Araştırmacı Erhan Ünal, küresel tarım savaşının ‘Truva atı’ olarak mutfağımıza sokulan, oradan da bedenimize nüfuz eden stratejik ürünlerin arkasındaki küresel oyunları yazdı. Bisküvi yerine bomba, köfte yerine mermi yiyor olabilirsiniz. İşte “Ne yerseniz ona dönüşürsünüz” sözünü bir kez daha haklı çıkaran o çarpıcı gerçekler…
Yoksulların gıdası patates neden 2.5 liraya çıktı
Türkiye son yıllarda hızla geleneksel tarım üretiminde kopuyor. “Geçimlik tarım” olarak da adlandırılan bu üretim modeli, üretim için büyük sermaye birikimi gerektirmeyen ve yağmur döngüsüne göre ekim yapıldığı için vahşi sulamadan uzak bir model. Günümüzün en büyük sorunlarından biri olan ve “karbon ayak izi” hesabıyla ölçülen fosil yakıtların neden olduğu maliyetleri de gerektirmiyor. Tarım devriminden beri binlerce yıldır sürdürülen bu model, “kendi kendine yeten” özelliğiyle de Uzakdoğu’dan Hindistan’a, Anadolu’dan Afrika’ya toplumların bağımsız kalabilmesinde önemli bir rol oynayarak köklü bir “kültür” mirası da üretmiş. Ancak geçmişte yoksul halkın gıdası olan patatesin kilosunun bugün 2,5 liraya kadar çıkması, bu modelden koparılan üreticiler açısında gelecekte olacakların da habercisi. Zira Türk çiftçisi ürettikçe batıyor!
Bu savaşın bombası Mısır, kurşunu Soya
Ancak Türkiye gibi kırsal nüfusun yoğun olduğu ülkelerde uzun süredir uygulanan politikalarla, kimi zaman da dayatmalarla, hatta savaşlarla yerel toplulukların elinde alınan bu üretim modelinin yerine tek tip bir üretim modeli ikame ediliyor. Öyle ki bu konuda yürütülen savaşa harcanan para, silahlı savaşa harcanandan daha fazlayken, dünyanın dört bir yanında neredeyse tek merkezden sürdürülen bu savaşın bombası mısır, kurşunu soya, barutu ise buğday!
Araştırmacı Erhan Ünal, küresel tarım oyununu deşifre ediyor
Siz de “bu nasıl olur?” diyenlerdenseniz, geleneksel tarım konusunda dünyanın pek çok ülkesinde araştırmalar yapan ve araştırmalarını kapsamlı bir kitapta bir araya getirmeye hazırlanan Araştırmacı Erhan Ünal’ın aktardıklarına kulak verin. Erhan Ünal, özellikle Uzakdoğu, Hindistan ve Afrika gibi bölgelerdeki geleneksel tarım modelinin nasıl çökertildiği konusunda çarpıcı tespitlerde bulunuyor. Bağımsız bir toplum için yerel üretimin yaşamsal önemde olduğunun altını çizen Ünal, bugün kendisi de eşiyle birlikte Toroslar’ın eteğindeki bir köyde yerel tohumlarla geleneksel tarım üretimini sürdürüyor. Ünal’ın ‘küresel finans oligarşisi’ adını verdiği Amerikan merkezli yapılanma, küresel bir tarım savaşı yürütüyor ve bu savaşın odağındaki ülkelerden biri de Türkiye. Buğday, mısır ve soya gibi üç stratejik ürün üzerinden yürütülen tarım savaşının izlediği stratejiler ise Ünal’a göre korkunç boyutlarda.
İşte Araştırmacı Erhan Ünal’ın kaleminden, “Ne yerseniz ona dönüşürsünüz”sözünü bir kez daha haklı çıkaran küresel tarım savaşı konusundaki çarpıcı gerçekler…
Tarım savaşının üç stratejik silahı: Buğday, Mısır, ve Soya
“İnsanların avcılık-toplayıcılıktan tarım toplumuna geçtiği süreç içerisinde ilk evcilleştirdiği tahıl cinslerinden olan buğday ve arpa, yerleşik düzene geçişte önemli rol oynamıştır. Diğer bir deyişle insanoğlunun var oluş sürecindeki en önemli dönüm noktasında, buğday ve arpa vardır. Bunlara daha sonra darı, çavdar, yulaf ve Amerika’nın keşfinden sonra stratejik bir tarım ürünü olarak, mısır katılmıştır. Soya ise Avrupa’ya 17. yüzyılda Japonya’dan getirilmiştir.
