IŞİD (DAİŞ) çetelerinin saldırılarına karşı başlayan Kobanê direnişi, 72 günü geride bıraktı. 72 günlük direniş, Ortadoğu’daki bölgesel güçlerin ve uluslararası güçlerin birinci gündemi olarak kalmaya devam ediyor. Uluslararası güçlerin çıkar çatışmaları ve bu çıkarlar çerçevesindeki politik manevralar, Kobanê direnişinin yarattığı sonuçlar üzerinden şekil almaya devam ediyor. 72 günlük direniş, “düştü düşecek” diyenlerin de “cuma namazını Kobanê’de kılacağız” diyenlerin de heveslerini kursaklarında bıraktı. Kaç cuma geçti, DAİŞ çeteleri hala Kobanê’de cuma namazını kılamadılar. Ve kaç cuma geçti Kobanê hala düşmedi. Kobanê düşmediği gibi, DAİŞ çetecileri adım adım Kobanê’de geriletilmeye devam ediyor.
Burada bulunduğum 22 günlük süre içerisinde birçok şeye tanık oldum. Kent tamamen savaş halinde. Hemen hemen kurşun değmemiş veya havan topu isabet etmemiş ev yok gibi Kobanê’de. Kentin tamamı hala DAİŞ çetecilerinin özellikle havanlı saldırılarının hedefinde. Bundan dolayı, kentte güvenli yer yok denilebilir. Ama buna rağmen hem kentteki binlerce sivil hem de YPG/YPJ savaşçıları, mevcut duruma adapte olarak yaşamını sürdürüyor. Çatışmalar günlük yaşamın bir parçası haline gelmiş buradaki herkes için. Kente ilk gelenler, bir kaç gün silah seslerinden, havan atışlarından, uçakların bombalamasından ürküyorlar. Bir haftayı geçirdikten sonra ise, artık arayanlara “an itibariyle iyiyiz” yanıtını veriyorlar. Bir kurşun ya da yanınıza düşen bir havanın şarapnel parçası size isabet etmediği sürece, Kobanê’de iyisinizdir. Bu ölümle iç içe olmak algısına rağmen hayat devam ediyor Kobanê’de.
Paranın anlamı da yok ihtiyaç yok paraya
Arkadaşım Ersin Çaksu ile birlikte hemen hemen her gün Kobanê’nin farklı bir yerine gidiyoruz. Hem sivillerle hem de YPG/YPJ savaşçıları, asayiş görevlileri, peşmergeler ve Burkan el Fırat güçleriyle görüşüyoruz. Sürekli gezdiğimiz için artık kentte tanımadığımız kimse kalmadı gibi. Kentin fotoğrafçıları gibiyiz. Her gören bize selam veriyor, çay ve yemek yemeye davet ediyor. Gıda sınırlı ama burada olan her şey herkes tarafından paylaşılıyor. Savaş nedeniyle “para” denilen şey burada anlamını yitirmiş durumda. Aklınıza bile gelmiyor, paraya ihtiyacım olur düşüncesi. Bunun yanı sıra hem savaşanlar hem de siviller tarafından “Kobanê’ye saldırının anlamı üzerine” dikkate alınması gereken değerlendirmeler yapılıyor.
İsimsiz kahramanlar
Bu yazıda burada direnen ve burada yaşayanların anlatımlarından bazılarını aktarmak istiyorum. Direnen derken, aslında Kobanê’de sadece savaşanlar direnmiyor. Burada yaşamak da onca saldırıya ve ölüm tehlikesine rağmen direnmek anlamına geliyor. Bu açıdan Kobanê direnenlerin kenti şu anda. Ve her savaşta olduğu gibi isimsiz kahramanlar çok fazla Kobanê’de. İsimsiz oldukları için çok alçak gönüllüler. Yaşamadıkları tehlike, yaşamadıkları zorluk kalmamış ama yüzleri hep gülüyor. “Umutsuzluğa kapılmak, direnmemek gibi bir lüksümüz yok” diyorlar.
Her şeylerini neden terk ettiler
O isimsiz kahramanlardan biri ile iki kez uzun uzun sohbet etme imkanı buluyoruz. Yüzünde hiç tebessüm eksilmiyor. Savaşın içerisinde büyümüş biri. Kürtlerin ve Ortadoğu’da ezilen insanların kaderinin bir parçası. Her haliyle bir kadın, bir anne, amansız bir savaşçı, iyi bir yoldaş, iyi bir komutan, iyi bir arkadaş, iyi bir kardeş ve başeğmez bir direnişçi. O isimsiz kahraman, DAİŞ kenti kuşattığında birçok kişi kentten çıkmaya çalışırken, eline BKC makineli tüfeğini alıp, “ihanet kapısından geçmeyeceğim” diyerek, Kobanê’yi direniş kentine çeviren kişi. “Savaş içerisinde hayallerim olmazsa ben yaşayamam” diyen isimsiz kahraman, tarihteki yerini alacaktır mutlaka. İşte o isimsiz kahraman, Kobanê’yi terk edenlere ilişkin şunları söylüyor: “DAİŞ ilk Kobanê’nin köylerine saldırırken, insanlar terk etmeye başladılar. Birçok kişi bunu kaçtı olarak değerlendiriyor. Ama ben öyle bakmıyorum. Yürüyemeyecek derecede hasta olan ve yaşlı insanlar vardı. ‘Bizi buradan götürün, DAİŞ’e bırakmayın’ diyorlardı. Herkes korkup kaçtılar diyordu. Ama durum öyle değil. Bu insanlar, tarihlerinden gelen emekleriyle, topraklarını, evlerini, her şeylerini bırakıyorlardı. Bu çok ağır bir şey bir insan açısından. Ama buna rağmen her şeylerini bıraktılar. Çünkü onlar, ellerindeki her şey gitmesine rağmen DAİŞ zihniyeti altında yaşamak istemiyorlardı. Asıl olan budur. Bu insanlar, bu zihniyetle yaşamaktansa kendilerine dair her şeyi bırakıp gittiler. DAİŞ zihniyetini kabul etmiyorlar.”
