Kürt kadını Ortadoğu’ya model olabilir – Tülay Hatimoğulları

Yüzümdeki peçe midir kaderim? Alnımdaki yazı mı? Beynimdeki örtü mü? Bedenimdeki mi? Kara gözlerim anlatır hikâyemi. Bir de direnişim!

 Ortadoğu’da kadın

Batının gözüyle sosyal alanların tamamen dışında acınacak (!) halde. Eve hapsolmuş, din ve devletin derin ittifakına kurban edilen. Cinsel hazlardan arındırılmak, dolayısıyla iffetini korumak için sünnet edilen. Çocuk doğurma makinesi. Evde hizmetçi. Duyguları peçenin altında, ruhunun derinliklerinde gizlenmiş, keşfedilemez. Sözleri, mühür olan dudaklarından dökülemez. Kaderine boyun eğen ve hayatı vakit geçsin-gitsin diye yaşayan… Ortadoğu toplumu olma özelliklerini önemli oranda koruyan Türkiye’de de durum bu tabloya çok yakın.

Ortadoğu’da kadın mücadelesi

20.yüzyılın başında kadınlar özellikle Türkiye, İran ve Mısır’da siyasal tartışmalara katıldı. Orta sınıf ve kentli kadınların katıldığı tartışmalar ağırlıklı olarak medeni kanunla ilgiliydi. Türkiye’de o yıllarda kadın örgütlenmeleri oluşmaya başlamıştı. Ancak 2. Dünya Savaşı patlak verince ulus devleti koruma refleksiyle kadın hareketi de diğer toplumsal hareketler gibi milliyetçi eğilimler gösterdi. “Milliyetçi ideolojiler milleti, aile ve akrabalık ilişkilerinin devamı gibi görünen cemaatçi damarı,  kadının toplumdaki konumu ve işlevini ‘anne, bacı, eş’ olarak sembolize eder. Milletin bir aidiyet ve sadakat kaynağı olarak doğallaştırılması, kadının toplumsal varlığının doğallaştırılmasıyla iç içe girer. Yeni ailenin kurulması ve kadının onun içinde konumlandırılması, milliyetçi ideolojinin bütün toplumsal yaşama nüfuz etmesini sağlayan koordinat sistemini oturtan stratejik bir hamledir. (Ortadoğu’da Kadın Hareketleri: Farklı Yollar, Farklı Stratejiler, A. Bora)

Dolayısıyla milliyetçi elitlerin çabalarını özgürleştirme hamlesi değil, özgürlüğün sınırlarını çizen ve kendi iktidarını yeniden kurmak üzere yenileyen bir hamle olarak okumak mümkün.

Arap Baharı (!) bu sürecin başka versiyonu

Dört yıldır Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin bir kısmında direniş ve işgalciliğin bir arada yürüdüğü bir süreç yaşanıyor. Özellikle Mısır’da Mübarek iktidarına karşı, başını kadınların ve gençlerin çektiği tarihsel bir direniş yaşandı. Mısırlı kadınların öznesi olduğu, özgürlüklerini ve haklarını savundukları önemli bir süreçti. Bu tür eylemselliklerin doğasında kitlesel değişim ve dönüşüm vardır. Tabii başarıyı taçlandıran, sonuçların “karar” haline gelmesi ve “süreklilik” arz etmesidir. Bu düzeye gelinemese de Mısırlı kadınların konumu dört sene öncesindeki gibi değildir. Önemli birikimler elde ediliyor.

Ortadoğu’da devlet yönetimlerinin önemli bir kısmı ve sermaye sınıfı bu güne kadar ABD ve Batının sömürgeci zihniyetiyle uzlaştı. Ancak söz konusu kadınların hak mücadelesi olduğunda “vatan-millet” naralarıyla, “Batıya öykünen kadınlar” damgası vurulur. Tacize, tecavüze, recm’e, erken evliliğe, ensest ilişkilere karşı çıkınca; kamusal alanı özgür ve eşit kullanmayı isteyince vatanını satan, Batı taklitçisi suçlaması kaçınılmaz oluyor. Bu nedenle Ortadoğu ve yakın coğrafyasında kadın mücadelesi karışık ve çelişkiler yumağıdır.

Arap Baharı (!) rüzgarının estiği ülkelerde yukarıda bahsettiğimiz durum yeniden kadınların yüzüne çarpıyor. Tahrir Meydanı’nda bir direniş tarihi yazan kadınlar da bundan nasibini alıyor. Antiemperyalist tutumlarından ödün vermek istemeyen kadınlar kendi mücadelelerini yarı tanımlı ve tanımsız bırakabiliyorlar.