Küresel Finans Diktatörlüğü’nün (KFO) baş silahşörü olan ABD ve diğer iki sağdıcı (Kanada ve Avusturalya), bu ana tarım ürünleri üzerinde tartışılmaz bir hâkimiyet kurmuşlardır. Bu ülkelerin gerçek sahiplerinden gasp ettikleri, uçsuz bucaksız tarım alanları, son 300 yıldır giderek artan efsanevi boyutlardaki tahıl üretimini mümkün kılmıştır. Kendi topraklarının potansiyel sınırlarına dayandıkları noktalarda ise, uluslararası aktif birer dev olan, tarım konzernlerini devreye sokarak, diğer tarımsal alan potansiyeli yüksek olan ülkelerdeki (Brezilya, Arjantin ve Afrika gibi) tarım alanlarını da kullanır olmuşlardır. Bu hâkimiyet, sadece dünyada bu ürünleri en çok üreten ülkeler olmaktan daha öte, dünya üretimini ve tüketiminidolayısı ile de pazarı tümüyle kontrol etmeyi mümkün kılmıştır.
Yığınsal üretim geleneksel çiftçiliği tasfiye ediyor
Yukarda sözünü ettiğimiz tarım ürünlerini, özellikle de üç ürünü (buğday, mısır ve soya) inanılmaz boyutlarda üretmek, ilk anda çok şey ifade etmeyebilir. Bu yığınsal üretim, yoğun olarak hayvancılık ve su ürünleri (Aquakultur) alanlarında da radikal sistem değişikliklerini beraberinde getirir. En başta insanlığın tarihsel süreç içerisinde beslenmesini ve bu günlere varabilmesinin sağlayan geleneksel çiftçiliğin tasfiyesini, kaçınılması imkânsız biçimde dayatır. Kendilerini ve yakın çevrelerindeki şehir insanlarını, yüzyıllardır başarı ile besleyen küçük çiftçilerin yerlerini, ‘yeni sistemde’ tarım şirketlerinin ve tarım holdinglerinin alması gerekir. Ayrıntılara girdiğimizde çarpıcı olanın bu ürünlerin dünya çapında üretilmesinin, rekabetten korunmasının, dağıtımının ve tüketiminin nasıl ve ne amaçla sağlandığının görülmesidir.
Dünyanın ne yiyeceğine küresel diktatörlük karar veriyor
Tarım savaşının ayrıntılı anlatımına geçmeden önce, konuyu öz olarak tanımlama amacıyla şunları söyleyebiliriz: ‘Küresel Finans Diktatörlüğü’ tarafından kısa vadede dünya gıda pazarının kontrolü ve yönlendirilmesi amaçlanmaktadır. Orta ve uzun vadede ise dünyada tüm insanlığın beslenmesi; yani kimin ne yiyeceği ve kimin neleri yiyemeyeceği bu merkez tarafından belirlenecek, daha açık bir ifade ile ‘dikte’ edilecektir. Önümüzdeki yüzyıl içinde yaşama geri dönülemez bir şekilde yön verecek bu ‘Strateji’yi bir cümle ile ifade etmek gerekirse şöyle diyebiliriz: Önümüzdeki yüzyıl içerisinde kim küresel anlamda gıda potansiyeline hâkim olursa, tüm insanlığa da hâkim olacaktır. Bu hedefe, bu gün tüm dünyada amansızca sürdürülen “Tarım Savaşı” ile ulaşılması amaçlanmaktadır.
