Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Dünya Kudüs Günü münasebetiyle yaptığı konuşmada, İsrail’in tüm uluslar arası desteğine rağmen hiçbir hedefine ulaşamadığını söyledi.Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Nasan Nasrallah’ın konuşmasının öne çıkan bölümleri şöyle;
Gazze’de yaşanan gelişmeler ve Dünya Kudüs Günü’nün kendine özgü niteliği bugün bizim bir araya gelmemizi kaçınılmaz kıldı. Kudüs ve Filistin; kalbimizde, aklımızda düşüncemizde, kültürümüzde ve vicdanımızda temel önceki ve söylem olmalıdır. Siyonistlerin Filistin’i işgal etmesinden ve tüm topraklarını hakimiyeti altına almasından sonra Filistin’in diğer bölgelerine yayılmak en başından bu güne kadar temel arzuları ve hedefleri oldu.
Siyonistler Filistin halkını ve yurdunu dışsal bir gerçekliği olmayan bir şey gibi göstermeyi ve Kudüs’ü Yahudilerin ebedi başkenti haline getirmeyi hedefliyorlar. İşgalden sonraki hedef Filistin davasını sona erdirmekti. Filistin topraklarından tek bir karışı bile sahiplerine vermeyi tek bir mültecinin bile evine dönmesini akıllarının köşesinden bile geçirmiyorlardı. Nitekim İsrail’de Kudüs ve mültecilerin dönüşünün önlenmesi konusunda bir konensüs görüyoruz.
Onlar, bu büyüklükteki bir meselenin, kutsal toprakların ve bir halkın birkaç senede silinmeyeceğini, hatta birkaç nesil sonra bile yok edilemeyeceğini biliyorlardı. Bu yüzden uzun vadeli bir program öngördüler. Hepimiz 1948’den bu güne kadar yaşanan gelişmeleri inceleyip Filistin sorununu ortadan kaldırmak amacıyla yapılan planları anlayabiliriz. Bu arzu Batılılarda, Amerikalılarda ve Siyonistlerde var.
Örneğin, onlara göre Arap toprakları geniştir. Mülteciler oralara yerleştirilebilir ve Arap toplumları arasında eritilebilir. Bu tehlike hala kuvvetle devam ediyor. Örnek olarak bir başka şey daha söyleyeyim. Filistin ve Kudüs meselesinin eksen olmaktan çıkarılması için her ülkede farklı meseleler çıkarıldı. Bugün bazı ülkelerde benzinin, gazın ve ekmeğin fiyatı en öncelikli meseleler arasında yer alıyor. Onlar, bu tür meselelerin temel eksen haline getirilmesini istiyorlar.
Lübnan, Mısır, Suriye ve Filistin halklarının irtibatlarını koparmak için karanlık odalar kurdular. Lübnan’da intihar saldırıları için canlı bombalar, özellikle ve kasten Filistinlilerden seçiliyor. Bu konuda birçok örnek sayılabilir. Ancak tüm komplolara ve sorunlara rağmen direniş kendisini bölgeye ve dünyaya dayatıyor. Gazze’de yaşananlar işte bunun kanıtıdır. Burada başta Suriye olmak üzere bazı ülkelerin direncine değinilebilir. Suriye teslim olmadı. Ayrıca İran devrimine Filistin’e ve Lübnan direnişine verdiği desteğe ve direnişin de İsrail karşısındaki zaferlerine değinilebilir.
En önemli mesele şu ki Filistin halkı ümitsizlik ve teslimiyete karşı zafer kazandı. Direniş babadan çocuğa elden ele Filistinliler arasında bir miras olarak ulaştı. Filistin halkı, zorlu yaşam şartlarına göç vesveselerine rağmen topraklarına ve yurduna hala bağlıdır, teslim olmaya yanaşmaktadır ve Filistin halkı hala direnmektedir.
