KCK Yürütme Konseyi üyesi Mustafa Karasu, 26 Aralık tarihli Yeni Özgür Politika gazetesinde ‘‘HDP kimliği ile seçime girmenin anlamı ve sonuçları’’ başlıklı bir yazı yazdı. Mustafa Karasu yazısında Kürt Özgürlük hareketinin 2015 genel seçimlerine HDP çatısı altında girmesi gerektiğini ve bunun siyasal gerekçelerini yazdı. Yazının ilgili bölümleri şöyle;
***
‘‘Seçim yaklaştıkça HDP’nin tutumu merak ediliyor. HDP’nin bu seçimdeki tutumu Türkiye’nin siyasi geleceğini de Kürt sorununun çözümüyle ilgili gelişmeleri de ciddi bir biçimde etkileyecektir.
HDP, Türkiye’nin demokratikleşmesini ve bu temelde Kürt sorunu başta olmak üzere Türkiye’nin tüm sorunlarını çözmeyi hedefleyen bir partidir. Kürtlerin bu partiyi desteklemeleri de devletin çözümü yerine, halkların kardeşliğine dayalı bir çözümü gerçekleştirecek bir proje olmasından dolayıdır. Kürt Özgürlük Hareketi’nin eskiden devletçi bir paradigmaya sahip olma gerçeği vardı. Paradigma değişimi ve sorunların demokrasi içinde demokratik özerklik temelinde çözümü gelişince siyasal araçların da buna göre şekillenmesi ihtiyacını ortaya çıkardı. Demokratik Özerklik tam ya da radikal demokrasi diyebileceğimiz bir demokratikleşme projesi içinde Kürt halkının kendi kimliği ve kültürü temelinde demokratik topluma dayalı olarak kendi kendini yönetmesini ifade etmektedir. Sadece siyasi bir özerkliği ifade etmeyen, demokratik topluma dayalı her alanda demokratikleşmeye dayanan bir çözüm projesidir. Bu anlamıyla tam demokrasi ve tam özgürlüğü ifade etmektedir. Bir devlet, federasyon ya da başka bir çözüm modelinden daha fazla özgürlükçü ve demokratik karaktere sahiptir. Bir siyasi özerklik gibi bir ulusal, etnik ya da dinsel topluluğun sadece egemen kesimlerini etkin kılan bir çözüm değildir. Tüm toplumun hem ulusal kimlik özgürlüğünü yaşadığı, hem de sosyal, ekonomik ve kültürel özgürlüğünü yaşadığı bir çözümdür.
Hiçbir çözüm bu çözüm kadar Kürt halkını kendi kimliği ve kültürü içinde bu düzeyde özgür kılamaz. Bu çözüm, devlet istemiyor; iktidar ya da bölünme istemiyor. Ama bu tür çözümlerin hiçbirinde olmadığı kadar özgür ve demokratik yaşama kavuşmayı içeriyor.
Bu çözümün klasik çözümlerden farklı yanları iyi anlaşılırsa Kürt ulusunun tümü açısından tam özgürlüğü ve demokratik yaşama kavuşmayı ifade ettiği görülür. Bu çözüm, hem Kürt sorununu çözen, hem de o güne kadar içinde bulunduğu ülkeyi ve toplumu da demokratikleştirmeyi sağlayacak bir çözüm modelidir. Dolayısıyla tüm Ortadoğu’yu da demokratikleştirmeyi hedefliyor. Bu çerçevede Kürtlerin ulusal ve toplumsal özgürlüğünü gerçek anlamda güvenceye kavuşturmayı sağlayacaktır. Ancak bu paradigma ve çözüm şimdiye kadar devletçi ve milliyetçi paradigma ve çözümlerin yarattığı ideolojik hakimiyet ve algı nedeniyle anlaşılmıyor ya da anlaşılmak istenmiyor. Bu paradigmaya ait çözümler de devletçi milliyeti paradigma ve çözüm sınırlarında düşünülüyor.