‘Bir jenosit uygulanıyor’
Kobanêli gönüllü bir doktor. Sivillerin sağlık sorunlarına kısıtlı imkanlarla cevap olmaya çalışıyor. Doktor olmanın yanı sıra Ortadoğu politikasına da oldukça hakim. Yaşanan süreci, 1900’lü yıllara benzetiyor. DAİŞ’in saldırılarıyla, Kürtlerin temel haklarının ve kazanımlarının elinden alınmak istendiğine işaret ediyor. Gönüllü doktor, şu değerlendirmede bulunuyor: “Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra emperyalistler tarafından Kürdistan dört parçaya bölündü. Kürtler örgütsüz olduğu için bir yüzyılı temel haklarından yoksun olarak geçirdiler. Şimdi ise DAİŞ eliyle Kürtlere bir jenosit uygulanıyor. Sadece askeri güçlerin bir savaşı değil yaşanan. DAİŞ’in ve onu yaratan güçlerin hiçbir ahlakı yok. Ne çocuk tanıyorlar ne kadın ne de yaşlı. Herkesi öldürüyorlar. Bütün mallarına, mülklerine el koyuyorlar. Kürtlerin bir daha buraya dönmemesi için ellerinden geleni yapıyorlar. İşgal ettikleri yerlerde insanların bir avuç tohumunu dahi bırakmıyorlar. İnsanlar dönse dahi üretmesinler amacı taşıyorlar. Eğer Kürtler ve ezilen halklar direnmezlerse, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşadıkları kaybın daha büyüğünü yaşayacaklar. Amaçlanan şey ortadadır. Bundan dolayı direnmek dışında yapılabilecek başka şey yok. Kimin elinden ne geliyorsa, onu yaparak direnmesi gerekiyor.”
‘Öleceksek toprağımızda ölelim’
Kobanê’ye saldırılar yoğun olduğu dönemde bir süre Urfa tarafına geçen ve daha sonra Kobanê’ye dönen yaşlı bir kadın, kendi toprağına ve YPG/YPJ savaşçılarına bağlılığını şu cümlelerle dile getiriyor: “Suruç’a gittim. Rezil olduk. Burada savaşanları, çocuklarımızı, gençlerimizi düşündüm. Benim canım onlardan daha değerli değil. Döndüm buraya geldim. Bir canım var ve ölüm mutlaka bir gün gelecek. Eğer öleceksem kendi toprağımda öleyim. Hevallerin yanında ölelim. DAİŞ zulüm yapıyor varsın yapsın. Bizim çocuklarımız direniyorsa, biz de direneceğiz ve topraklarımızda öleceğiz.”
Kobanê’de birçok kişiyle sohbet ettik. Dünyaya dair, insana dair, zulme dair bir çok şey anlattılar. Bunların hepsini bu yazıya aktarmak zor. Ama bu üç aktarım üzerine, şu değerlendirmeyi yapmak daha doğru olur. Evet Kürtler ve Ortadoğu’da ezilen halklar için 1900’lerdeki gibi bir dönüm noktası yaşanıyor. Direnmek ve haklarını almak dışında başka bir yolları yok. Eğer bunu yapmazlarsa, diğer yol kaybetmenin yolu olacak. Çünkü DAİŞ’in taşeron olarak kullanıldığı saldırı, tüm insani değerlere yönelik bir saldırı. Sadece Kürde yönelik bir saldırı değil. Kobanê’de yapılan ve bizim tanığı olduğum şey ise direnmeyi seçmek ve haklarını bu yoldan almak. Direnince de kaybedebilirsiniz ya da yenilebilirsiniz ama direnmeden kaybetmek, hele hele DAİŞ gibi Ortaçağ karanlığını getirmek isteyen bir zihniyete karşı açıklanabilecek bir durum değil.
Kobanê’den gözüken, Kobanê direndiği için gündemde ve dengeleri değiştiriyor. Direnmeseydi, şimdi Kobanê’den yazacaklarımız direniş öyküleri değil yenilgi öyküleri olurdu ya da yazmaya değer bir şey olmazdı bizler açısından. DAİŞ’in insan kafasını kesen görüntüleri olurdu televizyon ekranlarınızda, gazete manşetlerinizde.
(DİHA – 25 Kasım 2014 – İbrahim Aslan)