Tayyip Erdoğan’ın Ak Saray’ı ve Mujica’nın vosvosu – Ömer Gül

Tayyip Erdoğan’ın kendisi için Atatürk Orman Çiftliği’nde kanunsuz bir şekilde yaptırdığı ve gerek maliyeti ve gerek abartılı ihtişamı nedeniyle eleştiri konusu olan nam-ı diğer ‘Ak Saray’ı günledir gündemden düşmüyor. Pek gündem olmasa da geçen günlerde bir başka lider de vosvosuyla haberlere konu oldu. O lider dünyanın en yoksul başkanı olarak bilinen Mujica’ydı

mujicatayyip

Tayyip Erdoğan, 12 yıllık iktidarının zirveye ulaştığının nişanesi olan ‘Ak Saray’a geçtiğimiz günlerde taşındı. Ak Saray daha projesinin başladığı günlerden bu yana hep tartışma konusu oldu. Atatürk Orman Çiftliği’nde AKP iktidarıyla artık özdeşleşmiş bir şekilde binlerce ağaç katledilerek yapılan sarayın yapımı sırasında mahkeme tarafından yürütmeyi durdurma kararı verilmişti. Bu karara rağmen tamamlanan saray aynı zamanda kaçak bir yapı olma özelliği taşıyor. 1 Milyar 370 Milyon gibi rekor bir rakama mal olan saray dünyanın en büyük sarayı oldu. Demokrasi ihlalleri, insan hakları ihlalleri, basın özgürlüğü ihlalleri ve iş kazaları gibi sıralamalarda dünya başarılarından dolayı böyle birinciliklere alışığız ülke ahalisi olarak.

AK Saray’ın büyük maliyeti ve abartılı ihtişamının tabi ki bir anlamı var. