Öncelikle olan bitenin vehametini anlamak için bir kronolojik sıralama yapalım:
4 Nisan’da Çin ve Afrika’da üretilen, GDO’lu diye ABD’nin ülkeye sokmadığı 150 milyon TL değerindeki 23 bin ton pirince 2 Mart’ta Mersin’de el konulduğu basında yer aldı. İthalatçılardan Tat Bakliyat’ın itirazı üzerine TÜBİTAK MAM’da yapılan analizlerde ürünlerin GDO’lu olduğu ortaya çıktı. Karara tekrar itiraz edilince, bu kez ürünler Ankara’da analiz edildi ve ürünlerin GDO’lu olduğu kesinleşti. Yapılan muayene sonuçlarına göre, pirinçte bulunması gereken kadmiyum (kanserojen ağır metal element) miktarının standartlardan 35 kat fazla olduğu ortaya çıktı.
10 Nisan’da GDO’lu pirinç Tekirdağ ve Manisa’da da ortaya çıktı. Gümrük Bakanı Hayati Yazıcı açıkladı: Yakalanan 8 ton, oysa 2012 yılında aynı firmalar tarafından ülkeye sokulan binlerce ton pirinç var.
14 Nisan’da Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker “Dünyada şu ana kadar ticarete konu olan GDO’lu pirinç olmadığını” belirtip, taşımadan kaynaklı çeltiğin kabuğuna bulaşmış olabileceğini ama pirincin kabukla yenmediğini ifade etti. Bununda yeterli olmadığını düşünmüş olacak ki, “Bakan olarak ben söylüyorum, pirinçte GDO yok, güven içerisinde tüketebilirsiniz” diyerek görevini tamamladı.
29 Nisan’da Mersin Başsavcılığının bilirkişi olarak atadığı İTÜ genetik laboratuvarı pirincin GDO’lu olduğunu açıkladı. İTÜ’nün analizi Avrupa’da GDO’lu gıdaların DNA incelemesinin yapıldığı akredite kuruluşlardan çıkma özel cihazlarla gerçekleştirildi.
4 Mayıs’ta Başsavcı iddianamesini hazırladı. 8 Mayıs’ta İTÜ rektörü açıklama yaptı: Rapor usulde yapılan hatadan dolayı geçersiz sayıldı, bölümün başındaki kişi açığa alındı. 20 Mayıs’da İTÜ Rektörü Mehmet Karaca, savcılığa gönderdiği yazıyla bilirkişilikten çekildiklerini açıkladı.
GDO lobisi dünyayı kontrol etmeye çalışıyor
“Petrolü kontrol edersen ulusları kontrol edersin, yiyeceği kontrol edersen insanlığı kontrol edersin.” Eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissenger’in 70’lerde söylediği bu söz aslında durumu özetliyor. Yukarıdaki traji komik oyunu da anlamamıza yardımcı oluyor. Bizdeki GDO lobisinin güçlenmesi ve yasal düzenlemelerin başlamasının geçmişi 5-6 yıl. ABD Tarım Bakanlığı bir önceki dönemde beş AKP’li vekili davet etti, ne için, “tarımdaki teknolojik gelişmeleri paylaşmak” için. Aslında daveti yapıp tüm masrafları karşılayan, dünya GDO pazarının yüzde 90’ını elinde bulunduran Monsanto şirketi. Şu sıralarda tüm dünyada yapılan GDO’ya hayır eylemleri, esas olarak Monsanto’ya karşı yapılıyor. Hem tohum hem de tarım ilaçları üreticisi, ismini çok iyi bildiğimiz başkaları da var tabii; Cargill, Bayer, Syngenta, Du Pont gibi. Monsanto öylesine güçlü bir şirket ki, Avrupa Birliğinin ithal ettiği ürünlerdeki GDO oranını beğenmediği için dava açmıştır.
GDO projesine düşen bomba
Yukarıdaki komedi yalnızca bizde oynanıyor zannedip üzülmeyin, tüm dünyada aynı. Oyunun boyutunu kavrayıp tepki vermek gerek. Örnekleri çoğaltmak mümkün ama benim çarpıcı bulduğum bir örneği paylaşayım. 1995’te Monsanto’nun fonlarıyla İskoçya Tarım Ofisi Rowett Araştırma Kurumu’yla 1,5 milyon dolar bütçeli 3 yıllık bir sözleşme yaptı. Projenin yönetimini Dr. Pusztai yapıyordu. Pusztai, GDO’nun vaat ettiği teknolojiye inanıyordu. Ama 97 sonuna doğru Dr. Pusztai’de şüpheler oluştu çünkü 110 günden fazla GD patatesle beslenen farelerde ciddi değişiklik oluşmuştu. Kalp, beyin ve ciğerlerinin küçük olmasının yanısıra bağışıklık sistemleri de zayıflamıştı. 98’de bir programda açıkladıkları bile yeterince korkunçtu. Sadece “Yiyecekleri güvenle tüketebiliriz ama vatandaşlarımızın birer kobaya dönüşmesine izin veremeyiz, ben seçmek durumunda kalsam tüketmem” mealinde bir cümle. Bu açıklama bilim, siyaset, tarım ve biyo-teknoloji çevrelerinde bir hidrojen bombası patlatmış oluyordu. Pusztai’nin patronu Prof. Philip James özenle yapılmış bu araştırmalardan sonra içtenlikle tebrik etti. Ama 48 saat içinde bu destek yokoldu. 68 yaşındaki bu bilim insanı ve projede eşlik eden eşi kapıdışarı edildiler, meslektaşları inanılmaz bir karalama kampanyası başlattı. Bir süre sonra bu saldırılara muhalefet eden 13 ülkeden 30 bilim insanı açık bir mektuba imza attı. Mektup The Guardian’da yayınlanınca ortalık karıştı. İngiltere Kraliyet akademisi, ardından Başbakan Blair mektubu kınayan bir açıklama yaptı. Blair kadim dostu Clinton’dan talimatları almıştı. Rowett’e 33 yıl hizmet etmiş bir arkadaşı Prof. Orskov Pusztai’nin Monsanto tarafından işten çıkarıldığını öğrenmişti. Ekim 99’da Pusztai araştırmasını zar zor bir bilim dergisinde yayınlattı. Ardından bu projedeki yardımcısı Aberdeen Üniversitesi’ndeki görevinden oldu.
Bu örneklerden de görebileceğimiz gibi çok güçlü bir lobi ile karşı karşıyayız. Tezgahlarını yürütebilmek için yapmadıkları hiç birşey yok, tehdit, şantaj, karalama kampanyası veya rüşvet. Bizim basınımızda sadece pirincin alerji yaptığı yazılabildi. Bu en basit sonucudur. Raporların bu kadarı bile yukarıda anlatılan komediyi yaratmaya yetmiştir. Mücadele etmek gerekir, kobay olmadığımızı haykırmak gerekir, GDO’ya hayır! demek gerekir.