Şimdi ABD ve İsrail’in birçok Batılı ülke ve kurumun işbirliği ile yaptığı ve halen uygulamada olan planlardan söz ediyorum. Şu an karşı karşıya olduklarımız, Filistin’in işgal edilmesinden bu yana bölgedeki en tehlikeli merhaleyi oluşturuyor. Bunun sebebi de bölgede Arap devrimlerinden sonra yapılan planlamaların yok olmasıdır. Arap devrimleri ilkin temiz ve dürüst niyetlerle başlamıştı; ancak bazıları bu devrimi çaldı ve onları istedikleri yönde değiştirdi. Bugün tanık olduğumuz şey bölge halkının ordularının ve toplumlarının yok edilmesi ve toplumlar arasında yüz yılda bile çözülemeyecek sorunların yaratılmasıdır.
Her zaman Siyonist rejime karşı sağlam bir bariyer olarak duran Suriye, -inşallah kalmaya devam edecek- Filistin direnişinin en büyük koruyucusu ve destekleyicisiydi bugün birçok sorunla boğuşuyor. Irak karanlık bir tünele girdi. Maalesef İslam adına, İslam Hilafeti adına Hıristiyan aileler zorunlu göçe tabi tutuluyor. Sünnilerin yalnızca iki seçeneği var: Ya IŞİD’e biat edecekler ya da kafaları kesilecek. Şiilerin ise seçme hakkı ile yok irtidat suçlamasıyla kafaları kesiliyor. Bizler birer Müslüman olarak bugün Irak’ta Müslümanlara ve Hıristiyanlara karşı yapılanları mahkum etmekle sorumluyuz. Kiliselerin, Peygamber kabirlerinin, camilerin tahrip edilmesi süreci böyle devam ederse birilerinin Mescid-i Aksa’yı tahrip etme düşüncesine kapılmasından ve bunun doğal bir mesele haline gelmesinden korkulur.
İslam ümmeti en kötü dönemini yaşıyor. Düşmanın birinci hedefi Filistin. O halde bize düşen bu fitne zamanında hangi adımları atacağımızı ve ümmete yönelen bu tehlikelerle nasıl mücadele edeceğimizi bilmektir. İsrail’in bugün Gazze’ye başlattığı savaş, 2006’da Lübnan’a, 2008’de Gazze’ye yönelik savaşla aynı doğrultuda oldu. Ancak 2006 ile 2008 savaşlarının sonuçları birbirinden farklı oldu.
Bugün bizler Lübnan’da düşmanın Gazze’ye yağdırdığı bombalarla yaşananları herkesten daha iyi anlayabiliriz. Çünkü bunlar, Siyonist rejimin 2006 savaşında Lübnan halkının başına getirdiği şeylerdi. Üç yerleşimcinin ya da üç askerin kaçırılması savaşın bahanesi olabilir, sebebi değil. İsrail abluka altındaki Gazze’yi tahrip etmek için bunu bir fırsat olarak kullanıyor. Tıpkı (dönemin ABD Dışişleri Bakanı) Condoleezza Rice’ın planının eşlik ettiği Lübnan savaşı gibi. İsrail üç yerleşimcinin kaçırılmasını kullandı, bunu Filistinli gruplara mal etti. Havadan, karadan denizden, evleri okulları camileri bombalamaya başladı, halkı mülteci haline getirdi. Uluslar arası toplumun sessizliğini; ABD, Batı BM Güvenlik Konseyi ve bazı Arap örgütlerinin desteğini arkasına aldı. Ama bu saldırılara karşı koyan halkın yüce direnişi, Gazze halkının Direniş gruplarına dayanması ve direniş gruplarının da siyasi duruşu ve kararlılığı oldu.
Burada bir kez daha vurguluyorum, nihai olarak belirleyici olan şu üçlü olacaktır. Sahadaki güç, halkın direnci ve dayanıklılığı ve siyasi istikamet. 2006 savaşında İsrail kendine yüksek ve ciddi bir hedef koymuştu; ancak son hafta savaşın bitmesini istedi ve devam etmesinden korktu. Halbuki bazı Arap liderleri İsrail’i savaşı sürdürmesi için teşvik ediyordu. Ancak İsrail savaşı sürdüremeyeceği sonucuna vardı ve Amerika’dan yardım istedi.
