Dêrsim’e sefer olur, zafer olmaz! – Hüseyin Ali

Başbakan Davutoğlu Dêrsim’e giderek güzel kelimeleri arka arkaya dizmiş; Aleviliğin ne olduğu konusunda vaazlar vermiştir. Dêrsim’de, üniversite anfisinde Alevilere vaaz verildi dersek yanlış söylememiş oluruz. Yapılan konuşma, aslında Aleviler arasında parçalama yaratmayı da hedeflemiştir.

Davutoğlu’nun Dêrsim seferi, Alevilerin olduğu gibi kabul edilmesi ve taleplerinin karşılanması için yapılmamıştır. Aleviliğe kendine göre bir don biçme ve bir psikolojik savaş başlatmak için bu sefer yapılmıştır. Anlaşılıyor ki Davutoğlu ”Dêrsim’e sefer olur, zafer olmaz” deyişinin farkında değildir. Davutoğlu’nun bu Dêrsim seferi de sonuçsuz kalacaktır. Hacı Bektaş’ta yüzü kızarmadan “Bundan sonra Hacı Bektaş türbesine parasız gireceksiniz” diyen Davutoğlu, bu defa da büyük bir müjde verir gibi ”Tunceli Üniversitesi’nin ismini Munzur olarak değiştireceğiz” demiştir. Her şehirde üniversitelere bir Türk şahsiyetinin ismi verilmiştir; ama hiçbir Kürt şehrinde bir Kürt şahsiyetinin ismi üniversitelere verilmemiştir.

Davutoğlu Dêrsim’de hala Tunceli demeye devam etmiştir. En ilginci de Baba Mansur’un ya da başka bir Alevi büyüğünün hocası Ahmet Yesevi’dir gibi yine Dêrsimlileri Türklükle bağlantılandıran zorlama yorum ve değerlendirmeler yapmıştır. Hiçbir Alevi ya da Alevi örgütü Ali’siz, Hüseyin’siz bir Aleviliği savunmadığı halde yine demagoji yaparak sanki böyle savunanlar varmış gibi bir yalan ortaya atmıştır. Sadece Alevi kurumları ve aydınlar İslamiyet’le tanışmadan önce Alevilerin hangi inanç ve kültürü yaşadığı üzerine farklı görüşlere sahiptirler. Yoksa Alevilik İslamiyet’ten hiçbir şey almamış ya da Ali ve Hüseyin’in Alevilikle bağlantısı yoktur gibi iddialarda bulunanlar yoktur. Sadece Aleviliği İslam içi mi, dışı mı tartışmaları içinde boğarak başkalaşıma uğratmak isteyenlere karşıdırlar.

Aslında AKP Hükümeti ve Başbakan Davutoğlu bu tür uydurma argümanlara dayandırarak yürütecekleri psikolojik savaşla Alevileri kendi düşündükleri bir kalıba sokma hesabı içindedirler. Aleviliği Sünni ve Şii gibi bir mezhep haline getirme dışında başka bir dertleri yoktur. 1400 yıldır yapılamayan asimilasyon ve başkalaşıma uğratma hedefi, artan devlet olanakları ve propagandayla gerçekleştirilmeye çalıştırılmaktadır.

Davutoğlu Dêrsim’de de Alevilerin temel talepleri konusunda hiçbir şey söylememiştir. Cem evlerinin ibadet yeri olarak kabul edilmesi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın lağvedilmesi, din derslerinin kaldırılması konusunda ya hiçbir şey söylememiş ya da eski tezlerini savunmuştur. Din ve inançları devletin dışına çıkarmak ve topluma teslim etmek yerine, Aleviliği de devletin içine çekerek eski zihniyet ve uygulamaları sürdürmek istediklerini ortaya koymuştur.

