Öngel: “AKP yoksullukla kendisine bağladı”

İşsizlik sekiz ay aradan sonra yeniden çift haneli rakamlara yükseldi. Kasım, aralık, ocak aylarını kapsayan aralık döneminde resmi işsizlik yüzde 10 oldu. Ancak buna çaresiz ve umutsuz işsizler de eklenince oran yüzde 16.3’ü, işsiz sayısı da 6 milyonu buluyor.

TÜİK işsizlik, enflasyon gibi verileri açıklar açıklamaz; bunun emekçiler için ne anlama geldiğini DİSK Araştırma Enstitüsünün (DİSK-AR)  rapor ve açıklamalarından öğreniyoruz. İşsizlikten başlayarak seçimleri, işsizlerin ve yoksulların oy kullanma tercihlerini DİSK-AR Müdürü Dr. Serkan Öngel ile konuşuyoruz.

TÜİK’in ortaya koyduğu sonuçlarla sizin sonuçlarınız aynı değil gibi geliyor. Bunun nedeni nedir? 
Aslında bizim de kullandığımız veri tabanı TÜİK’in veri tabanı. Dolayısıyla güvenirliliği TÜİK’in verilerinin güvenirliliği kadar. Ancak onların verilerini kullanmamıza rağmen arada büyük bir fark var. Çünkü TÜİK’in kullandığı yöntem oldukça sınırlı. TÜİK, Uluslararası Çalışma Örgütünün ve Avrupa İstatistik Kurumunun tanımladığı işsizlik tanımı üzerinden bir işsizlik tanımı yapıyor. Ancak Türkiye Avrupa’yla benzer bir karakter göstermiyor. Türkiye’nin kendi özgünlükleri var. Bu özgünlükleri görmüyor dolayısıyla. Örneğin Türkiye’de iş gücüne katılım oranı oldukça düşük. Yani Avrupa’da yüzde 72’ler düzeyindeyken Türkiye’de yüzde 50. Tarımda çalışan Avrupa yüzde 3 ise Türkiye’de yüzde 25 gibi. Örneğin bir önceki araştırmada Diyarbakır’ın işsizlik oranı yüzde 30 iken bir sonraki araştırma da bir anda ortalamanın altına düştü. Çünkü umutsuz işçileri işsiz saymıyor. Yani son 3 aydır iş aramıyorsa bir kişi, işsiz sayılmıyor. Anketi yaparken de ‘işsiz misiniz?’ diye sorulmuyor. ‘Son 3 ayda herhangi bir iş arama kanalını kullandınız mı?’ diye soruluyor. Umutsuz olan işsiz sayısı 2 milyon 100 bin civarında. 2 milyon 800 yüz kişi zaten resmi işsiz. İkisini topladığınız da  5 milyona yakın işsiz yapıyor. Ancak TÜİK işsiz sayısını 2 milyon 800 olarak açıklıyor. Aradaki fark buradan kaynaklanıyor.

İŞSİZLİK SEÇİMLERİ ETKİLEMEDİ

30 Mart seçimlerini geride bıraktık. Bugün çıkan sonuçlara bakınca; işsizliğin seçimlere nasıl bir etkisi oldu?

Burada kesin bir şey söylemek mümkün değil. Ancak seçimlere baktığımızda işsizlik büyük bir kriter olarak çıkmıyor karşımıza. Zaten işsizlik verileri de çok sağlıklı değil. Geniş tanımlı işsizlik olarak baktığımızda Urfa ve Diyarbakır yüzde 30’luk işsizlikle birinci sırlarda yer alıyor. İnsanlar mutsuzlar, umutsuzlar ama yine de tercihlerini belirleyen şey işsizlik olmuyor.  Orada daha çok yoksullar BDP’yi tercih ediyor. Ya da daha kentleşmiş olanları AKP’nin kurduğu iktidar ilişkileri üzerinden kendini var etmeye çalışıyor. Ya da kente göç etmiş olanlar yine o ilişkiler üzerinden kendilerini var ettikleri için BDP’ye değil AKP’ye oy veriyorlar.
Bu iç dinamiklerle ilgili. Batıda zenginler CHP’ye oy verirken, yoksullar AKP’ye oy veriyor. Bölgede ise zenginler kendini AKP üzerinden var ederken, yoksullar BDP üzerinden var ediyor. Bu da bölgede BDP’nin halkla çok güçlü bağının olmasından kaynaklı. Çok ciddi bir proleterleşme olmasa da var olan içerisinde güçlü bir bağı var.