HDP, işte bu devletçi ve milliyetçi paradigmayı aşan bir ideolojik ve politik tutuma sahiptir. Aslında bu nedenle bu projeye karşı direnildi. Bu projeye hem Kürt cenahında milliyetçi, işbirlikçi, devletçi kesimler hem de Türkiye’de ulusalcı kesimler ve devlet karşı çıkarak engellemeye ve kadük bırakmaya çalıştı. BDP içinde HDP projesine direnç gösterildi. HDP’ye geçiş Kürt Halk Önderi’nin ve Özgürlük Hareketi’nin dayatmasıyla sağlandı. Eğer kendi haline bırakılsaydı HDP projesi daha baştan boşa çıkarılırdı. Hem de Kürtlük adına demagojik ve milliyetçi söylemlerle! Sanki Kürtlükten, Kürtlerin haklarından vazgeçiliyormuş gibi bir algı yaratılıp HDP projesi baştan kadük bırakılmak istendi. Direniş ideolojik ve siyasi bir direnişti; liberal milliyetçiliğin direnişiydi. Aslında bu proje boşa çıkartılarak Kürtlere tek seçenek bırakılmak isteniyordu. Bu da işbirlikçi milliyetçilik seçeneğiydi. Kuşkusuz iyi niyetli yaklaşımlarla tereddütlü olanlar da vardı. Bunlar saf ve dürüst bir yaklaşımla, ama karşı çıkışın arkasındaki ideolojik ve siyasi yaklaşımı bilmeden, HDP projesinin Kürtlere en fazla kazandıracak, Kürtleri özgürleştirecek bir proje olduğunu anlamadan!
Eğer halkların kardeşliği içinde Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü sağlanamıyorsa, o zaman işbirlikçilikle bir yere dayanarak çözüm aranmalıydı. Böylece Özgürlük Hareketi’nin siyasi olarak önü alınıp işbirlikçi milliyetçiliğin önü açılacaktı. Bu açıdan HDP projesine karşı çıkışın nedenlerini iyi anlamak gerekir.
Şimdi BDP’den HDP’ye geçişte ayak diretenler, karşı çıkanlar bu defa da barajı aşamayız gerekçesiyle HDP’nin parti olarak seçime girmesine karşı çıkmaktadırlar. Bu defa da bu yolla HDP parti olarak anlamsızlaştırılıp boşa çıkartılacaktır. Niyeti ne olursa olsun bağımsızlarla girilsin demek, HDP projesini boşa çıkarmaktır. Zaten bağımsızlarla seçime girildiği an HDP projesinin ne siyasi ne de ideolojik anlamı kalacaktır. Sadece Mecliste 25-30 milletvekili olan bir parti durumuna düşecektir. Kürt halkının sırtından bunlar milletvekili olacak, ama hiçbir ideolojik ve siyasi doğrultusu olmayan parlamentoculuk oyunu oynayacaktır. Belki şimdiye kadar bağımsızlarla seçime girmenin bir anlamı vardı; ama mevcut siyasi ortamda bazılarını milletvekili yapma uğruna Türkiye’yi demokratikleştirme ve Kürt sorununun çözüm projesini boşa çıkarma anlamına gelecektir. Böyle görmeyenler ne HDP projesinden ne de bunun öngördüğü siyasi hedeflerden herhangi bir şey anlamış olur.
Kuşkusuz Kürt Özgürlük Hareketi AKP’nin bu amaç ve takvim çerçevesinde rahatça seçime girmesine fırsat vermeyecektir. Oyun yapanların oyunu mutlaka bozulacaktır. Ancak Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü için başka hamleler de gerekmektedir. Yoksa seçimden sonra devletin bu zulüm ve tasfiye harekatı ve buna karşı da 2012’yi aşan ağır bir savaş durumu yaşanması büyük bir olasılıktır. Bunu engelleyecek hamle ise HDP’nin partiyle seçime girerek barajı aşıp yeni bir siyasi denklem ve dinamik ortaya çıkarması olacaktır. Bağımsızlarla seçime girmek devlet ve AKP’nin oyununun parçası olmaktan çıkamama durumu ortaya çıkaracakken, parti ile seçime girmek ise Türkiye tarihinde olmadığı düzeyde radikal demokrasi güçlerinin Türkiye siyasetini etkileme durumunu sağlayacaktır. Partiyle seçime girme AKP’nin her türlü hesaplarını da, seçim sonrası şiddetli savaş olasılığını da bertaraf edip Türkiye’de demokratikleşmenin kapılarını sonuna kadar açacaktır. HDP’nin barajı aşmasının kesinlikle bu düzeyde radikal sonuçları olacaktır. Bu durum dar yaklaşım ve birkaç milletvekili elde etme biçiminde bir ufuksuzluğa sahip olanlar tarafından görülemez. Amaçlarına bağlı olarak siyasi hedeflerine kilitlenenler bu gerçeği görürler. Mücadele gücü ve kazanma azminden kopmuş, günü kurtarmak isteyenler ise seçenekler arsındaki bu nitel farklılığı göremezler.