Aleviler ne çekmişse bugünkü AKP zihniyeti ve bu zihniyetle ikiz kardeş olanlardan çekmiştir. Aleviler tarihte niye baskı altında tutulmuşlardır? Neden horlanmışlardır? Bu açıktır. Sünni zihniyetinin softaları ya da kimi din adamları Aleviliği hep sapkın bir inanç olarak görmüşlerdir. Hatta Alevilerden söz ederken ”kefere” demişlerdir. Davutoğlu ilk önceleri Sünni inançta olanların Aleviler konusunda nasıl şekillendiğini ortaya koymalı ve Alevilerin bu nedenlerle hep baskı gördüğünü itiraf etmeliydi. Aleviler neye inanıyorsa herkesin, her dinin ve mezhebin de Alevilerin bu inancına saygılı olması gerektiğini ve her inancın kendisi için kutsal olduğunu söyleyebilmeliydi. Bunlar açıkça söylenmeden, Aleviler hakkında zihniyet değişimi gerçekleşmeden politika gereği söylenecek hiçbir sözün değeri yoktur. Bu zihniyet ve politika değişmediği takdirde yarın Türkiye ve Kürdistan’da yine Maraş, Sivas, Dêrsim, Tokat ve Çorum gibi katliamlar yaşanır. Sivas Madımak’ta olduğu gibi insanlar diri diri yakılabilir.

AKP ve Davutoğlu zihniyeti değişmediği ve Alevilere demokratik yaklaşmadığı için; en kötüsü de asimilasyon ve başkalaşıma uğratmayı yeni koşullarda sürdürmek istediği için Dêrsim’de büyük protestolarla karşılaşmıştır. Şehirde halka karşı konuşamamıştır. Çünkü Dêrsim’de kendisini dinleyecek bir halk yoktur. Sadece üniversitede kendisinin memurları ve sağdan soldan getirdiği şakşakçı yandaşlarına konuşmuştur. AKP ve Davutoğlu demagoji yapacağına neden protesto edildiği üzerine yoğunlaşmalıdır.

Özgür Gündem gazetesi bir gün önce Dêrsimlilerin ne istediğini ve özür dilemenin nasıl olması gerektiğini açıkça ortaya koymuştur. “Özür, özerklikle dilenir” manşetini atmıştı. Dêrsim özerk olmadan, anadili olan Kirmançki ile eğitim yapmadan, tam inanç özgürlüğü yaşamadan ne Dêrsim’den özür dilenmiş, ne de Dêrsim halkının talepleri karşılanmış olur.

Dêrsim ve genel olarak da Aleviler tarih boyu devlet dışı bir toplum olarak kirlenmeden yaşamışlar; kendi kendilerini yönetmişlerdir.
Dêrsim de hep özerk yaşamıştır. Zaten Dêrsim katliamı da Dêrsim’in bu özerk yaşamını ortadan kaldırmak için gerçekleşmiştir. Tüm Dêrsim raporları ve uygulamalar bu durumu ortaya koymaktadır. 1938 öncesi her Dêrsimli anadilini bilirken, şimdi Kırmançki ölü diller kategorisinde görülüyorsa, bu durum zaten Dêrsim üzerinde uygulanan kültürel soykırım politikasını ortaya koymaktadır. Bu kültürel soykırım 1938 fiziki soykırım üzerinde şekillenmiştir. Dêrsimlilerin inancı başkalaşıma uğratılmak isteniyorsa, dil ve kültürel soykırımla Türkleştirme hedefleniyorsa, özerk yaşamış olan Dêrsim ve Alevilik devletin yedeğine sokulmak isteniyorsa tabii ki Dêrsimliler buna karşı tutumlarını koyacak, demokratik özerkliği elde edene kadar bu direnişi sürdüreceklerdir. Dêrsim’e sefer yapıp zafer bekleyenler Seyid Rıza’nın torunlarını karşılarında bulacaklardır. Davutoğlu’yu protesto edenler de Seyid Rıza’nın torunlarıdır.

Dersim alevi Ocakları Seyit Rıza

 

(Özgür Gündem – 25 Kasım 2014 – Hüseyin Ali)

 

Related Articles

Yazılar
Volkan Yaraşır
Petrol “savaşı”: Rusya, İran ve “vekalet savaşları”
Volkan Yaraşır

Ergür Altan
“Roboski`yi bombalamaktır vatana ihanet olan!”
Ergür Altan

Mustafa Durmuş
Bir haberin düşündürdükleri : “Aşırı tedbir Allah’a güveni sarsar!”
Mustafa Durmuş

Özcan Kırbıyık
Türk ordusu -Roboski’de- görevini samimiyetle yerine getirmiştir!
Özcan Kırbıyık