Avrupa’da göçmen düşmanlığının yeni rafine boyutu:
İsviçre’de ECOPOP inisiyatifi 30 Kasım’da oylanıyor.
Modern Faşizmin kitle ruhu nasıldır? Ve tezleri nelerdir?
Avrupa parlamentosu seçimleri sonucunu değerlendirirken:“çook alametler belirdi“ diye yazmıştım. Öngörüm, Avrupa’da yabancı düşmanlığının yeni bir dönemeçten geçtiği, yeni bir evreye girdiği, yeni bir (üst) aşamaya yükseldiği, yeni bir “kitle ruhu ve tarzı” oluşturduğu şeklinde idi. (siyasihaber.org/haber/avrupa-parlamentosu-secimlerinin-alametleri-sinan-gorgan)
Yeni olan: Ucuz emek ihtiyacında olan, bunun yanı sıra işsizler ordusu (yedek emek) ile göç / göçmenlik olgusu üzerinden diğer çalışanları sürekli tehdit altında tutan sermaye güçlerinin şu ana değin sürdürdükleri, “rasyonalist politikalar”dan (artık) hızla uzaklaştıkları gerçeğidir.
Yeni olan: “Avrupa Egemenleri“nin, orta sınıf entelektüelleri tarafından kurgulanan, ama asıl olarak alttan / dipten gelen, ayrıca emekçi sınıflarını da saran “öteki düşmanlığı“na artık teslim olmaya başladıkları ve bu akımları giderek kapsayarak, siyaseten “soğurduğu” gerçeğidir.
Avrupa’da seçim sonuçları tablosuna “realist” olarak bakan “kurulu düzen elitleri” bir kez daha “insanlığı satmaya” (evrensel insan değerlerini) karar vereceklerdir.
Asıl “alamet” budur.
Evet, Avrupa egemenleri, pratikte çoktan terk ettikleri ama bir meşruiyet kaynağı olarak savunuyor görünmeye devam ettikleri “Aydınlanmacı değerleri“ni satmaya hazırlanmaktadırlar.
Avrupa finans kapitali ve sermaye bloku, “humaniter ve aydınlanmacı değerleri“, “demokratik değerleri“ yeni tepki / kopuş dalgası karşısında, bu denli sırtlarında taşımak istememektedir.
Schengen ve Dublin anlaşmaları ile kontrollü genel emek dolaşımı ve kalifiye elemanların istihdamı bir şekilde düzenlenmişti(r).
Yine bu anlaşmalarla ayrıca İltica / Göç / Göçmenlik kurala bağlanmaya ve sınırlanmaya çalışılmaktadır.
İşte, asıl dikiş tutmayan yer şimdi burasıdır.
Avrupa Solu, AB’ye kefil olmanın, ona rıza üretmiş olmanın faturasını acı ödüyor
“Avrupa Birliği“ “EU“ “AB“: ne sihirli sözcüklerdi bunlar.
Ancak, “AB“ herkesi bataklığa götüren bir ham hayal oldu.
“AB“ bir boş kurtuluş ve barış masalı olarak kaldı.
“AB“ kapitalizmin bir “Üst Uygarlık Projesi“, bir tür “Gelecek Projesi“ olarak siyaseten (ve iktisadi olarak) çöktü.
Ve ilginçtir: Altında yine bizler, sol ve sosyalist güçler kaldık.
Bizim ülkemizde de etki alanı, en sağcısından sosyalist solun kıyılarına değin uzanan “Avrupa Birlikçiliği“ni “EU/AB yanlılığı“nı “Maastricht savunuculuğu“nu benzer biçimde benimsemiş olan Avrupa’nın sol ve sosyalist güçleri, “Sermayenin Avrupa Birliği projesinin“ olumsuz sonuçlarından (yıkım) dolayı son derece yıpranmışlardır.
“AB“ lehine bu kefaletleri nedeni ile kitleler ve emekçiler nezdinde siyasal inandırıcılıklarını ve itibarlarını yitirmişlerdir.