Bugün çatışma iki taraf arasında oluyor. Taraflardan biri olan İsrail, dünyanın en güçlü ordularından birine sahip. Bundan daha da önemlisi, bu rejim 2006 ve 2008 savaşlarındaki zaaflarını gidermek için daha güçlü bir ordu kurmaya yöneldi. Çatışmanın diğer tarafı ise abluka altındaki Gazze; ama gördüğümüz gibi İsrail yenildi ve Direniş kazandı. Şu an İsrail’in hedef tayininde bir şaşkınlık yaşadığını görüyoruz. Onlar savaşın başında yenilgiden korkuyorlardı; bu yüzden de yüksek hedefler koymadılar, 2006’daki Lübnan savaşından ders almışlardı. İsrail ordusunun gücünü öngördü ve gerçekleştirdiğinde zafer ilan edebileceği orta hedefler koydu. İsrail’in yenilgisi, Direniş’in imkanlarının ölçüsünü belirleyememesiyle, istihbaratının ve hava kuvvetlerinin başarısızlığıyla aşikar oldu. Bunlar Lübnan ve Filistin için önemlidir; çünkü birkaç ay önce hava kuvvetleri komutanı, 24 saat içerisinde Lübnan’ı ve 12 saat içerisinde de Gazze’yi vurarak çatışmalara son verebileceğini iddia etmişti. Ama bugün saldırıların başlamasından 18 gün geçmesine rağmen o hala Gazze’yi kuşatmaktan bahsediyor.
Bugün Gazze’ye hakim olma konusunda İsrail’in yenilgisi aşikar olmuştur. Kara saldırısındaki yenilgisi ve füzeleri yok etmedeki başarısızlığı aşikar olmuştur. Bazı İsrail basını da yenilgiyi itiraf ettiler. İnsan kaybının büyüklüğü ve kara saldırısından duyulan korku İsrailli komutanların yüzünden okunuyor. Bu yüzden çocukları ve sivilleri öldürerek, Direniş’e verilen halk desteğini kırmaya çalışıyorlar. Bunlar Lübnan’da da aynı şeyi yapmışlardı; ama en onurlu insanlar olan sizlerin sayenizde bu hedefe ulaşamadılar. Bugün İsrail, Direnişi herhangi bir çözüme zorlamaya çalışıyor. Bunun anlamı, İsrail ordusunun birer savaşçı asker değil, birer katil ve cani olarak Gazze’ye girmiş olmasıdır.
Ehud Barak (Eski İsrail Savunma Bakanı) birkaç yıl görevde kaldıktan sonra Gazze’nin giriş kapılarında da yazan şu kısa cümleyi söylemişti: “İsrail’in gelecekte gireceği her savaş, kısa ve kesin olacaktır. İsrail’in bundaki zaferi açıktır.” Ama Gazzeliler şimdi onlara, “ödlekler, siz sadece çocukları öldürüyorsunuz, bizim kahramanlarımızla karşılaştığınızda ordunuzun nasıl çöktüğünü görürsünüz” diyor. Direniş ve dostları ilk günden beri birlik ve beraberlik içinde. Onların hedefi ablukanın kaldırılması, sahada inisiyatifin elde tutulması, füze saldırılarının sürdürülmesi. Daha önce füze ulaşmamış yerlerin füzelerle vurulmasıdır. İlk kez Filistin içinden ateşlenen füzeler, siyonist rejimin işgali altındaki her noktaya ulaşıyor. Bu, büyük çabaların sonucudur. Halk da direnç kararlılık gösterip Direnişi desteklemeyi sürdürdü. Siyasi açıdan da dik duruş ve kararlılık gözlemleniyor. Tüm uluslar arası ve bölgesel baskılara karşı konuyor. Direniş liderleri, ilk günden beri ateşkese karşı çıktı; ama düşman ateşkes istedi.
Şimdi Batı Şeria halkının geniş çaplı bir kıyamına tanık oluyoruz. Bu gelişme, düşmana yeni zamana ihtiyaç duyan dengeler dayatıyor. Aksi takdirde Netanyahu, kolay kolay teslim olmaz. Bazı Arap liderleri Netanyahu’dan saldırılara devam etmesini istiyor. Fakat nihayetinde Direniş çözüm şartlarını İsrail’e dayatacak ve İsrail feryat ederek Amerika’dan düştüğü durumdan kurtarması için çare bulmasını isteyecek.