Ortadoğu’da direnen Filistinli kadınlar

Ortadoğu direniş tarihinde Filistinli kadınlar sembol oldular. Bölgenin jandarması İsrail’e karşı topraklarını savunmak için uzun yıllar mücadelen eden Filistinli kadınlar varlıklarını hissettirdi. Kitlesel eylemlere öncülük yapma, gerilla mücadelesi verme, intifadaları destekleme Filistin’de kadını farklılaştırmıştır. Tam anlamıyla feminist rehberle bir uyum içinde olamayabilirler. Ama kamusal alanda adı bile olmayan kadınların 1960’lı yıllarda bu rolleri üstlenmesi oldukça önemlidir. Cephede savaşan Filistinli kadınlar burada verdikleri mücadeleyi farklı biçimlerde eve taşımayı konuşmaya başlamışlardı. Ve cinsiyete dayalı iş bölümünü tartışmaya açtılar. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin (FHKC) ilk kadın şehidi Komutan Şayda Ebu Ğazale ve tarihi günümüze bağlayan Arap devrimci kadın Leyla Halit Ortadoğu coğrafyasında önemli figürledir.

Kürt kadının kitlesel dönüşümü

Kürt Özgürlük Hareketi’nin dört parça Kürdistan’da varlığını yoğun olarak hissettirdiği bir dönem yaşıyoruz. Ortadoğu’da bir türlü düzene girmeyen karmaşık denklemler içinde şu an safını en belirgin kılan PYD ve PKK’dir. IŞİD zulmüne karşı en direngen mücadeleyi bu örgütler veriyor. Tabiî ki bu örgütün bir parçası olan, ancak özerk olarak örgütlenen kadınların rolü bu süreçte bütün kamuoyunca bilinir duruma gelmiştir.

Şengal’de, Kobani’de tecavüzcü, katil IŞİD çetesine karşı onurluca savaşan Kürt kadın gerillalardan sıkça bahsediliyor. Elle, Marie Claire gibi moda dergilerinde destekleyici şekilde haberleştirildiler. Kadın gerillalar tarafından öldürülürse cehenneme gideceğine inanan IŞİD militanlarının, kadınlardan köşe bucak kaçıyor olması karikatürize etmek üzere değil, esaslı olarak incelenmesi gereken bir tablodur. Çünkü bunlar İslam’ın siyasallaştırılması yoluyla çıkar sistemleri kurulan bir coğrafyada yaşanıyor. Hem de bu, erkek egemen sistemin en kaba hatlarıyla beslenerek yapılıyor. Dolayısıyla IŞİD’e karşı savaşan kadın gerillaların savaşçı olmanın ötesinde bir misyonları var.

Kürt kadınları 80’lerden itibaren yükselen Kürt Özgürlük Hareketi’nin (KÖH) sürecini örmede aktif görev aldı. Karşılıklı olarak KÖH ve Kürt kadınları birbirini besledi. Kitlesel bir dönüşüm yaşamakta olan Kürt kadını ulusal kimliğini savunmanın yanı sıra, kadın olarak varoluşunun tarihini yazıyor. Ortadoğu’da kadın hareketlerinin sıkıştığı en önemli nokta kadın ve ulusal kimlik ikilemidir. Kürt kadınları bu temel çelişkiyi aşma konusunda önemli yol kat ediyor. Örgütlenmelerinin her kademesinde kadın bileşimine önem verilmesi, siyaset ve askeri alanda eş başkanlık sistemi, ayrı askeri birlikler kurmaları önemli başarılardır. Bu gelişkinlik Ortadoğu toplumlarına model olma potansiyeli bakımından da çok değerlidir.

Kader de değil, alın yazısı da        

Yüzümdeki peçe midir kaderim? Alnımdaki yazı mı? Beynimdeki örtü mü? Bedenimdeki mi? İri gözlerim anlatır hikâyemi. Bir de direnişim! Ama acınacak durumda değilim. Mücadele etmeyi öğreniyorum: Emperyalizmin oyunlarıyla, İsrail’in siyonizmiyle, Suud’un kraliyetiyle, tecavüzcü-katil IŞİD ile…  Tahrir’deki tacizciyle, sokaktaki mollayla, 70’lik kocayla… Filistin’deki intifada ruhuyla, Tunus’ta Boazizi’nin bedeniyle, Berivan-Sakine-Arin gibi… Pazarlarda seks kölesi olarak satılan-kullanılan Ezidi, Ermeni, Kürt, Arap kadınları… Sünni, Alevi, Hıristiyan, Ezidi, Süryani… Kaderi aynı olan bizler… Yüzümüzdeki peçe, başımızdaki-beynimizdeki örtü, alnımızdaki yazı yaşadığımız topraklar kadar gerçek. İri gözlerimiz sadece hüzün anlatmıyor. Tarihe yazdığımız direnişi de görüyor…

 

Related Articles

Köşe Yazıları
Özcan Kırbıyık
Türk ordusu -Roboski’de- görevini samimiyetle yerine getirmiştir!
Özcan Kırbıyık

Onur Arpaçukuru
Mülkiye Biat Etmez
Onur Arpaçukuru

Ömer Gül
Her şey önce üniversitede başlar direniş de
Ömer Gül