Stratejik tarım ürünlerindeki korkunç rakamlar
Tarım savaşının çatışma alanlarının ve taktiksel evrelerinin tek tek incelemesine geçmeden önce , “Stratejik Tarım Ürünleri” üzerine bazı ön bilgileri paylaşmak isterim. Böylesi güçlü, kesin, politik ve ekonomik söylemlerde bulunurken, ne gibi niceliksel ve parasal büyüklüklerin söz konusu olduğunu önceden göstermenin yararlı olacağını düşünüyorum. En başta bu tahılların günümüzdeki yıllık üretim ve ihraç miktarlarını, buna bağlı olarak da parasal getirisini ($) görmek gerekmekte. Ortaya çıkacak rakamlar her türlü hayal gücünü zorlayacağı için bazı kıyaslamalarla büyüklükler hakkında az, çok bir fikir vermeye çalışacağım.
Amerikan tarzı beslenme dayatması
Ayrıca üzerinde duracağımız stratejik tahılların türevlerinin de neler olduğuna da kısaca değineceğim. Böylece bu üç cins tarım ürününün, geniş insan kitlelerinin gıda tüketiminde ne denli geniş bir alanı örttüğünü ve günümüzde nice diğer besin maddeleri (et, süt ve balık) ile direk bağlantılı olduklarını görmeye çalışalım. Bu türevlerin hâkim kılınabilmesi için Asya, Afrika ve hatta Avrupa ülkelerinde, geleneksel beslenme biçiminin geriletilmesi ve sözde ‘modern’ Amerikan tarzı beslenme biçiminin üstünlük kazanmasının sağlanması için dönen dolapları açıklamaya çalışalım. Ortaya çıkacak olan tablo nefes kesicidir.
Dünyanın ekmeğiyle oynayan rakamlar
İnsanların yerleşik yaşam düzenine geçişlerinde en önemli rolü oynayan bu tahıl, günümüzde de dünya üzerinde en fazla tüketilen tahıl cinslerinin arasındadır. En başta, Önasyada, Avrupa ve Amerika’da ekmek olarak tüketilmektedir. Diğer tüketim biçimleri ise bulgur, makarna, irmik ve nişasta başta olmak üzere hamur işleri (börek, pizza, vs), kurabiye benzeri ürünler ve unlu tatlılar vs’dir.
Buğdayın 2010 yılında dünya genelinde üretim miktarları şöyle:
– Dünya çapında toplam üretim: FAO (Food and Agriculture
Organizationen of the United Nations) verilerine göre, 653 milyon ton.
– Ülkeler bazında ise üretim: Çin: 115 milyon ton, Hindistan: 80 mt., ABD: 60 mt.,
Rusya: 41 mt, Fransa: 40 mt., Pakistan: 24 mt., Kanada 23 mt., Australia: 23 mt.,
Türkiye: 19,6mt. ve diğerleri…
Burada açıkça görülmektedir ki, dünya üretiminin önemli bir bölümü, Çin, Hindistan, Rusya ve Pakistan’dan oluşan Asya bloğu tarafından toplam 280 milyon ton ile gerçekleşmektedir. Öte yanda batılı ülkeler, ABD, Kanada, Avustralya ile toplam 146 milyon ton üretim ile karşı bloğu oluşturmaktadır.
Türkiye terk ederken, ABD yılda 27 milyon ton buğday üretiyor
Burada görülmesi gereken en önemli şey şudur: Üretici olarak dünya sıralamasında birinci ve ikinci sırada olan Çin ve Hindistan, ihracatçı olarak FAO’nun istatistiklerinde yer alamazken; ABD 27,6 milyon ton ile birinci, Fransa 21 milyon ton ile ikinci, Kanada 18,4 milyon ton ile üçüncü, Avustralya ise 15,8 milyon ton ile dördüncü sırada yer almaktadırlar. Bu 4 ülkenin ihracat toplamı yaklaşık 83 milyon ton ile dünya üretiminin yaklaşık yüzde 13’ünü bulmaktadır. FAO’nun, 2010 dünya buğday ithalat istatistiklerine bakarsak, ithalatı 2 milyon ton ve üzerinde olan, büyük ithalatçı ülkelerin listesindeki ilk 20 ülkenin toplam ithalatı yaklaşık 85 milyon tondur. Bu açıdan bakınca başta ABD olmak üzere 4 ülkenin ihracatının, 20 ülkenin ithalatına denk geldiğini görürüz. Bu 4 ülkenin yaptıkları toplam buğday ihracatı karşılığı elde ettikleri gelir ise yine 2010 yılı rakamları ile 20 milyar ABD ($) Dolarını bulmaktadır! Ancak göz önünde bulundurulması gereken önemli bir husus ise, bu ülkelerden ihracatı yapılan buğday türevleri getirilerinin yukarıda belirttiğim buğday ihracat getirilerine dâhil olmadığıdır.