Avrupa Solu ve Sosyalistleri: “AB“ye verdikleri kefalet ve gösterdikleri hoşgörü ve rıza üretimi nedeni ile sonuçta kendileri politik yelpazede “looser“lar, “kaybedenler“ olmuşlardır.
“AB“ politikalarına ilişkin duruş, aynı zamanda Avrupa’da emekçi sınıfların ve yoksulların anti-kapitalist tepkisinin ve genel düzen karşıtlığının su üzerine çıktığı alandır.
Ve Avrupa Solu bu konuda izlediği siyasi hat ile (hoşgörü / rıza gösterme) sonuçta açıkça “çuvallamış“tır.
Bu yazımın temel konusu asıl olarak “AB“ eleştirisi değildir.
Buraya değin yaptığım aktarım ve “AB projesi çöktü, sol altında kaldı“ vurgusu ile gelmek istediğim nokta başkadır: “Avrupa Solu“ AB’ye yanlış kefilliği ve AB’ye sunduğu rıza nedeni ile emekçi kitleler nezdinde itibarını yitirince, “Göç / Göçmenlik / İltica“ konularında artık sözünü dinleyecek kitleler bulamamaktadır.
Oysa burada etki alanı geniş, emekçi kitlelerde mevcut olan önyargılara karşı duracak, “ırkçılığa ve yabancı düşmanlığına“ göğüs gerecek karakterde bu anlamda sözü dinlenen / kendisine güvenilen bir Sol ve Sosyalist hareket çok önemli ve değerlidir.
Oysa tersi olmaktadır.
Avrupa emekçileri maalesef yüzünü düzen içi ideolojilere ve akımlara (popülist / sağ) dönmüştür.
Yukarıda değindiğimiz gibi, Avrupa Parlamentosu seçimleri bunun bir belgesi gibi olmuştur.
Böylesi bir negatif süreç, yükselerek devam etmektedir.
“Katıksız faşist“ ve “üniformalı faşist“ arayanlar yanılıyor
Avrupa’da Sol ve Sosyalist Hareket, yılların mücadele alışkanlığı ile, yeni olguları hızla analiz etmedeki sığlığı nedeni ile, sahnede “kahverengi gömleklileri“ görmeyince siyasi mücadelenin gerektirdiği refleksi üretemiyor.
Almanya’da AfD partisinin son bir yıl içinde hızlı yükselişi ve buna karşı geliştirilen tepkiler (tepkisizlik?) bunun tipik sayılabilecek örneğidir, belgesidir. (siyasihaber.org/yazilar/avrupada-yeni-sagin-engellenemez-yukselisi-mi-sinan-gorgan)
Avrupa’da, illa Gamalı Haç, Nazi sembolleri, kaz adımı yürüyüşleri olmayan, kahverengi gömlekler taşımayan yeni bir “faşist kitle ruhu“ ve örgütlenmesi ile karşı karşıyayız.
Böylesi bir “Avrupa Faşizmi“ni (eski tip) aramak, örneğin ülkemizde de, faşist hareket mensuplarının hala salt sarkık bıyıklı ve beyaz çoraplı olacakları gibi “günümüzdeki faşist bireyleri, yeni faşist ideolojileri ve hareketleri tanımayan, “modern faşizmi“ anlamayan saçma ve derinliksiz bir durum olacaktır.
Başımızı biraz kaldırırsak, “yeni / güncel faşizm“in salt milliyetçilik değil, aynı zamanda “Egoizm“, “Bireysel çıkar/fırsat“, “Bölgecilik“, “Nüfus Malthusculuğu“, “Sosyal-Darwinizm“, “Yeşil savunmacılık“ gibi bir dizi benzeri ideolojik /sosyal ögeleri ve tezleri “eklektik“ bir biçimde ve başarı ile içerdiğini / içselleştirdiğini görmek durumunda olacağız.