Biz, Hizbullah olarak diğer meselelerdeki tüm ihtilafların ve hassasiyetlerin bir tarafa bırakılmasını ve Gazze’ye bir millet, bir sorun ve direniş olarak adilce bir mesele bakılmasını istiyoruz. Adilce mesele, hak ile batılın karışık olmadığı bir mesele demektir. Burada hiçbir ihtilaf ve tartışma yoktur. Şu an Gazze, kanıyla mazlumluğu ile direnişi ve kahramanlığı ile her meselenin üstünde tutulmalıdır. Bazı Arap medyası, Gazze’de yaşanan gelişmelerden Direnişi sorumlu tutuyor. İş o noktaya vardı ki bazı Araplar Gazze’de Filistinli çocukları öldüren İsrail’e ölülerinden dolayı başsağlığı diliyor. Bu, her şeyden çok daha fazla utanç ve rahatsızlık vericidir. Filistinlilerin acısı paylaşılmıyorsa bile en azından susmalı ve kendilerine ve ümmete bu utancı yaşatmamalılar. Arap ve İslam ülkelerini Gazze ablukasının kaldırılması maddesine ve Filistinli direnişin siyasi liderlerine destek vermeye çağırıyorum. Direnişin siyasi liderlerine ateşkesi kabul etmeleri için büyük baskı yapılıyor.
Burada şunu söylemeliyim ki İran, Suriye ve Lübnan Direnişi, yıllardan beri Filistin’deki tüm direniş gruplarını desteklemek için hiçbir şeyi esirgemedi. Ancak bazıları ise hiçbir olumlu iş yapmadı. Ben, burada bu konulara girmek istemiyorum. Ama Direniş Ekseni’nin uğraştığı tüm sorunlara ve karşılaştığı sonuçlara rağmen Filistin için yaptıklarıyla onların diğer alanlarda İsrail’e hizmet ederek Filistin için yaptıklarını karşılaştırmak yeterli.
Gazze’deki gelişmeler konusunda biz Hizbullah olarak Filistin halkının ve tüm Filistinli direniş gruplarının yanında olacağız ve Filistin direnişine hiçbir yardımı esirgemeyeceğiz. Biz bu direnişle ortaklık duygusu taşıyoruz. Onların zaferi hepimizin zaferidir, yenilgileri ise bizim yenilgimizdir. Yaşanan olayları dikkatle izliyoruz. Sahada ve siyasi alandaki her gelişmeyi yakından takip ediyoruz. Gazze’deki kardeşlerimize sizin yanınızdayız, direncinizden ve kararlılığınızdan eminiz, yapmamız gereken her şeyi yapacağız diyoruz. Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, konuşmasının sonunda İsrail’i de uyararak şunları söyledi: “Sizler bir yenilgi dairesinde ve örümcek yuvasındasınız. Dolayısıyla yenilgiyi, Gazze’de kalarak intihara dönüştürmeyin.”
Umut Filistinlilerin elindedir; ancak iş Amerika’ya ya da bazı Arap ülkelerine bırakılırsa bunu kötü yönde kullanacaklardır. Şu an hedefte olan direniş, onun silahı ve direnişin iradesidir. Hedef sadece Hamas ve İslami Cihat değil, tüm Filistin direnişidir. Gazze’deki tüm tüneller, Gazze’deki direnişin her füzesi hedeftir. Bundan daha da ötesi, düşman Gazze halkının damarlarında cereyan eden direnişin kanını nişan almıştır. İsrail’in kendi başına bir şey yapamayacağı noktaya gelip ABD’den yardım almaya mecbur olması perspektiftir.
Bugün Direniş’in mantığıyla söylüyorum. Zafer Gazze’nindir. Siyonistler ve tüm dünya Gazze’de tek bir hedeflerini dahi gerçekleştirememişse bunun anlamı, Gazze’de Direniş’in zafer kazandığıdır. Ben, Direnişin Gazze’deki zaferini sonuna erdirip sonunda muzaffer çıkacağını ilan ediyorum. (YDH)