Önceki yazıda, Türkiye ve dünya ekonomisindeki gelişmelerin sonucunda 2015 yılında bir yandan ekonomik büyümenin tempo kaybetmeye devam etmesi, diğer yandan da enflasyondaki artşın sürmesi senaryosunun kuvvetli bir ihtimal olarak karşımızda durduğuna işaret etmiştim. Bu gelişmeler sonucunda ekonomi yönetiminin hareket alanının daralabileceği ve hükümet üzerinde ekonomik sorunların baskısının daha da artabileceği ihtimali üzerinde durmuştum. Bu yazının konusu, hükumetin elinde bu sıkışma tablosuna müdahale edebilmek için var olan seçeneklerin neler olabileceği. Uluslararası konjonktürdeki gelişmeler, hükümet açısından önceki yazıda işaret ettiğim olumsuz tabloyu dağıtabilir mi? sorusu, bu yazıda değineceğim ikinci konu olacak.
Hükümetin Önündeki Alternatifler
Hükümetin manevra kabiliyeti, para politikasındansa maliye politikası alanında daha geniş. Bunun nedeni merkez bankasının bağımsız olması ve hükumetin müdahalesi dışında olması değil, önümüzdeki konjonktürde para politikası ile yapılabileceklerin sınırlı olmasıdır. Ekonomideki olası bir kötüleşme karşısında hükumetin elindeki olanakları altı başlıkta toplayabiliriz.
– İlki, kamu borcunun görece düşük olmasıdır. Kamu borcunun göreli düşüklüğü, (a) kamu harcamalarını artırarak ekonomiyi canlandırma seçeneğinin kullanıma hazır olmasını, (b) daha düşük faizle borçlanabilmeyi, (c) bir dış şok karşısında ekonominin ani durmasına karşı istihdamın sert bir şekilde daralmasını bir süreliğine de olsa durdurmaya yarayacak önlemleri almayı, (d) özel sektörün karşılaşacağı bir borç sıkışması durumunda, bu borçlara devlet garantisi verilmesini mümkün kılacak bir alan yaratmaktadır.
– İkincisi, net hata ve noksan kaleminden gelen paranın sürmesidir. 2014’ün ilk 9 atında “kaynağı bilinmeyen” para girişi 8 milyar doları aşmış durumda. Bu, özellikle cari açık sorununun hafifleterek hükumetin elini rahatlatıyor.
– Üçüncüsü, kıdem tazminatı ve işsizlik fonunda biriken paranın ekonomiyi canlandırma amaçlı kullanılması. Bu zaman zaman gündeme gelen ancak her seferinde güçlü bir direnişle karşılaşan bir seçenek. Ancak, işlerin kötüleşmesi durumunda bu fonların acil durum tedbirleri çerçevesinde devreye sokulması gündeme gelebilir.
– Kamu bankaları aracılığıyla kredi genişlemesinin sürdürülmesi bir değer seçenek. Hükumet, özellikle 2008 krizi sırasında, kamu bankalarının kriz dönemlerinde ne kadar işe yaradığını deneyimledi. Bankacılık sektöründeki kamu varlığı, önümüzdeki olası ekonomik sorunlarda da benzer amaçla kullanılacaktır.
– Özelleştirmelere hız vermek, bir diğer seçenek. 2014 yılında yeniden hızlanan ve şimdiden 10 milyar dolara ulaşan özelleştirme sürecinin 2015’te de sürmesi beklenmeli. Özellikle enerji sektörü ve termik santrallerin satılması gündemde.
– Son olarak, başta konut sektörü gibi kilit alanlar için olmak üzere vergi indirimi, kar garantisi ya da yatırım teşvikleri gibi araçlar, hükumetin kullanabileceği alternatifler arasında yer alıyor.
Ekonomik Sarsıntıyı Önlemeye Yeter Mi?