Avrupa’da “Yeni Sağ“ doğuyor ama aynı zamanda bu, “yeni taktikler“ ve “yeni taşıyıcılar“ üzerinde yükseliyor
Avrupa’da yükselen “Yeni Sağ“ özel bir incelemeyi gerekli kılıyor.
Ben de bunu ilerideki bir dizi makalem ile yapmaya devam edeceğim.
“Avrupa’da Yeni Sağ“ üzerine tekil örnekleri ve ülke / olgu deneyimlerini belirli bir miktarda araştırıp, inceleyip ardından “genel ve somut“ belirlemeler yapmak daha kolay ve anlaşılır olacaktır.
Bu ön belirleme gereği, daha önce yaptığım Almanya ve AfD analizinin devamı olarak(siyasihaber.org/yazilar/avrupada-yeni-sagin-engellenemez-yukselisi-mi-sinan-gorgan) şimdi bu yazımda, “İsviçre ve ECOPOP Halk oylaması“ örneğini yorumlamak istiyorum.
Bir “vaka“ örneği: İsviçre’de ECOPOP önerisi için yapılacak Halk Oylaması
İsviçre’deki ECOPOP Halk oylaması (30 Kasım 2014) bu çerçevede ilginç bir “hal ve durum“ örneği sunduğu için burada ele alınmaya değer.
Hem güncel bir konu, hem de “Yeni Sağ“ın yabancı düşmanlığı konusunda ortaya çıkarılan “yeni yöntemlerinin“ (yeni sirk numaralarının, şapkadan hokus-pokus ile çıkarılan) çarpıcı ve şaşırtıcı bir örneğini sunması açısından ameliyat masasına yatırılmalıdır.
Ön bilgi: İsviçre’de Halkoylamaları ne değerdedir?
30 Kasım 2014’te halkoyuna sunulacak ECOPOP yasası, daha önceleri ortalama her iki senede bir halkın önüne getirilen göçmenlere ilişkin (gerici / sınırlayıcı) yasa taslaklarından temel farklılıklar gösteriyor.
Öncelikle bu taslak, alışılageldiğince (İsviçrede % 27/30 oy aralığında gezinen) SVP’nin (İsviçre Halk Partisi) bir önerisi değil.
“Göçmen ve yabancı düşmanlığı“ üzerinden sağcı, sermaye yanlısı politikalarla taban bulan SVP, son 15 yıl içerisinde oy potansiyelini adım adım ikiye katlamıştı.
SVP, bu siyasal etkinlik artışını aslında ECOPOP inisiyatifi türünden, benzeri halk oylamalarını kurgulayarak ve öne sürerek elde etmişti.
Bir tür “Doğrudan Demokrasi“ uygulaması olarak “Halkoylamaları“ (Volksabstimmungen), nüfusa göre seçilmiş Parlamento (Ulusal Meclis/Nationalrat) ve yanı sıra sayıları 26 olan yerel devletçiklerin (Kanton’lar) 2’şer temsilcisinden oluşan “Halk Temsilcileri Meclisi“ (Senato/Staenderat) ile iki unsurlu temsil sisteminin yanı sıra önemli bir “halk iradesi yansıtma“ olanağıdır.
SVP, bir dizi “yabancı / göçmen düşmanı“ halkoylamaları üzerinden güç kazanmayı bilmişti.
Ancak, SVP, ECOPOP için yapılacak “Halkoylaması“nda, yapılan öneriyi desteklemek ya da tarafsız kalmak yerine karşı (hayır) bir pozisyon açıklamıştır.
Karışık bir iş vesselam!
Ne olmaktadır?
ECOPOP nedir?
ECOPOP bir kısaltmadan oluşan sözcüktür: Fransızca (ki İsviçre’deki resmi dillerden biridir) “ecologie et population“ (ekoloji ve nüfus) kelimelerinden oluşturulmuştur.
ECOPOP inisiyatifi bir siyasi parti (örneğin SVP gibi) değildir. 1970 yılında kurulmuş, aynı ismi taşıyan bir derneğin önerisi olarak gündeme gelmiştir. Gerekli 100 bin imzanın toplanması ve ardından önerinin formel olarak anayasaya uygunluğunun Millet Meclisi Komisyonu (Nationalrat) tarafından denetlenmesi sonucu “oylanabilirlik“ kazanmıştır.