Küresel diktatörlüğün mısır oyunu
Eski kıtanın, Amerika kıtasının keşfi ile tanıdığı bu tarım ürünü çok yönlü bir kullanım alanına sahiptir. Mısır günlük yaşantımızda karşımıza; mısır unu, mısır nişastası, mısır yağı, mısır nişastası bazlı şeker (sıvı şeker), hayvan yemi, patlamış mısır, haşlanmış mısır, mısır gevreği, çeşitli mısır çerezleri ve son olarak etanol (Bio akaryakıt!) olarak pek çok çeşitli şekillerde çıkmaktadır.
2010 yılını baz alarak dünya çapında mısır üretiminde başı çeken ülkeleri ve üretim miktarlarını (FAO verilerine göre) görelim:
– Dünya çapında toplam üretim, 840 milyon ton!
– Ülkeler bazında üretim: ABD: 316 milyon ton, Çin: 177,5 mt,
Brezilya: 55,4 mt, Arjantin: 22,6 mt, Meksika: 23,3 mt, Endonezya: 18,3 mt,
Hindistan: 14 mt, Fransa: 13,9 mt, Kanada: 11,7 mt ve diğerleri olarak
Sıralanmaktadır. Türkiye 4,2 mt.
Görüldüğü gibi ABD tek başına açık ara ile birinci durumdadır. Eğer ABD ve aynı zamanda mısır üretiminde ABD ye bu ülkenin dev tarım şirketleri ile bağımlı ülkeler olan Brezilya, Arjantin ve Meksika’nın üretimlerini toplarsak ortaya 417,3 milyon ton gibi muazzam bir rakam çıkar ki bu tüm dünya üretiminin yarısına yakındır.
Dünyayı 6 kez tur atacak mısır stoğu nasıl eritiliyor?
Bu arada sadece ABD’nin üretimi olan 316 milyon ton mısırın nasıl bir büyüklük olduğunu daha anlaşılabilir kılmak için bir kıyaslama yapalım. “Tır” tabir edilen büyük kamyon, 20 ton yük taşır. ABD mısırını bu Tırlara yüklemek istersek 15 milyon 800 bin adet Tıra ihtiyaç vardır. Bu Tırları bulduğumuzu ve mısırları yüklediğimizi varsayalım. Bir Tır 16 metre uzunluğundadır. 15 milyon 800 bin Tırı ard arda park ettiğimizde ortaya 252 bin 800 kilometre gibi bir Tır kuyruğu çıkacaktır. Dünyamızın çapı yaklaşık 40 bin kilometre olduğuna göre bu Tır konvoyu dünyamızın etrafını tam olarak 6,3 defa saracak uzunlukta olurdu! Böylesi inanılmaz büyüklükteki mısırı; o, adeta tanrısal bir düzenmiş gibi saygı ile dile getirilen sözde ‘serbest pazarda’, serbestçe satamazsınız. Çünkü dünyada böylesi büyük bir mısır talebi yok! O zaman ‘peki nasıl olur bu iş?’ derseniz, bunu ileride açıklamaya çalışacağım.
Mısır ihracat rakamlarına baktığımızda, üretici ülkelerden sadece bir kısmının ihracat yapabilecek üretim fazlasına sahip olduğunu görüyoruz. Bu ülkelerden ihracatın başını çekenler: 50,9 milyon ton ile ABD birinci sırada. ABD’yi, 17,5 mt ile Arjantin, 10 mt ile Brezilya, 6,6 mt ile Fransa takip ediyor. Çin 177,5 mt mısır üretimine rağmen ihracatçı ülkeler listesinde görülmüyor. Hindistan ise 2,3 mt ile kendisine sadece altıncı sırada yer bulabilmiş.