Peki BDP’nin de içerisinde olduğu HDP, Batıda benzer etkiyi gösterdi mi sizce?
Kent dalgalanmasına baktığımızda geçen seçimden beri 1 milyon 800 bin kişi kente gelmiş. Bunun yüzde 25’i Karadeniz bölgesinden. Yüzde 10 kadarı Güneydoğu bölgesinden. Mesela bu insanlar hangi biçimlerde kentlerde tutunmaya başlıyor. Baktığınızda HDP ile AKP bir çok yerde aynı seçmenden oy alıyor. Çok iç içe geçmiş bir kitle. Buraya göçmüş Kürt seçmen buradaki AKP ilişkileri üzerinden yaşamını sürdürdüğü için bir çelişki yaşıyor. Bir taraftan oradan getirdiği siyasal kimliği, bir taraftan burada ona olanaklar açan bir yapı. Dolayısıyla böyle bir geçirgenlik var.

Tersi var mı peki? Örneğin Karadeniz’den gelen AKP’li bir işçi buraya geldiğinde HDP ya da HDP gibi bir siyasal yapı ile buluştuğunda böyle bir çelişki yaşıyor mu?
Onun için çok net bir şey söyleyemem; ancak şu çok net. Birleşik Metal-İş üye kimlik araştırması yapmıştım. O araştırmalardan çıkan çarpıcı sonuçlardan biri, Gebze bölgesinde insanların geldikleri bölge ile siyasal tercihleri arasında çok doğrudan bir bağının olduğunu gördüm. Örneğin Karadeniz’den gelen işçiler arasında AKP’lilerin oranı yüzde 60’lara çıkıyor. Dolayısıyla o gelen kişi siyasal kimliğini taşıyarak geliyor. CHP bulunduğu konum açısından her AKP’nin seçmenine dokunamıyor. Onları kazanamıyor. Ancak HDP her iki tarafa da dokunabiliyor. Hem AKP seçmenine hem CHP seçmenine. HDP’nin böyle bir avantajı var. Tabii bu HDP’nin kendisini nasıl inşa edeceğine bağlı. Yani bu avantajı kazanıma dönüştürmek içindeki yapıların kendi rengini ne kadar oraya taşıdığıyla orantılı olacaktır.

SOSYAL YARDIMLARIN ETKİSİ VAR 

İnsanlar kendi yoksullukları ile ortaya çıkan yolsuzluk arasında bir bağ kuramadılar mı?

Aslında insanların temelde kendi yaşantıları ile bağlantılı bir takım dinamiklerin olduğunu görmek lazım. Türkiye tarihinde tarımda çözülmenin en fazla yaşandığı bir dönem. 10’ar yıllık aralıklarla rakamlara baktığımızda tarımda 2.5 milyon insanın istihdamında çözülme yaşandığını görüyoruz. Aileleri ile yaratacağı etkiyi düşünün. Bu nedenle çok ciddi bir kentleşme yaşandığını söyleyebiliriz. AKP için İstanbul çok kritik, yarattığı kentsel rant bakımından. Çünkü İstanbul’un taşı toprağı altın. Bunun sonuçları da ortada. Bu yüzden Kuzey ormanları bu kadar tehdit altında, 3. havalimanında ısrar ediliyor. Bunların arka planına baktığımızda temelde tarımdaki çözülmeyi İstanbul’a yönlendirilerek rant ilişkileri temelinde onları elinin altında tutabilmek. Bu mekanizmaları organize edebilmek üzere inşa edilen bir yapı var. Türkiye İstatistik Kurumunun verileri var. Esas geliri sosyal yardım olan ailelerin sayısı 1 milyon 200 binden, 2 milyon 100 bine çıkmış. Bu devasa bir rakam. Hane üzerinden yapılan bir araştırma. Yani yaklaşık 10 milyona yakın kişinin gelirinin sosyal yardım olduğunu gösteriyor. Bir yerde çalışıyor olsa bile esas gelirini sosyal yardımlarla karşılayan büyük bir nüfus var.

Yani AKP kendi yarattığı yoksulluktan mı besleniyor?
Tabii ki. Burada hem tarımdaki çözülmüşlük. Tarım  zaten yoksulluğun en gelişkin olduğu alan. Topluma hak vermek yerine, hak temelli yaklaşmak yerine, onlara doğrudan bir çeşit gelir desteği sağlıyor imajı yaratarak kendine bağlama stratejisi var.

Vedat YALVAÇ / Evrensel Gazetesi

Yoruma kapalı