«Stopp der Überbevölkerung – zur Sicherung der natürlichen Lebensgrundlagen» “Aşırı nüfus artışını durdur – doğal yaşamın temel ögelerini korumak için“
ECOPOP, çevreyi korumak amacı ile nüfus artışını sınırlamayı önermektedir.
Kampanya sloganlarından birisi: gelecekte “12 milyon yerine 9 milyon insan“ şeklindedir ve nüfus artışı ve yoğunlaşmasını kontrol altında tutmayı öneriyor.
Çünkü nüfus artışı binalaşmayı / betonlaşmayı arttırmakta, yeşil alanları daraltmakta, ekolojik sorunlara yol açmaktadır!
Peki, İsviçre’de nüfus artışı nasıl durdurulabilir?
Her yıl yaklaşık 50 bin İsviçreli yurtdışında yaşamayı tercih etmekte, buna karşılık 70 bin kişi dolayında dışardan gelen göç söz konusu olmaktadır.
Aradaki negatif fark yaklaşık 20 bin insandır.
Bu sayı, kanunla ve kotayla dondurulmalıdır, sabitlenmelidir!
Bu durum tesadüfe bırakılamaz ve olağandışı etkilerle bu sayının aşılmasına müsaade edilmemelidir! Bu nedenle “Halk inisiyatifi“nin, halkoylamasının (Volksabstimmung) kanun yapıcı, emredici özelliği devreye sokulmak istenmektedir.
Nüfus artışında İsviçre içinde yaşayanların (vatandaşların) doğumla artış oranları (çok) düşüktür.
Yabancı pasaport taşıyıp ama İsviçre’de yaşayanlar da, nüfus artışında giderek kendi tempolarını düşürmektedirler. O halde dışarıdan gelenlerin sayısı (ilticacı, göçmen, misafir, mevsimlik işçi, iş gücü, yönetici personeli, geçici görevle gelen bilim insanı, evlilik yolu ile gelenler) sınırlandırılmalıdır!
ECOPOP, dışarıdan gelenlerin sayısının sınırını mevcut nüfusun binde 2’si (% 0,2) olarak belirlemek istemektedir.
ECOPOP inisiyatifi paralel hedef olarak, dışarıdan gelmek isteyenlerin basıncını düşürmek için dünyada nüfus artışını (ECOPOP’a göre nüfus patlaması) sınırlamayı ikinci hedef olarak önermektedir.
Buna göre, kalkınmakta olan ülkelere (3. Dünya) yapılan kalkınma / gelişim yardımına (Entwicklungshilfe / Development Aid) yeni bir element katmayı düşünmektedir.
Kalkınmakta olan ülkelere yapılan yardımın % 10’u “doğum kontrolleri“ne (yaklaşık yıllık 200 milyon CHF Frank tutarındadır) ayrılmalıdır.
Tüm dünyada, gelişmekte olan ülkelerde “Gönüllü Aile Planlaması“na yapılan bu katkı ile, hatta kısırlaştırma ve prezervatif dağıtımı ile doğum kontrol oranları düşürülmek istenmektedir.
Yani yabancılar (ilticacı, göçmen, misafir, mevsimlik işçi, iş gücü, yönetici personeli, bilim insanı, evlilik yolu ile gelenler) yine günah keçisidirler.
Onlar, nüfus patlamalarının nedenidirler.
Bu durdurulmalıdır. İçeride ve hatta dışarıda. Göçmenlerin (ağırlıklı olarak) geldikleri ülkelerden (mesela Afrika) itibaren kontrol başlamalıdır.