Mısırda ihracatı da ithalatı da aynı el yapıyor
İlk dört sıradaki ihracatçı ülkelerin toplam ihracatı 86 milyon ton ile dünya toplamının yüzde 10’u. Bu ülkelerin elde ettikleri toplam getiri ise 17,5 milyar ABD ($) Dolarıdır. İhracatın başını görüldüğü gibi ABD çekmektedir. Tek başına elde ettiği gelir, 10 milyar ($) Dolardır. Burada sözünü ettiğimiz ürün sadece mısırdır. Yukarıda sıraladığımız mısır türevleri bu ihracat rakamlarında bulunmamaktadır. Örnek olarak ilave edelim: ABD’nin aynı yıl içerisinde ihracat ettiği mısır yağı miktarı 331 bin 334 ton. Değer olarak 343 milyon 656 bin ABD ($) Doları. Bunun gibi diğer mısır türevlerinin ihracat rakamlarını da toplama ilave edersek yukarıda sözünü ettiğimiz 10 milyar ABD Doları daha yukarılara tırmanacaktır.
FAO, dünya mısır ithalat istatistiklerine bakarsak, ithalatı 2 milyon ton ve üzeri olan, büyük ithalatçı ülkelerin listesindeki ilk 20 ülkenin toplam ithalatı yaklaşık 83 milyon tondur. Gördüğünüz gibi ABD bu ithalatın yüzde 60’ını tek başına karşılayabilmektedir. Bu açıdan bakınca başta ABD olmak üzere 4 ülkenin ihracatının, 20 ithalatçı ülkenin ithalatına denk geldiğini görürüz.
Tekrar hatırlatalım, bu üretim büyüklüklerini, üretimin ve ticaretinin boyutlarını kafalarda bir miktar şekilselleştirebilmek amacı ile buraya almış bulunuyorum. Olgunun gerçek, boyutları aslında çok daha karmaşıktır. Çoğu kez ihracatçı firma ile ithalatçı firma aynıdır. Örneğin ABD’nin en büyük mısır alımcısı ve ihracatçısı Cargill’dir. Bu aile şirketi dünyada 66 ülkedeki iştirakleri vasıtası ile neredeyse pazarı tek başına kontrol eder. Kısacası ‘ihracatçı Cargill ABD’nin, alıcısı da ‘ithalatçı Cargill Peru’ dur. Veya ‘Cargill Türkiye’dir vb.
İsteseniz de istemeseniz de mısır dağını eritmek zorundasınız
Hazır Cargill den bahsetmişken bu şirket ile ilgili bir kaç bilgiyi daha kısaca verelim. Cargill aynı zamanda dünyanın en büyük hayvan yemi, kanatlı hayvan ve sığır eti ihracatçılarından birisidir. Bu hayvanların beslenmesinde de ABD mısırının önemli rol oynadığı açıktır. Diğer ülkelerde hazır gıda endüstrisinin hazırlayıp piyasaya sunduğu etli yemeklerdeki etler yüksek bir yüzde ile Cargill etleridir. Kısacası insanlar isteseler de, istemeseler de ABD mısır dağlarının eritilmesinde rol almaktadırlar.
Çikolatadan ekmeğe dolgu malzemesi olarak Soya
Soya fasulyesi de KFO’nun elindeki bir diğer stratejik üründür. Bu ürün süper marketlerden aldığımız, gıda endüstrisinin tüketiciye sunduğu hemen her hazır gıda maddesinin içinde bulunmakta. Medyada, özellikle diyet programlarında soya fasulyesi, etten sonra en değerli protein kaynağı olarak tanıtılmakta. Kendine özel bir lezzetinin olmaması ve çok ucuz olması, dolgu maddesi olarak dondurmadan, çikolatadan tutun, margarine ve ekmeğe kadar pek çok gıda maddesinin içerisinde değişik formlarda yer almasına olanak sağlar.
FAO’nun 2010 yılı soya fasulyesi üretim ve ihracat verileri şöyle:
– Dünya çapında toplam üretim, FAO verilerine göre 264 milyon ton!
– Ülkeler bazında üretim: ABD: 90,6 milyon ton, Brezilya: 68,7 mt
Arjantin: 52,7 mt, Çin: 15 mt, Hindistan: 12,7 mt, Paraguay: 7,5 mt,
Kanada: 4,3 mt ve diğerleri olarak sıralanmaktadır.
