Emekçiler ve ezilenlerin seçeneğini yaratıyoruz

SYKP Eş Başkanı Nejla Kurul: “Emekçiler ve ezilenler için ne AKP’nin rant ve Cemaat’in komplo düzeni, ne de yeni statükoya eklemlenmeye çalışan eski statükonun temsilcileri bir seçenek olabilir. Halkın seçeneği, bu kesimlerin bizzat kendilerinin öznesi olduğu ezilenlerin mücadelesini birleştiren politik ve örgütsel bir irade olabilir.”nejla-kurul_k

Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanı Prof. Dr. Nejla Kurul’un Ajans Adalar dergisinin Şubat 2014 tarihli sayısında yayımlanan röportajı:

Türkiye’de sosyalist zeminde siyaset yapan, yeni kurulmuş bir partisiniz. Partinizin siyaset yaptığı teorik ve pratik zeminden söz eder misiniz?  Parti kaç il ve ilçede örgütlü?

Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi’nin (SYKP) kuruluşunda harcı olan siyasi hareketler ve bireylerin düşünsel/örgütsel kökleri sosyalist hareketin en eski geleneklerine ve en etkili toplumsal/siyasal hareketlerine uzanıyor. Öte yandan SYKP, devrimci/komünist hareketin tüm birikimlerine sahip çıkan, harmanlayan, düşüncede ve davranışta yeniden kuruluşçu organik bir partidir.

Bugünkü bir arada duruşun esasını 2011 sonunda yayınlanan mutabakat metni oluşturuyor. Bu metin Marksizmi uğradığı deformasyonlardan kurtarıp, onun tarihsel köken ve birikimine sahip çıkarak 21. yüzyıl gerçekliğine yanıt verebilecek devrimci bir çerçeveye kavuşturmayı ve bu temelde örgütsel bir pratiği gerçekleştirmeyi amaç edinenlerin bir araya gelmeleri için bir zemin oluşturmuştur.

Partimizin politik mücadelesini yürütürken teorik olarak güç aldığı zemin, devrimci ve enternasyonalist özüyle Marksizmdir. Türkiye’de önemli bir tarihsel konjonktürdekurulan Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi’nin nihai hedefi, kapitalist sömürünün ve bütün tahakküm biçimlerinin, bütün eşitsizliklerin, bütün hiyerarşik ve dışlayıcı toplumsal ilişkilerin tasfiye edildiği; işbölümünün aşıldığı, dayanışma ve ortaklaşmanın insanın varoluşunun içselleştirilmiş bir özelliği haline geldiği bir komünist toplumdur. Partimiz bu teorik zeminden yola çıkarak, dünyayı değiştirmenin bilgisini pratikle buluşturmaya çalışıyor.

Partimizin İstanbul, Bursa, Denizli, Ankara, Samsun, Antalya, Gaziantep, Mersin, Adana, Hatay il örgütleri ve Edirne, Kocaeli, Muğla, Giresun, Trabzon il temsilcilikleri kurulmuş durumdadır. Ayrıca İstanbul Kadıköy, Sultangazi, Bahçelievler ilçe örgütleri ve Mersin Akdeniz, Hatay Defne, Antep Şehitkamil, Ankara Çankaya, Antalya Muratpaşa, Samsun İlkadım, Bursa Orhangazi ilçe örgütleri kurulmuştur. Bunun dışında Giresun Bulancak ilçe temsilciliği de açıldı. Önümüzdeki haftalarda İzmir il örgütü ve Eskişehir, Ordu, Balıkesir, Sinop il ve Hopa ilçe temsilciliği oluşturulacak. İstanbul’da da Kağıthane, Avcılar, Küçükçekmece, Kartal ilçe örgütlerimizin kuruluş hazırlıkları sürüyor.

Partinin kurucu üyeleri arasında kimler var ve ezilen tüm kesimler nasıl temsil ediliyor, talepler nasıl dillendiriliyor?

SYKP, 23 Haziran 2013 tarihinde kuruldu. Parti kurulmadan önce yaklaşık iki yılı aşan bir süreç Sosyalist Yeniden Kuruluş Girişimi olarak sürdürüldü. Sosyalist Yeniden Kuruluş Girişimi içinde başlangıçta yer alan kimi bileşenler daha sonra sürecin dışına düşmüş olsalar da Girişim; İşçilerin Sosyalist Partisi, Toplumsal Özgürlük Parti Girişimi, Sosyalist Gelecek Parti Hareketi, Sosyalist Birlik Hareketi ve herhangi bir örgüt ya da parti ile aidiyet ilişkisi olmayan bireyler tarafından devam ettirilerek partileşme ile sonuçlandırıldı.