Bu öneri ve görüş, her ne kadar bu “inisiyatif“ çevrelerince doğrudan dillendirilmese de, bir temel teze, köklü (eski) bir ideolojik bakışa dayalıdır:
Bütün insanlar (insanlık) dünyada sınırlı kaynaklara (toprak, su, maden, bitki vs) sahiptir. Bunun çevresinde yırtıcı bir mücadele sürmektedir ve dünyamız üzerinde gereğinden fazla, kabul edilebilir orandan / sayıdan fazla insan yaşamaktadır.
Bu sert “yaşam mücadelesi“nde, akılcı yol elbette ülke sınırlarının (dışarıdan gelene karşı) sıkıca kapatılmasıdır, böylelikle ülke “mevcudu“nun, doğal yapının korumaya alınmasıdır.
Gemlenemeyen, yavaşlatılamayan demografik artış ile “çevrenin / doğanın tahribi“ arasında düzlemsel / doğrusal bir sebep-sonuç ilişkisi mevcuttur, bu da yaşam kalitesinin düşmesine neden olmaktadır / olabilir!
Bu tezlerin ardında ve kökeninde, Malthus’a ve sosyal-Darwininizme kadar uzanan tarihsel (gerici) birikim bulunmaktadır.
Bu “inisiyatif“in ardındaki fikir aynı zamanda “öjenik hareket“in (eugenics, eugenetik) bakışından kaynak bulmaktadır. [(http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%96jenik) / Türkçe, (http://de.wikipedia.org/wiki/Eugenik) / Almanca, (http://en.wikipedia.org/wiki/Eugenics) / İngilizce]
Bu konuda ele alınabilecek, bakılabilecek ilgili (yan) kavramlardan bazıları da şunlardır: nüfus planlaması, aile planlaması, sağlıklı türler, ırksal temizlik, doğum kontrolü, zorunlu kısırlaştırma, doğal seleksiyon, yaşam kalitesi.
Bu tezlerin geçen yüzyıldaki uzantıları, Nazilerin ırksal temizlik (Rassenhygiene) süreçlerine değin uzanırken, günümüzdeki Bill & Melinda Gates Vakfı, Sierra Club, American İmmigration Reform FAİR, Zero Population Growth ve Rockefeller Vakfı tarafından destek gören “Population Council“e değin gelinebilir.
ECOPOP inisiyatifi salt ideolojik kökenleri itibarı ile değil, aynı zamanda siyasal gelenek olarak da İsviçre’deki sağ akımlardan kök bulmaktadır ancak, organik olarak bu tür partilerle bağlantı ve destek ilişkisi belirgin değildir.
ECOPOP: Kahverengi gömlekli, “yeşil“ kılıklı bir öneri
ECOPOP inisiyatifinin çıkışı, doğrudan yabancı düşmanlığına karşı, bu tür “sınırlayıcılık“lara aslında mesafeli duran, iltica hareketlerine hatta sempati ile bakan çevrelerde ve aydınlar arasında olumlu dalgalanmalar yarattı. Ancak inisiyatifin gündeme gelmesinden sonra ve seçim zamanı yaklaştıkça, İsviçre Yeşil Partisi (Grüne Partei der Schweiz) ve YeşilLiberal Parti (GrünLiberale) tabanındaki etkisi düşmeye devam etti.
Kesin olan şudur ki, ECOPOP, göçmen ve iltica düşmanlığı belirgin olmayan kesimlerde yeni bir etki ve harmanlanma yaratmış, faşistoid yargılar taşımıyanları dahi “öteki“ düşmanlığına götürebilecek yeni bir “pratik köprü“ kurmuştur.
“Diğer sektörden“ kitleleri, karşı alana, yani yabancı düşmanlığı ve “ötekini“ uzak tutma sektörüne çekebilmek, bu yeşil / ekolojik kamuflaj örtüsü sayesinde kolaylıkla mümkün olabilmiştir.
ECOPOP oylamasında “Kökten gericilik“ ve “Egemenler yanlısı gericilik“ farklı oylar kullanıyorlar
ECOPOP inisiyatifi kurucuları, gerici ideolojik saiklerle ortaya çıkarken, benzer (eşdeğer) cephede örgütlü olan SVP, organik temas içinde olduğu sermaye sınıfı / hakim güçler yararına bu oylamada “hayır“ oyu kullanmayı öneriyor.