Gelinen aşamada ya şiddetli bir mücadele ile ya da siyasi yöntemlerle bir hamle yapılacaktır. Yoksa devletin ve AKP’nin politikaları altında çürüme ve tasfiye kaçınılmazdır. Bu nedenle parti ile seçime girme konusu bir ayrıntı, hatta bir seçenek değildir; devrimci demokratik düşünmenin sonucudur. Bunun dışında seçenek düşünmek, devrimci demokratik karakterden uzaklaşmak ve sistem içi oyunların parçası olmaktır.
Demokratik siyasetin, seçimin Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü için rol oynamasını isteyenlerin bugün önündeki tek seçenek HDP çatısı altında parti kimliğiyle seçime gitmektir. Hiç kimse partiyle seçime girmekle bağımsızlarla girmek arasında bu kadar fark olmaz gibi demagojik bir yaklaşım içine girmesin. Barajı aşmayız lafları ise gelinen aşamada ve siyasi ortamda değeri olmayan ve dinlenmeyecek kadar banal, yüzeysel ve basit bir argümandır. HDP projesine ideolojik ve politik olarak inananlar, bağımsız adaylarla girelim diyemezler. Zaten bağımsızlarla girelim diyenlerin önemli bölümünün HDP’ye soğuk yaklaşanlar ve boşa çıkarmak isteyenler olması da bu çerçevede manidardır. Dolayısıyla herkes savunduğu tezin ne anlama geldiğini derinden bilmelidir; en başta da HDP projesinin ideolojik-siyasi anlamını bilenler!
CHP ile yapılacak bir ittifakın da bağımsızlarla seçime girme gibi bir siyasi anlamı ve sonucu olmayan, sadece milletvekili kazanma gibi hedefi olan bir seçenektir. CHP’nin radikal dönüşüm karakterinin olmaması, bu seçeneği daha baştan siyasi içerikten koparmaktadır. Sadece AKP karşıtlığı üzerine kurulu bir seçim ittifakı Türkiye siyaseti açısından hiçbir sonuç doğurmayacaktır. Bu açıdan HDP etrafında bir demokrasi ittifakının ortaya çıkaracağı siyasi sonuçlar düşünüldüğünde tüm demokrasi güçlerinin bu seçenek üzerinde yoğunlaşması ve bunun pratikleşmesi için çabalarını ortaya koyması tarihi sorumlulukları gereğidir.
HDP etrafında emekçiler, kadınlar, gençler, sosyalistler, ezilen inanç ve etnik topluluklar, demokratik Müslümanlar, Türkiye’de köklü değişim olması gerektiğine inanan liberaller, mevcut devletten ve AKP’den rahatsız olan kesimler buluşturulursa Türkiye’nin kesinlikle siyasi geleceği değişecektir. Türkiye sadece kendi siyasi geleceğini değil, Ortadoğu’nun da siyasi geleceğini değiştirecektir. Bu açıdan HDP etrafında bir ittifakla seçime girme üzerinde yoğunlaşılmalı, bu temelde çalışmalara hemen başlanmalıdır. Halklarımızın önüne böyle bir tarihi fırsat düşmüştür. Bunu değerlendirmeliyiz. AKP’nin mevcut hegemonik zihniyetine ve politikalarına son verecek, demokratik zihniyetle Türkiye’nin sorunlarının çözümünü sağlayacak yol budur. Herkes bunun bilinciyle hareket etmelidir.’’