Kurucu üyeleri içinde Eş Başkanlar, Prof. Dr. Nejla Kurul, Tuncay Yılmaz ile sosyalist kamuoyunun yakından bildiği, Ertuğrul Kürkçü, Mahir Sayın, Mustafa Kemal Kaçaroğlu, Hikmet Sarıoğlu, Mustafa Kahya, Mehmet Yücel, Kenan Kalyon, Şaziye Köse, Gülseren Pusatlıoğlu, Tarık Oruç, Halit Elçi, Kadir Akın, Erdal Kara, Mustafa Çetin gibi isimler bulunuyor.

Parti uğraşısı içinde, işçilerin talepleri, temel yönelimi işçi sınıfı merkezli bir örgütlenme anlayışı ile açığa çıkarılmaktadır. Ancak mağdur durumda olan ve ezilme konumundaki bütün toplumsal kesimlerin (işçiler, kadınlar, LBGTİ bireyler, Kürtler, Ermeniler, Aleviler, gençler, doğanın temsilcilerive tüm ezilenler) içinde varolmak ve örgütlenmek de Partinin örgütlenme perspektifi içinde yer almaktadır. Potansiyel olarak anti-kapitalist dinamikler olarak gördüğümüz zeminlerde de yer almak, ancak o zeminlerin özgün dinamiklerini gören ve saygı gösteren bir tutumla ilişkilenmek de partinin görevlerinden birisi olarak tanımlanmıştır. Parti örgütlenmesi sadece faaliyet alanlarında değil, aynı zamanda işleyiş bazında da özerkliğe dayanır. Parti işleyişinde sosyalist demokrasi anlayışı ile çoğulcu demokratik bir işleyiş esastır.

AKP iktidarı demokrasilerin gereği olan çoğulcu bir anlayışın karşısına çoğunlukçu bir anlayışı ikame etti ve onu dayattı, meşrulaştırdı.  Öğrencisine, emekçisine, işçisine, avukatına, doktoruna, öğretmenine, gazetecisine karşı topyekün bir imha politikası yürütülüyor. AKP’nin 11 yılını hak ve özgürlükler bakımından siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Adalet ve Kalkınma Partisi’ni (AKP) oluşturan siyasal hareket, gücünü esasen 1980 sonrası güçlenen yeni sermaye kesiminden almakta. Bu siyasi hareket Ordu merkezli iktidar odağının son büyük hamlesi olan 28 Şubat’tan gerekli dersleri alarak “Milli Görüş” gömleğini çıkartıp küresel (ABD-AB) ve yerel (TÜSİAD’cı) sermayenin güvenini ve desteğini kazanmayı başardı. Bunu yaparken de halka sırtını döndü.

Kâr için üretimle toplumsal ihtiyaçların tatmini arasındaki çelişki gittikçe şiddetlenirken, sermaye, alış verişin konusu olmayan bütün alanları piyasanın istilasına uğratıyor. Kamu hizmetlerini ticarileştiriyor; eğitimi, sağlığı, iletişimi, ulaşımı, sosyal güvenliği, kamu güvenliğini, çok değil sadece elli yıl önce parayla alınıp satılması düşünülemeyecek her şeyi metalaştırıyor. Toplumsal olan her şey kârın ve özel-çıkarın nesnesine dönüşüyor. Özelleşiyor!

AKP, toplumsal yaşamın her alanını, “mahalle baskısı”nı da kullanarak adım adım muhafazakârlaştırmaya, dini referansları yaygınlaştırmaya çalışıyor. İslam’ı, kurmakta olduğu yeni rejimin hukukunun, meşruiyetinin hiç olmazsa temel kaynaklarından biri haline getirmeyi hedefliyor. Aileyi yücelterek, “toplumsal huzur”un ön koşulunun aile birliğinin korunması olduğunu propaganda ederek, anneliği kutsallaştırarak ve sürekli çocuk doğurmaya teşvik ederek, AKP muhafazakarlığı kadını eve hapsediyor.

