Egemenlerin karikatür demokrasisine, her gün yeni bir şeyler ekleniyor. Sokaklarda sallanan plastik seçim bayraklarının yanına bu seçim, ‘tape’ler yerleşti. Hep beraber ‘tape’yi bekliyoruz. Yeni bir Godot durumu. Sabah kalktığımızda herkes birbirini tape var mı diye selamlıyor ya da bir yerde konuşma başlangıcı olarak ‘Havalar da soğudu-ısındı.’ girişi yerine, ‘Son tapeyi dinledin mi?’ aldı. Sonra herkes telefonundaki tapeleri ortaya döküyor. Düğün-tv gibi. Kim kime ne takmış onu seyrediyoruz. Hırsızın parası bizim çenemizi yoruyor. Garip ama benim bile hoşuma gidiyor. Hâlbuki hep diyordum salt ‘yolsuzluk ile mücadele’ sistemi temiz gösterir. Brecht ustanın meşhur sözünü değiştirerek; Kapitalizm de yolsuzluk mu Kapitalizmin yanında hiçbir şey.
O kullanmaya gideceksiniz. Size bir kâğıt verecekler. Birinin üstüne mühür basıp aman başkasına bulaşmasın diye katlayacaksınız. Bir kere daha katlayacaksınız ve bir kere daha katlayıp, itinayla sandığa atacaksınız. Sonra eve dönüp televizyon seyredeceksiniz kim kazanacak diye. Sonra 5 yıl daha televizyon seyredeceksiniz. Bu mu demokrasi? Bu bilmecelerde sorulan Japon kâğıt katlama sanatı Origami’den başka nedir ki?
Bir de kurt ve kuzuyu bir araya koyuyorsun. Hadi bakalım kim kimi yerse. Demokrasi var. Ya hep kurt kuzuyu yiyor. Eh ne yapıyım demokrasi bu. Olur, mu böyle şey. Demokrasi dediğin zenginliğin paylaşımında demokrasi, toprağın paylaşımında demokrasi, iletişimde demokrasi, eğitimde demokrasi demektir. Yoksa kurt kuzuyu hep yer.
Klasiğe dönüştü bu tariflerim ama ne yapıyım bu karikatürü çok iyi anlatıyor. Bu yüzden bu karikatürü bozmadıkça da bizim kazanacağımız da yok aslında. AKP’nin kromajını sıyıran gezi isyanının en büyük şansızlığı, bir sene sonra seçim olmasıydı. Demokrasi kuşları, isyanın yaratıcı sokaklarının üstüne ne yazık ki bu demokrasi karikatürü ile örtmeyi başardı. Bizim hatamızdı. Radikal, devrimci bir program öne sürülemedi. Öne çıkarılamadı. Makul ve kazanabilir adaylar üzerinden yürüyen uzun tartışmalardan sonra zaten zaman kalmadı. Bu nedenle yine kim kime laf oturtmuş üzerine dönen, tapelerin sokak direnişinin önüne geçtiği ve hatta kenara çektiği günler bizi televizyonları başında seçim sonucu bekleyen karikatür figürlerine dönüştürüyor. Yine tekrar ediyorum mesela kent topraklarının demokratikleştirilmesinden, yani kent topraklarının halka dağıtılmasından, ‘Yeni Gecekondu Hareketi’nden, ulus ötesi tekellerinin önüne sokağa kuracağımız seyyar satıcı kooperatiflerinden, belediye taşeron işçilerinin müteahhitleri çöpe atacağı, belediyelerin bütün işlerini üstlenecek işçi kooperatiflerinden, ‘Ev kira ama semt bizim’ sloganını yaşama geçirmekten, kiracılar ve öğrenci kooperatiflerinden söz edemedik, anlatamadık. Yani bana göre kapitalizmin, kapitalist modernitenin ipliğini pazara çıkaramadık. Kimin niyeti vardı bilemiyorum ama en azından ben bunu yapamadım bir türlü. Mesela İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de toplu taşımayı ücretsiz yaparsak ancak trafik sorunu azalabilir diyemedik. Duyarlı kelimelerden ibaret bir seçim kampanyası yeterli miydi sizce? Anketlerle hazırlanan ve egemenlerin partilerinin hazırlıklarının daha küçük boyutlarıyla sürdürdüğü bir seçim aylarından başka ne yapabildik?
Bu yüzden ‘İstanbul’u marka şehir yapacağım diyen Sarıgül’ e mi versek çaresizliği ile dolu ortalık. Bu yüzden HDP, -tabii ki provokasyonlarla- saldırıların hedefi halini almış durumda. Eylül-Ekim aylarından itibaren mesela toplu taşımayı ücretsiz yapacağını, yerel yönetimin her evden bir kişiye mutlaka kooperatifte iş ve en azından asgari ücret vereceğini vaat eden, kent topraklarının demokratize edilmesini savunan bir politikası olsaydı, herkesi sadece kelimelerin kardeşliği ile değil ihtiyaç üzerinden kolektif bir kardeşlik inşası önerebilseydi, yapılsaydı bu provokasyonlar olabilir miydi? Biz kaybedeceğiz bu seçimde. Kapitalist Modernitenin dışında ‘kendimiz yapmadığımızdan’. Marinaleda komün belediyesi başkanı Juan Manuel diyordu; ‘Pratikte gerçekleşmeyen bir şey, aslında yoktur.’
Bu yazı Özgür Gündem Gazetesi’nin 27 Mart 2014 tarihli sayısında yayınlanmıştır.