SVP, bu oylamanın ECOPOP tarafından kazanılması halinde, kalifiye iş gücünün İsviçre’ye girişinin de neredeyse imkansız kılınacağını, çok sınırlanacağını, hatta engellenebileceğini ve bunun ise ekonomik gidişatı / büyümeyi (sermaye ve egemenler yönünde) olumsuz olarak etkileyeceğini ileri sürüyor.
Oysa bu argüman, daha önce diğer partiler tarafından kısmen SVP’ye karşı kullanılagelmişti.
SVP, bugüne değin yabancı düşmanlığını “gıdıklarken“ ve bu sayede buradan elde ettiği kitle ve meclis gücünü, gerektiğinde egemenler lehine (diğer yapısal konularda yapılan meclis oylamalarında) kullanırken, bugün bu radikal ve (sahici) köktenci yeni gücün (ECOPOP) düzen ve ilişkiler aritmetiğini bozabileceği kaygısını duymaya ve bu tür gericilik damarı üzerindeki mevcut kendi denetimini yitirebileceğini düşünmeye başladı.
Buradaki “kıssa’dan hisse“ nedir?
Birinci dünya savaşı sonrasında iktidar olan Faşizm (İtalya) ve Nazizm (Almanya) bir kitle hareketi üzerinde yükseldi ve (en baştan itibaren değil) süreç içerisinde egemenler, tekelci sermaye çevreleri tarafından kabul /destek gördü.
Faşizm ve Nazizm, devleti temelden (aşağıdan) yeniden kurdu ve toplumu yeniden örgütledi.
Bu anlamda: “topyekün diktatörlük“ “topyekün faşizm“ kavramları karşılık buldu.
Bu süreçlerde, “milliyetçilik“ temel “Leitmotiv“ olurken ama yanı sıra ve ondan daha az etkili olmamak üzere, eklektik olarak bir dizi ideolojik öge benimsendi / kapsandı.
“Ari ırk“ dolayısıyla öjenik (Eugenik) fikirler, insan / nesil yetiştirme (Menschenzucht), Yahudi düşmanlığı (anti-semitizm), “Lebensraum“ hayat alanı yaratma emperyal konsepti, rövanşcılık (intikamcılık), sert anti-komünizm ama buna karşı (nasyonal) sosyalizm, lider kültü; bunlar arasında sayılabilir.
Bu ideolojik elementlerin bir kısmı örneğin Nazilerden çok önce bulunmuş kavramlara ve ortaya konulmuş fikirlere dayanır.
(Tıpkı Nazi Almanya’sında olduğu gibi) faşist veya faşistoid hareket ve partiler, bu ve bunlara benzer ideolojik ögeleri önce ödünç alıp, süreçte benimseyip, içselleştirirler, kendi bayrakları üzerine yazarlar.
Bu bayraklarını da en yükseğe asarlar.
Bu süreçler, 2. Dünya Savaşı öncesi yalnızca İtalya ve Almanya’da değil, (despotik, Bonapartist, faşizan, diktatoryal, yarı monarşist ve baskıcı, siyasal gerici, oligarşik karakter gösteren: bu özelliklerden bir veya birçoğu birden gözlemlenen) Türkiye, Bulgaristan, Yunanistan, Arnavutluk, Yugoslavya, Romanya, Polonya, Macaristan, Fransa, Portekiz, İspanya, Avusturya gibi ülkelerde yerel renklere bulaşmış ve ülkesel /tarihsel özgünlükler taşıyarak, dönemsel gerilimleri içererek yaşanmıştır.
Almanya’da Nazizmin/ Faşizmin “kitle ruhu“nu kurgulamakta ün yapan propaganda bakanı Goebbels’e rahmet okutacak ve Goebbels’in bizzat kendisine parmak ısırttıran nadide (şimdilerde unutulmuş) örnekler (diğer ülkelerde de) gelmiş ve geçmişlerdir.
