“Haz duyan cellat gördük, kurban gördük hıçkıran,
Kokulu şölen gördük kan’ın mezelediği,
Erk’in zehrini gördük, zorbaları çıldırtan,
Halklar gördük, kırbaca tutkun deliler gibi.”
Charles Baudelaire
Milli Eğitim sisteminin müthiş tornasından geçip de “böl-parçala-yönet” üçlüsüne aşina olmayanımız yoktur. Öyle ki bu üçlü hem Osmanlı hem Türkiye üzerine oynanmış ve oynacak olan bütün “oyunların” formülüdür. Elbette bu yazının konusu da formülün kökü çok eskilere dayanan paranoyası değildir. Zira elde tazecik ” tatava yap-ma, oyları böl-me” paranoyaları var. Bu yazı da bir “oyum kime” güzellemesi olacak diyerek gerekli uyarıyı yapmak isterim.
Ülke gündemi her taraftan çekiştirilirken, durup da tüm dikkatimizle olup biteni anlamaya çalıştığımızda ilk gördüğümüz şey yoğun bir sis ve gaz bulutu oluyor. Biber gazı diyenleri duyar gibiyim. Haklısınız zira bir şeyleri görmek ya da göstermek isteyip de biraraya geldiğimizde adeta taze gelin gibi yüzünü göstermek istemeyen iktidar ağzımızı gözümüzü biber gazına boğuyor. Mesele keşke sadece iktidarın yüz görümlüğü kurnazlığı olsa. Ama hepimiz biliyoruz ki bu tülle, gazla, tazyikli suyla, şiddetle gizlenmek istenen iktidarın çirkin yüzünün hakikatidir. Hakikatleri gizleyenlerin bilmedikleri ve yeni öğrendikleri şey ise o kurdun sevdiği sisli puslu havanın ardında neler olup bittiğini iki gaz fişeğinin sıkılması arasında gördüğümüz gerçeğidir.
Bu yoğun gündemin en belirgin olanı her gün gözümüzü (bayrak,broşür,adayların sadece kravat rengi değişen artistik pozlu fotoğrafları vs) ve kulağımızı (fanatiklikten holiganlığa evrilen partililer, liderlerin adlarından oluşan prozodi harikası seçim şarkıları, müzik kutusuna dönüştürülen parti otobüsleri vs) yoğun bir saldırıya maruz bırakan yerel seçimlerdir. Yerel seçimlerin nabzı sadece sokaklarda meydanlarda atmıyor elbette.
Nabzın belirgin olarak attığı diğer mecralar sosyal medya dediğimiz twitter, facebook, bloglar, sözlükler, forumlar vb oluyor. Tapeleri (tape: utanç veren hakikatlerin kirli yollarla en kısa zamanda halka ulaşımını sağlayan, Türkiye siyasetinde kullanımı yeni, kendisi eski bir kayıt türü) halkın ulaşamayacağı yerde saklamak gerektiği için gündeme gelen kısıtlamalar sosyal medyayı haliyle ateşledi. Yerel seçimler yaklaştıkça da seçmenleri en doğru kararı vermeye çağıran stratejik akılllar yukarıda bahsettiğim yeni paranoyalarını bu sosyal ağlar üzerinden örüyorlar.
“Tatava yapma Sarıgül’e basgeç canımcılar” gündemi meşgul ediyor bu sıralar. Meseleyi biliyorsunuz. Bilmeyenler için AKP’nin büyük şehirlerde yenilgiye uğratılması için oyların AKP’nin karşısına geçebilecek en güçlü partinin (bu parti CHP kabul ediliyor) adayına verilmesi AKP dışındaki partilerin oyları bölmemesi şeklindeki yaratıcılıktan ve ilkesellikten yoksun taktiksel düşüncesi diye tanımlayabiliriz. Mesele AKP’ye alternatif oluşturmaktan ziyade CHP’ye yerel seçimlerde oy kazandırmak olunca kılıf her zamanki aşina olduğumuz kılıf: “oyları bölmeyelim, tek tek nasılsa hakkından gelemeyeceğiz bu sefer hepimiz bir olup kazanalım sonra herkes kendi oyunu istediği gibi versin canım oyunbozanlık yapmayın hadi”
Sorun şu ki “tatava yapma basgeç” sloganıyla sempatikleştirilmeye çalışılan “stratejik” aklın hedefindeki oy kitlesi HDP’nin oy kitlesi. Diğer partilere bu yönde bir baskılı çağrı yapılmazken HDP için “oyları bölüyor bunlar anam” diye adeta çığırtkanlık yapılıyor. CHP-HDP koalisyonu olması/olmaması konusunda, Sırrı Süreya Önder’in ağzında tükürük bezleri mecalsiz kaldı anlatmaktan. Ama mesele CHP seçmeni tarafından tam olarak anlaşılmamıştı ki Kılıçdaroğlu yetişti imdada: “Doğru öyle bir teklif geldi ve biz bu teklifi uygun görmedik. Geldiler işbirliği önerdiler kabul etmedik. ‘Bize zarar verir’ dedik” dedi. Dedi ama ardından da HDP’yi AKP ile ittifak yapmakla suçladı. Bu çıkış “kendime yar etmediğimi kimseye yar etmem” anlayışı değil, kaçırılan fırsatın kendisini ve alım değerini düşürmeye yönelik son etkisiz çırpınışlar gibi geliyor bana.