AKP’nin neo-liberal ve muhafazakâr politikaları, tüm emekçi sınıflar ve ezilenlerin hak ve özgürlüklerine saldırıyor.

İnsanın, salt insan olmaktan dolayı sahip olduğu haklar ihlal ediliyor. Gezi direnişi tüm bu hukuksuzluğa karşı dik duruştu aslında. Gezi direnişine ilişkin SYKP’nin değerlendirmesini bizimle paylaşır mısınız?

Gezi İsyanı, Türkiye halklarının tarihi içinde göz alıcı bir yer edindi. Türkiye insanı 20. yüzyıl sona ererken yitirir gibi olduğu bilincine yeniden kavuşmak arzusuyla bir kez daha güçlerini harekete geçirmiş; belleğini yoklamış; yaratıcılığını sınamıştır. Haziran İsyanı yerellik ve kısmilikle belirlenmiş olmayan, tüm kentsel muhalefet dinamiklerini harekete geçiren ve kent merkezlerini kuşatan, Türkiye tarihinde bir başka örneği görülmemiş, çoğulluğun tek bir bileşenine indirgemeyi imkânsızlaştırdığı, ortak paydası onur ve özgürlük olan bir toplumsal başkaldırıydı.

Ezilenler için umut kaynağı olan Gezi İsyanı, kent meydanlarına dönük bir hareket olmasının yanı sıra, bu süreci bir komün deneyimi ile taçlandırmıştır.  Diğer 21. yüzyıl isyanları gibi Gezi İsyanı da hem yıkıcı hem de kurucu deneyimler içermektedir. Bir komün inşa etmiştir. İçinde yaşattığı komün deneyimi ile kapitalizmin meta düzeninin karşısına ortaklaşmacı ve dayanışmacı bir yaşam inşa edilmiştir Gezi Parkı’nda.

Bu ülkede haklarına sahip çıkan gencecik çocukların kimi gaz kapsülüyle, kimi ise sokak ortasında polis tarafından dövülerek öldürüldü. Ama maalesef öldürmek kastıyla atılan dayak karşısındaki çığlık duyulmadı, duyulmuyor. Yargılamaların yapılacağı mahkemelerde adalet katlediliyor. SYKP bu süreci nasıl değerlendiriyor ve ne yapıyor?

Türkiye’de sermaye sınıfı ve devlet bir yandan yeni rejimi ve onun temsilcilerini, valilerini, polis amirleri, polis memurlarını yaptıkları insanlık dışı fillilerden dolayı koruma altına alırken eş zamanlı olarak karşısında gördüğü her kolektif/muhalif özne ve onun temsilcisini yok etme güdüsü ile hareket ediyor. Mahkemeler ise siyasal iklimden etkilenen, siyasal konjonktüre göre kararlar alan yürütme organlarının eylemlerini aklayan/haklılaştıran organlar haline geldi.

Türkiye’de hukukun üstünlüğü değil, ‘üstünlerin hukuku’nun olduğu yaşanan son krizle birlikte bir kez daha gözler önüne serildi. Bizim açımızdan aslında bu sömürü sisteminde bağımsız bir yargının olması olasılığı yoktur. Ancak burjuva hukuku bakımından dahi yaşananlar yargının kendi hukukuna bile uygun davranmadığını ortaya çıkarmıştır. Yani bu sistemin en temel problemlerinden birisi de adaletsizliktir. Buna karşı güncel bir mücadeleyi yürütüyoruz. Ama bu toplumun sınıfsal, cinsel, toplumsal eşitsizlikleriyle sürekli adaletsizlik yarattığını bilerek, nihai hedef olarak önümüze, tüm sömürü, baskı ve ezme ilişkilerinin ortadan kaldırıldığı, adalete ihtiyaç olmayan bir toplumsal yaşamın kurulmasını koyuyoruz.

SYKP’nin 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ve sonrasındaki gelişmelere ilişkin değerlendirmesi nedir? 11 yıllık AKP- Cemaat ilişkisini nasıl görüyorsunuz?  