Binlerce yıllık gerici birikimle, kah ruhani, kah milli ve (özellikle de) sair duyarlılıklara “dokunan“ faşizm, günümüzde de güçlü bir “ideolojik adaptasyon“ ve güncellenme yeteneği sergilemektedir.
Anlamaya çalışmamız gereken işte budur.
Isviçre örneğimizi incelemeye devam edelim:
İsviçre’de 1980’li yıllarda ortaya çıkan Auto-Partei “küçük insan“ın temsilcisi olarak doğmuştur.
Kendini, isminden anlaşılacağı gibi “otomobil kullananların partisi“ olarak tarif etmiştir. Bu yönü ile “Yeşil hareket“in karşısında bir ağırlık oluşturma amacı gütmüştür.
Giderek tabanını SVP’ye akıtan bu parti, masum görünümlü bir toplumsal istemden (otomobil kullanıcılarının hakları) yeni bir gericilik damarı üretmeyi başarmıştır.
İsviçre’den bir başka örnek ise “IG Freiheit“ ( Özgürlük Gönüllüleri/İlgi Topluluğu).
Bu çevre “liberter gerici“ pozisyon alışlarla “küçük insan“ı çevresine toplamaktadır.
“IG Freiheit“, partilerüstü bir topluluk olarak, vatandaş yararına ve devletin abartılı, bürokratik / sıkıcı düzenlemelerine, yasalarına karşı, “sade vatandaş“ın korunması için faaliyet sürdürdüğünü açıklamaktadır.
Örneğin, kapalı alanda sigara içme yasağı mağdurlarını örgütlemektedir.
Bu hareketin mensupları da “tesadüfen!“ değişik sağcı liberal partilerin tabanında ve yönetim kademelerinde yer almaktadırlar.
Özetle görülen şudur: “Yeni Sağ, her tepki ve sorunun içinden örgütlenme olanağı aramakta / bulmakta, sorunları “kullanmaktadır“.
Klasik sağa yazılan “milliyetçilik konseptleri“ ile doğrudan ilişki ve akrabalığı olmayan konularda “arayış“ ve sonrasında örgütlenme içerisine girmektedir.
İsviçre’de “Yeni Sağ“ın halktan en fazla güç ve destek topladığı konulardan biri de elbette: “AB düşmanlığı”dır.
Üstelik, İsviçre, AB topluluğu üyesi (bile) değildir.
Ama, bu birliğin (AB) yarattığı olumsuz görünüm ve korku, ileride İsviçre’nin bu topluluğa girme (ürkütücü) ihtimali ve bir katılım olmasa da AB ile ikili anlaşmalar yolu ile kurulan her türden resmi ilişki derin bir “depresyon“ yaratmaktadır.
Seçimlerde %19 oy alan SP (Sosyal Demokrat Parti) ve marksizan ya da anarşizan sol’a açılan nispeten küçük diğer siyasi çevreler, “Avrupa Birliği“ne katılmak ve bugünden onunla iş birliği yapmak eğiliminde oldukları için, yani “AB“ye rıza ürettikleri için: İsviçre toplumunda “Sol“ alternatiflere dair (yazının başında belirtilen) ciddi güven ve itibar sorunu doğmaktadır.
AB’ye bakışta var olagelen kitle duyarlılığı, diğer söz konusu edilen olgulara göre halk nezdinde mutlak olarak ağır basmaktadır.
Sol’un bu konuda gösterdiği “AB’ye rıza“ Sol’a karşı kitlelerde en derin kırılma ve güven bunalımı yaratan alan durumundadır.
Görüldüğü üzere konu kapsamlı ve bir miktar teknik.
Anlamak ve açıklamak için, aramaya ve öğrenmeye devam edeceğiz.
Ama, şimdi okuyucuma veda etme zamanım geldi: “ECOPOP’a hayır“ oy’u kullanmaya gitmem gerek de, ondan dolayı…
19 Kasım 2014