Ancak yukarıda sıralanan önlemlerin hemen hepsi tek atımlık silahlardır. Kamu mali disiplini, 2000’li yıllardaki neoliberal programın alamet-i farikalarından biriydi. Mevcut şartlar altında eğer bu ortadan kalkarsa, ne enflasyonu tutmak, ne bankacılık alanındaki düzenlemeleri sürdürebilmek ne de düşük bir faizle borçlanabilmek mümkün olacaktır. Dolayısıyla, ekonominin kötüye gitmesi durumunda hükumetin elinde seçenekler var. Ancak bu seçenekler, mevcut sorunların çözümünü değil, sadece olası ani çöküş durumunu yumuşatmaya yarayacaktır. Yoksa bu önlemler stagflasyonist eğilimleri ortadan kaldırmaz sadece bunları zamansal olarak ileriye erteleyebilir.
Talih Bir Kez Daha Hükümetin Yüzüne Gülecek Mi?
Önceki yazıda ana hatlarıyla özetlediğim ve ekonomi yönetiminin sıkışması ile sonuçlanabilecek dünya ekonomisindeki gelişmelere, geçtiğimiz ay yenileri eklendi. Bu yeni gelişmeler, bir kez daha talihin (uluslararası konjonktürün) AKP’nin yüzüne gülmesine sebep olabilir. Bu gelişmeleri şöyle özetleyebiliriz:
- Dünya ekonomisindeki yavaşlamanın bir sonucu olarak yaşanan petrol fiyatlarının düşüşü, hem hükumetin enflasyon ve cari açık açısından elini rahatlatacak, hem de faiz artışı yapmadan enflasyonun düşüşünü mümkün kılacağı için stagflasyonist gidişatın önünde tersine işleyen bir yavaşlatıcı olacaktır.
– Hükümetin en çok bel bağladığı gelişmelerden biri, deflasyon ve resesyon tehdidi ile yüzyüze olan Avrupa’nın yeni bir parasal genişleme operasyonu başlatacak olması. Ekonomi Bakanı Zeybek bu durumu şöyle özetlemiş:
“ABD parasal daralmaya giderken, Avrupa Merkez Bankası, ‘ben parasal genişlemeye gidebilirim’ dedi ve şu anda gidiyor… Evet, Türkiye Fed’den etkilenecektir ama Avrupa Birliği’nden etkilenmesiyle, Fed’den negatif etkilenme nötrolize olacaktır, hatta artıya geçecektir. Yani Türkiye, bundan pozitif yönde etkilenecektir.”
– Üçüncü ve en önemli gelişme FED’in faiz artışının zamanlamasına dair yaşandı. Buna göre FED daha önceden ilan ettiği gibi Ekim ayı sonunda, 2008 yılında başlayan bilanço genişlemesine dayanan para politikasını (QE) sonlandırdı. Ancak dünya ekonomisinde, ABD dışındaki önemli üretim üslerindeki yavaşlama nedeniyle, faiz artışında acele etmeyeceğini ima etti. Dolayısıyla, dünyanın geri kalanında ABD’ye doğru olması beklenen parasal hareketin bir süre daha ertelenmesi ihtimali gündeme geldi.
Sonuç: 2015 (Seçimi) İçin İşler Tıkırında (mı?)
Toparlamak gerekirse, iki yazının sonuçlarını şöyle özetleyebiliriz:
– Dünya ekonomisinde küresel ekonomik krizin derinleşmesi aşamasına girilirken, Türkiye ekonomisi 2015 yılıyla birlikte ekonomi yönetiminin hareket alanının daraldığı bir konjonktüre girilecek.
– Ancak petrol fiyatlarının düşüşü ya da FED’in faiz artırma kararının ertelenmesi gibi etkenlerle bu olumsuz konjonktürün etkileri hafifleyebilir.
– Bu hafifletici etkiler hükumete sadece zaman kazandırabilir.
– Ana doğrultunun olarak ekonomik büyümenin yavaşlaması ve işsizlikteki artışın sürmesi biçiminde gerçekleşmesi kuvvetli olasılık.
BU yazı Kriznotlari.blogspot.com adresinden alınmıştır.