Tanık olduğumuz çekişme ve çatışma, her şeyden önce mutlak ve bütün bir hakimiyet peşinde koşan iki gücün başlıca rakiplerini ve hasımlarını hizaya getirdikten sonra birbirlerine düşmelerinden kaynaklanıyor. Her iki güç de “sivil toplum”dan devlete uzanan, devlette kazanılan mevzileri de gerisin geri toplumu şekillendirmek için kullanan, buna direnen kesimleri sindirmek için zor kullanan birer toplum mühendisi.Her iki güç de iliklerine kadar neo-liberal. Neo-liberalizmi İslami bir söylemle bezeyerek meşrulaştırmanın birer faili.

12 Aralık seçimlerinden sonra yeni bir dönem için 2023 hesapları yapan, hatta 2071’i hedef gösteren“usta zorda”. Bunu açıkça görmekteyiz. Haziran İsyanı ustanın planlarına ağır bir darbe indirdi. Ekonomideki kriz alametleri giderek artıyor. İflas etmiş bir dış politikanın faturaları kabarıyor. Kurnazlıklarla yürütülmeye çalışılan çözüm süreci tıkanıyor. Küresel güçler, AKP’yi iktidardan uzaklaştırmak için girişimlerini sıklaştırmış durumda.

Küresel ve yerel güçler siyasal pozisyonlarını yeniliyorlar. Mısır’da Sisi darbesiyle, İran’da -kalıcılığı tartışılır olsa da- yıllar sonra gerçekleşen nükleer uzlaşmayla,  Suriye’ye ilişkin Cenevre görüşmeleriyle emperyalist güçler bölgedeki konumlanışlarını ve yerli işbirlikçilerinin pozisyonlarını, bileşenlerini yeniden düzenliyorlar. Bu değişim sürecinden Türkiye’nin kısmetine düşen ise Cemaat-AKP çatışması oldu.

Sıradan halkın en temel güvencesi olan hukukun öldüğünü bu ülkenin Meclis Başkanı söyledi. Bu durumda kadınların, Alevilerin, Kürtlerin, azınlık durumundaki inançların, gençlerin, köylülerin işçilerin, LGBTİ bireylerin ne yapması gerekiyor? 11 yıllık AKP iktidarının hak, hukuk tanımayan pervasızlığı içinde halk kendini nasıl koruyacak?

AKP iktidarının hak ve hukuk tanımayan pervasızlığı karşısında emekçiler ve ezilenler kendilerini ancak, egemenlerin/siyasi partilerinin etki alanından çıkarak, kendi örgütlerini, daha geniş mücadele birliklerini kurarak ve mücadeleyi büyüterek koruyabilirler.

Emekçiler ve ezilenler için ne AKP’nin rant ve Cemaat’in komplo düzeni, ne de yeni statükoya eklemlenmeye çalışan eski statükonun temsilcileri bir seçenek olabilir. Halkın seçeneği, bu kesimlerin bizzat kendilerinin öznesi olduğu ezilenlerin mücadelesini birleştiren politik ve örgütsel bir irade olabilir.

Bugün böyle bir iradeyi yaratmanın temel kolektif öznesi Halkların Demokratik Kongresi’dir. Halkların Demokratik Kongresi içinde yukarıda ifade edilen halk kesimlerininbirçoğunun sözcüleri yer almaktadır. Ancak yaşanılan kriz Türkiye sosyalistlerine, demokratlarına bugün HDK’de yer almayan güçleri de kapsayacak daha geniş bir oluşumu ortaya çıkarma görevini dayatmaktadır.

Erkek egemen bir sistemde ve de çoğunluğu maalesef erkek olan bir Meclis, Cemaat ve medyanın eril dilli yazarları, kadın kimliği üzerinden kirlenen siyaseti aklamaya çalışıyor.  SYKP’nin erkek egemen sistem içinde ezilen bir cins olan kadınlara ilişkin politikalarından söz eder misiniz?

Kadınlar erkek egemen sisteme karşı yüzyılları aşan bir mücadele dinamiğine sahiptirler. Yüzyıllar öncesinden başlayan ve tüm erkek egemen toplumlarda devam eden bu mücadele günümüzde pek çok feminist örgüt aracılığıyla da sürdürülüyor.