HDP, statükonun dinazor partisi CHP’nin karşısında dünkü çocuk evet. Ama HDP bugün Türkiye’de Gezi direnişinin, Ortadoğu’da ise Rojava Halk Devrimi’nin kodlarını en iyi özümseyen ve bunları kapsamlı bir parti programıyla ortaya koyma iddiasında olan bir partidir. Kendimizi de kentimizi de biz yöneteceğiz şiarıyla, toplumun tüm ezilmiş, dışlanmış, ayrımcılığa, haksızlığa maruz kalmış kesimlerini hak, adalet, eşitlik, özgürlük, temelinde bir araya getirmek, buradan yeni bir mücadele dili ve şekli geliştirmek için ortaya çıkmış bir partidir. Çılgın projelerle doğmamış, betonarme belediyecilikten, yolsuzluk ve ranttan uzak, şeffaf barış belediyeciliğini esas amaç edinen ve seçim çalışmalarını Türkiye’deki tüm etnik dillerde yürüten bir partidir. HDP, HDK(Halkların Demokratik Kongresi) çatısının bileşenlerinin her birine kendi kimlikleriyle doğrudan siyasette temsil etme, edilme, yönetime katılma,yerinden yönetilme imkanını vermesi itibarıyla da önemli bir partidir. HDK’nin bileşenlerinin listesi uzun merak eden açıp şöyle bir bakarsa çevrecileri, işçileri,sendikaları, kadınları, gençleri, Kürtleri, Alevileri, azınlıkları, Lgbti’leri, kentlileri, köylüleri, göçmenleri vs görecektir. HDK’nin 15 tane gerekçeli maddeden oluşan 3. Genel Kurul kararlarını okumak kendinizi HDP/HDK de görebilmeniz için yeterli olacaktır diye düşünüyorum.
HDP, kendilerinin de her zaman ile getirdiği gibi eksikleri eleştirilecek tarafları olan Türkiye siyasetine yeni doğmuş bir partidir. Ama bu toprakların varolma, demokrasi, insan hakları, adalet özgürlük, eşitlik uğrunda çektiği sancılarının sonucunda ölü doğmuş ve erken kaybedilmiş tüm çocuklarının adlarını taşıyacak olan “umudu” diri tutacak olan bir partidir. O nedenle seçime girme, güçlü aday gösterme diyenlerin ve faşist saldırılarla baskı kurup sindirmek isteyenlerin doğmuş ve ilk çığlığını güçlü bir şekilde atmış olan bu çocuğu (partiyi ve seçmenini) susturma çabaları anlamsız kalacaktır.
Tüm bunların ışığında HDP’ye oy verecek olan seçmene CHP’ye oy ver demek, aslında o seçmenden oy vereceği sırada amuda kalkıp, bir gözünü kapatıp, elinin biriyle oy pusulasını tutup diğeriyle de mührü basmasını istemek kadar saçmadır. Hele aynı HDP seçmenine oyunu AKP’ye veriyorsun demek o seçmeni iki defa amuda kaldırıp olduğu yerde ters döndürürmekten başka bir şekilde açıklanamaz.
Çare Sırrı Süreya Önder’in dediği gibi “oyları bölmeye değil paramparça etmeye gelen” bir parti var karşınızda. Dikkat tatava yapmıyor bölüp-parçalayıp yöneteceğim diyor. Bir seçmen olarak aklıma takla attırmaya niyetim yok oyum Halkların Demokratik Partisi’ne.