Neden tutsaklar sendikası? – Metin Yeğin

Geçen haftaki yazı önemli bir etki yaratttı. Tutsak arkadaşların düşünceleri bana tam olarak ulaştığında, bunun çok daha fazla olacağını zannediyorum. Sadece dünya örneklerinden değil, basit bir sorudan yola çıkıyorum; ‘Neden kendimizi örgütlemiyoruz? Halkı kendi özyönetimlerini, komünleri, kooperatifleri,sendikaları kurmaya çağırırken, ‘Ya sen!’ diye sormazlar mı insana?

Burada ilk bunu gerçekleştirmemenin mahçup gerekçesi olarak ileri sürülen, politik parti örgütlenmesinde zaten yer alındığı oluyor. İşin ilginç yanı, mesela Kürt hareketi, her yerde öz örgütlenmeyi, özyönetimi savunurken, bunun bir bahane olarak, sık sık ileri sürülebilmesi. O zaman, yerleşik örgütlenmeler de, mesela öğretmenler sendikasında, işçi sendikasında, öğrenci derneğinde yer alınabiliniyorsa ya da daha doğrusu yer almak zorunluluğu varsa, kendi sorunları hakkında söz söyleme hakkına sahip olmak diğer alanlarda öz örgütlenmeyi gerçekleştirmek zorunlu değil midir?

Bir başka tartışılması gereken, mesele de bir dernek değil, sendika ya da kooperatif örgütlenme olmasıdır. Bu tam anlamıyla, özellikle üretimle bağlı bir süreç olarak algılanması gerektiğinin, isimlendirilmesidir zaten. Ayrıca dernek gibi, daha çok, bir dayanışma olarak değil, bir hak mücadelesi olarak sürdürülmesi gerekendir. Özellikle de mesela uzun yıllar tutsak olmaktan kaynaklı özel durumun, kendine özgü koşulları üzerinden, bir üretim ve hatta yaşanmışların ortaya çıkardığı kültür üzerinden, yaratılması gereken bir öz örgütlenmedir. Bu bir yandani günlük yaşamı hiç bir kimseye ihtiyacı olmadan sürdürebilmek ve bunun da ötesinde, İRA eski tutsaklarının bir çok yerde yaptığı gibi toplumsal örgütlenmeye örnek olabilmektir.

Bu kadar özenli anlatımı bir kenara koyup, açık konuşalım mı? İçerde, mesela 10 yıl kalmış bir tutsak dışarı çıktığında ne yapmakta? Çok az bir kesimi hariç, en iyi olasılıkla belediyeye -hiç bir hakkı da olmayan- taşeron işçi olarak, girmekten başka ne yapabilmekte? İğneyi başkasına, hançeri kendimize batıralım. Aileler olmasa kaç tanesinin kalacak evi olabilir? Şu anda tutsak arkadaşların sorunları çok daha büyük ve bütün bunları neden sadece duyarlı vicdanlara emanet ediyoruz ki zaten çok az bulunabilen? Zalime karşı boyun eğmeyenleri, günlük hayatın, her gün sıradanlaşan,sessiz ama acımasız çarklarına bırakıp gidiyoruz?

Biz eski tutsaklar, cezaevlerinde geçen zamanın emeklilik hakkına dahil edilmesinden, barınma hakkımıza kadar, birçok temel hakkı sendikalarımızla, kooperatiflerimizle neden örgütlemiyoruz ve devletten ya da yerel yönetimlerden talep etmiyoruz ya da söke söke almıyoruz?

Öz yönetim ve öz örgütlenmeyi, yaşamın dönüştürülmesinin temel aracı olarak koyarken, bunun örgütlenmesinin başlangıç noktalarından biri, politik tutsakların örgütlenmesinden başka ne olabilir?

Politik tutsaklar, sadece geçmişin örgütçüleri değil, yarının da kurucuları olmak zorunda ve her şey daha yeni başlıyor…

Bu yazı Özgür Gündem Gazetesi’nin 13 Şubat tarihli sayısından alınmıştır.

Yoruma kapalı