Kadınların siyaset yapma tarzları, tarihsel ve toplumsal olarak erkeklerden farklı kurulmaktadır. Bu açıdan kapitalist sisteme karşı mücadeleler, SYKP gibi sosyalist örgütlere ihtiyaç yaratmışsa, kadınların kurtuluş mücadelesi de kadın örgütlerini gerektirmiştir. Ayrıca her ulustan, sınıftan, ırktan veya toplumsal kesimden kadının, kadın olmaktan kaynaklanan ortak ezilmişliği, tüm kadınları, erkek egemenliğine karşı, sadece kadınlardan oluşan bir hareketin doğal bileşeni haline getirir.

SYKP, “şu an ve bu mekan” şiarıyla erkekleri ayrıcalıklarından vazgeçirme mücadelesini, hem Parti içinde, (tüm parti organlarında kadın ve erkeklerin sayılarını eşitleyerek, parti politikalarının oluşturulmasında daha çok söz hakkıyla ve “kadının beyanı esastır” şiarını izleyerek…) hem de bağımsız kadın örgütlerinde derinleştirmek ve ufkunu genişletmek üzere sürdürmektedir.

Yerel seçimlere çok kısa bir süre kaldı. SYKP,  HDP ile mi seçimlere hazırlanıyor?  KCK eş sözcüsünün Ermenileri, Rumları ve Yahudileri de paralel devletle ilişkilendirmesi, HDP bileşenlerini nasıl etkiler?

Türkiye’de gerçek bir demokratik dönüşümü sağlayabilecek güçlerin önemli bir kesimi, içinde SYKP’nin de yer aldığı HDK/HDP zemininde buluşmuş durumda. Diğer bir deyişle SYKP, yerel seçimlere HDP ile hazırlanıyor. Şu ana kadar çeşitli gerekçelerle bu buluşmanın dışında kalan güçler yaşanan gelişmelerin ışığında durumlarını bir kez daha gözden geçirmeliler. Bu gözden geçirme elbette tek taraflı değil, iki taraflı olmalıdır. HDK/HDP güçleri de dışında kalan diğer devrimci demokrasi güçleriyle buluşabilmenin imkânlarını sorgulamalı ve yaratmayı başarmalıdır.

KCK eş sözcünün Ermenileri, Rumları ve Yahudileri de “paralel devlet”le ilişkilendiren açıklaması Partimiz açısından kabul edilebilir nitelikte değildir. HDP, bu sözü eleştiren bir açıklama yaptığı için bileşenler açısından bir sorun yok. Bu sözle, halklarla egemenler, milyonlarca kadın ve erkek ile bir avuç azınlık birbirine karıştırılmıştır. Bunu bir sürç-i lisan olarak görüyoruz. Esasen Kürt siyasi hareketi ve onun en büyük bileşeni olduğu HDK, tüm ulusların ve milliyetlerin tam hak eşitliği ile özgürlüğünü tereddütsüz biçimde savuna gelmiştir. Sadece HDP’nin yerel seçimlerdeki adaylarının etnik kökenlerine bakmak bile bunu açıkça gösterir. (Örnek olarak Adalar Belediyesi için gösterilen adaylara bakılabilir.) Bizlere düşen, inadına “halkların kardeşliği” demek ve eylemektir.

Siyasi Partiler Yasası değiştirilmeden, seçim barajı düşürülmeden halkın kendi iradesi temsil edilebilir mi? Son olarak, dar ya da daraltılmış seçim sistemi AKP tarafından bir alternatif olarak sunuluyor. Önerilen seçim sistemini siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

AKP’nin demokrasi paketinde önerdiği, “dar bölge sistemi veya daraltılmış bölge sistemi”, “Seçen seçtiğini denetleme imkanı kazanacak” aldatmacasıyla kılıflanmıştır. Ancak bu sistem, daha çok oy almış olan partilere, daha da ötesi en çok oy almış partiye, uygulamada olan anti-demokratik seçim sisteminden çok daha fazla avantaj sağlamaktadır. Yani temsilde eşitlik ve adalet ilkesini sağlamaktan uzaktırlar. Öyle ki bu seçeneklerden birinin kabul edilmesi durumunda baraj örtülü bir biçimde yüzde 22’lere kadar çıkabilmektedir.

Seçim sistemi demokratikleştirilecekse, temsilde adaleti zedeleyen baraj, tamamen kaldırılmalı ve kullanılan her oyun karşılık bulacağı nispi temsile dayalı bir sisteme işlerlik kazandırılmalıdır.

 

 

Yoruma kapalı