeli oluşturulmuş. Bir araya gelerek kongreyi yapabilirler. Bildiğim kadarıyla arkadaşlarımız KCK adına tartışma yürüteceklerdi ve bunun yapıldığını biliyorum. Onlarında olumlu yaklaşacağına inanıyorum.
Kürt halkın özgürlüğünü alacaktır. Kürt halkı önderliğini özgürleştirerek özyönetimini oluşturacaktır. Kimse bunun önünde engel olamayacaktır. Gün Kürt halkının günüdür. Bazılarının da daha önce dediği gibi bu yüzyıl Kürtlerin yüzyılı olacak. Son 4 aydaki gelişmeler bunun ispatıdır ve bugün her zamankinden daha fazla umutluyuz.’’ (DİHA)