1993’ten beri, Kürdistan Özgürlük Hareketi (KÖH) ile TC arasında süren barış görüşmeleri bir yandan “terör örgütüyle masaya oturduğumuz iddiası alçakça bir iftiradır…
IŞİD ile PKK aynı şeydir (RTE)” laflarıyla her an yeniden savaş koşullarına dönülebilecek durumda olunmasına rağmen diğer yandan Abdullah Öcalan’la görüşmeler sürdürülmekte, yol haritaları hazırlandığı iddiaları ortalıkta dolanmaktadır.
Cemil Bayık, bu süreci şöyle niteliyor: “Erdoğan sorunu çözecekmiş gibi yaptı, hep bundan söz etti, ama hiçbir zaman çözüm sürecine girmedi. Hep beklenti yarattı, oyaladı, zaman kazandı, kendi iktidar amaçları için her şeyi kurban ettiler.”
Hükümet’in barış söylemi esasında tam anlamıyla bu içeriktedir. Bu hareketin kolayca yenilemeyeceğini bildiklerinden, doğacak yeni imkanlar sayesinde Sri Lanka’da olduğu gibi bir imha hareketinin gerçekleşebileceği momentin umuduyla “oyalama görüşmelerini” sürdürmektedirler. Yine Cemil Bayık bu durumu “Bugün Kobanê savaşını yürüten AKP’dir, bugün DAİŞ’i Kobanê’ye saldırtan AKP’dir. Kobanê’nin düşürülmesi için yoğun çaba sarf eden AKP’dir” diye tariflerken Hükümet’in bu oyununu en ufak biçimde yutmadıklarını ortaya koymaktadır. Durumun böyle olduğunu KÖH de gördüğüne göre “neden bu oyalamaya izin vermektedir?” diye hem iyi hem de kötü niyetle sorular sorulmaktadır.
Hükümetin oynadığı bu oyun karşısında “Biz bu oyunda yokuz!” demenin karşılığı savaşın yeniden başlamasıdır. Hükümet’in hiç bir tavize yanaşmadığı durumlarda bu seçeneğe de dönülmüştür. 2011 yılı savaşın en şiddetle yaşandığı ve TSK’nın da çok ciddi kayıplara uğradığı bir yıl oldu. Bu durumda RTE Barzani’nin de yardımlarını alarak görüşmeler yoluyla hareketi çürütme ve doğacak bir imkanla yok etme şansına kavuşabileceğini bekledi ve sanki böyle bir şans ABD’nin İslam Devleti (İD) haydutlarının önünü açmasıyla doğmuş gibi göründü. Hükümet bu durumu yerel seçimler, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler için kullanmak üzere ileri adımlar atıyormuş izlenimi vermek üzere görüşmeleri sözde yasallaştıran “terörü sonlandırma” yasaları çıkarıp “yol haritaları” hazırlamaya başladı.
İD haydutlarının Irak zaferinin ardından Kobanê’ye saldırması RTE’nin Barzani’yle birlikte yaptığı Diyarbakır çıkarmasından sonra en büyük ikinci hamle oldu. RTE’nin İslahiye’de Suriyeli mültecilere “Kobanê düştü düşecek” müjdesini vermesi, bundan sonra diğer kantonların da İD saldırısına uğrayarak PKK’nin bu darbeler altında ezilmesi beklentisi, kendilerinin de nihai öldürücü darbeyi indirmeleri hesabına dayanmaktaydı.
Ama Kobanê düşmedi. Dünyanın dört bir yanından esen dayanışma rüzgarları nihayetinde ABD’yi de kendi köpeği İD’e karşı Kobanê’ye yardıma mecbur bıraktı. Tek umutları ÖSO ve Barzani sayesinde içten bir denetim yaratmaktı ama PYD onu da esas olarak boşa çıkardı. Şimdi Rojava’daki başarılar Kürdistan halkının birliği ve KÖH’ün tüm parçalardaki etkinliği açısından yeni imkanlar yaratmış ve hükümetin hesapladığı konjonktürü tümüyle tersine çevirmiş görünmektedir. Hükümet kısa vadeyi kurtarmak amacıyla bir kez daha sanki Öcalan’ın önerilerine olumlu yanıt veriyormuş gibi yaparak, sekreterlik, üçüncü taraf, İmralı’ya yeni mahkumlar getirmek gibi meselenin özüne dokunmayan adımlar atarak seçime kadar olan dönemi kurtarmanın hesaplarını yapmaktadır. KÖH de bunların dolandırıcılık olduğunu bile bile “yalanı hakikate çevirme” çabalarına dünya çapında gelişen muazzam meşruiyetten, Rojava ve Şengal başarılarından yararlanarak devam etmektedir. Muhtemel ki Hükümet, Genel Seçimleri 24 Nisan öncesine alıp, o zamana kadar da görüşmeleri uzata uzata kısa vadeyi kurtarmaya çalışacaktır.
Bize düşense gelişen bu meşruiyetin yarattığı uygun konjonktürde Batı’da sınıf mücadelesini geliştirmek ve tüm diğer muhalefet hareketleriyle ortak bir dalga oluşturabilmektir.