Burada aynı tabloyu tekrar görüyoruz: ABD ve Amerika kıtasındaki Brezilya, Arjantin, Paraguay ve Kanada gibi diğer ülkelerin soya fasulyesi üretiminde, toplam 224 milyon ton ile tartışmasız bir üstünlüğü söz konusudur.
Soyadaki ihracat rakamları dudak uçuklatıcı
Bir de 2010 yılının soya fasulyesi ihracat rakamlarına bakalım. ABD: 42,3 milyon ton ile yine birinci sırada. Brezilya: 25,8 mt ile ikinci, Arjantin: 13,6 mt ile üçüncü, Paraguay 3,9 mt ile dördüncü, Kanada: 2,7 mt ile beşinci, Uruguay: 1,9 mt ile altıncı sırada. Bu ülkelerin yaptıkları ihracat ile elde ettikleri ‘değer’ tam olarak 38 milyar ABD ($) Doları! Bu toplam rakamın içerisinde ABD’nin payı 18,6 milyar ($) ABD Doları. Aynen mısır ve buğdayda olduğu gibi Çin ve Hindistan ihracat sıralamasında sözü edilmeye değer bir konumda değiller.
Soya konusunu böylece noktaladık mı? Tabii ki hayır! İhracat da sadece soya fasulyesi olarak ihraç edilen miktarlara ilave olarak, istatistiklere geçen veya başka başlıklar altında görülmez olan çok çeşitli soya türevleri de bu rakamlara ilave edildiğinde ortaya çok daha etkileyici değerler çıkacaktır. Örnek olarak soya yağı ihracat rakamlarını da verelim. 1. sırada 4,9 milyon ton ile Arjantin’i görüyoruz. Arjantin’in elde ettiği gelir; 4,135 milyar ABD ($) Doları. Ardından 1,6 mt yağ ve 1, 588 milyar ($) Dolar ile ABD gelmekte. Brezilya’nın yağ ihracatı 1,5 mt ve elde ettiği gelir 1,347 milyar ($) ABD Doları.
Küresel Finans Oligarşisi’nin, sadece bu üç stratejik ürün ve bunlara bağlı olarak tohum, kimyasal destek, çeşitli ürün türevlerinin üretimi, satın alma, satış ve ihracat kademelerinde, ABD, Kanada, Avustralya ve onlara bağlı çok uluslu şirketler vasıtası ile harekete geçirebildikleri inanılmaz parasal büyüklüğü, yukarıda ki verilerin ışığında tahayyül etmeyi bu an için okuyucularıma bırakıyorum. Konunun sonuna doğru bu parasal büyüklüğü somutlaştırmaya çalışacağım.
ABD 2010 yılında silahın iki katı ürünü sattı
ABD’nin 2010 yılında sadece bu üç tarım ürünü üzerinden sağladığı (bu ürünlerin türevleri ve çok uluslu şirketleri vasıtası ile yabancı topraklarda ürettiği tarım ürünleri hariç) ihracat geliri yaklaşık olarak 38.6 Milyar ABD ($)Dolarıdır. Aynı yıl, hep sözü edilen ABD silah satışları bu rakamın nerede ise yarısıdır (20.6 Milyar ABD ($)Doları). Bu kıyaslamayı silah satışlarını önemsizleştirmek için yapmıyorum. İleri sayfalarda açıklayacağım, bu silah satışlarının önemli bir bölümü de ele geçirilmesi hedeflenen ülkelerin sosyal açıdan dengesizleştirilmeleri için kullanılmaktadır. Yani bu silahlar tek boyutlu, ticari bir amaçla değil, tarım savaşının sıcak olarak sürdürüldüğü bölgelerde taktik hedeflere ulaşabilmek için o bölgelere ihraç edilmektedir. Silahların paraları ise o ülkelerin doğal kaynaklarından bir şekilde ödetilmektedir. Evet, kurulu sistem o derece ‘hinoğlu hin’dir…”
Bu yazı Gazeteci Yusuf Yavuz’a ait olan gazeteciyazaryusufyavuz.wordpress.com/ adresinden alınmıştır