Qamişlolu sekiz yaşındaki Beşir Remezan’ın vurulan minicik kalbinde beslediği güzel bir dünya umudu ile dünyayı yaşanmaz hale getiren, güzelim dünyayı insanlıktan çalan kalpsiz kapitalist canavarın savaşı, herkesin gözü önünde Kobanê’de kıran kırana sürmektedir.
Dünyayı insanlıktan çalan bu kalpsiz erkek canavarının her seferinde adı başka oluyor, yeri başka oluyor, zamanı başka oluyor. Ama hep insanlığın başına bela konumunu koruyor. Çünkü toplumun elindekini, aklındakini, yüreğindekini yutarak kendisini ayakta tutuyor. Düşüncesini yutuyor, emeğini yutuyor, duygusunu yutuyor, hayatını yutuyor toplumun. Doyma güdüsünü yitirmiş bir canavardır bu.
Kobanê’deki savaş, sadece Kürtler ve IŞİD çetesi arasında yürüyen bir çatışma savaşı değildir. Bu savaş, insan toplumunun içinde oluştuğu ve dünyaya yayıldığı Ortadoğu kültürel toplumu ile toplumsal kansere yol açan kapitalist uygarlık canavarı arasında bin yıllardır yürüyüp giden çatışmanın günümüzdeki halidir.
Kapitalist modernist sistemin önde gelen güçleri, son iki yüz yıldır Ortadoğu toplumunu fiziki, ekonomik ve kültürel olarak ele geçirmenin savaşını vermektedir. Fiziki işgalden tutalım da manda rejimlerini geliştirmeye, ulus devletçiklere bölmeye kadar her seferinde başka bir yöntemi devreye sokmaktadır. 2000’lerin dünya stratejisini Ortadoğu’nun kapitalistleştirilmesine oturtan ulus devlet sistemi öncelikle, BOP önünde baş engel olarak gördüğü Kürt Halk Önderi’ni etkisizleştirme temelinde 9 Ekim’le başlayan uluslararası komployu devreye koydu. Ardından geliştirilen 11 Eylül olaylarını ve kimyasal silah üretimini bahane göstererek Irak’a askeri müdahaleyi yaptı. Saddamı düşürdü. Ardından, bölgeye sosyal ve kültürel olarak da nüfuz etme sorununu gidermek için modernleştirilmiş islam aracını devreye koydu. Bunun için Türk devleti ile stratejik ilişki geliştirerek önceden hazırladığı AKP’nin başa gelmesi ve bölgede rol oynaması için elinden geleni ardına koymadı. İşine geldiğinde AKP hükümetini, işine geldiğinde Fetullah hareketi gibi sivil görünümlü oluşumları devreye soktu. Bunları birbirini frenleyen ve dengeleyen güçler olarak da kullandı. Bazen itifaklaştırdı bazen ise çatıştırdı.
Ancak tüm bunlara rağmen Ortadoğu toplumuna bir türlü tam nüfuz edemediğini gördü. Geliştirdiği tüm bu politikalara rağmen Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin hızla ortaya çıkardığı gelişmeleri bir türlü engelleyemediğini gördü. Uluslararası komploya rağmen, bölge toplumunun kültür ve inançlarına hitap edecek modern yapılara rağmen, askeri ekonomik işgal politikalara rağmen, bölge toplumunun esas dokusunu tam olarak başkalaştıramadığını gördü. Ortadoğu toplumsal dokusunda yaratmak istediği başkalaşımı, deformeyi engelleyen temel gücün uluslararası komploya rağmen hala Kürdistan Özgürlük Hareketi olduğu, alternatif demokratik ulus sistemini de Rojava Kürdistan’ında geliştirmeye başladığı gerçeği karşısında, IŞİD vahşet uygulamaları geliştirildi.
Yani IŞİD vahşeti, Kürdistan Özgürlük Hareketi öncülüğünde binlerce yıl sonrasında tekrar geliştirilmeye çalışılan demokratik toplum yaşamına karşı geliştirilmiş bir darbedir. Kürt Halk Önderi’nin İmralı esareti ile sonuçlanan uluslararası komplo ile yapılamayanın tekrar yapılmaya çalışılmasıdır. Bu anlamda uluslararası komplonun devamıdır. Bundan dolayı da Kobani direnişine katılmak, Kobani direnişinin yanında yer almak, uluslararası komploya karşı durmaktır. Dolayısıyla sadece Kürtlerin değil, tüm demokratik güçlerin Kobani’deki bu saldırıların karşısında durması ve boşa çıkarmak için elinden geleni yapması gerekiyor. Kobanê’nin düşmesi sadece bir kentin düşüşü olmayacaktır. Demokratik toplum umutlarının da incinmesi olacaktır.
Kobani’nin düşüşü, gerçek bir düşüş olmayacağı için demokratik toplum umutları açısından belki büyük bir kırılma olmayacaktır. Çünkü demokratik toplumun etrafında biriktiği Rojava Devrim Gücü olan YPJ ve YPG güçleri, eli silah tutan Kobanêli sivillerle birlikte oldukça zor koşullarda, ağır silah bombardımanlarının altında, büyük bir ambargo altında, ellerindeki ferdi ve orta silahlarla eşi görülmemiş tarihi bir direniş veriyorlar. O yüzden de her gün sabah akşam Kobani’nin düşüşü bekleniyor. Ama ona rağmen kimse boş hayal görmesin, Kobanê düşmeyecek. Çünkü Kobani direnişi haklı bir direniştir. Fiziki bir düşüş yaşansa bile bu asla gerçek bir düşüş olarak tarihe geçmeyecek. Eşsiz büyük bir direniş savaşı olarak tarihe geçecek. Çünkü Kobanê, vurulan minik Beşirlerin kocaman yüreğinde zaten kazanmıştır. Dolayısıyla her halûkarda Kobani direnişi kazanmıştır. Gelin hep beraber demokratik toplum umutlarının incinmesine izin vermeden Kobani’ye kazandıralım. Dolayısıyla demokratik toplum cephesine katılalım ve hep beraber demokratik özgür yaşamı ortak emek ve direnişle kazanalım.
(Özgür Gündem – 13 Ekim 2014 – Zilar Sterk)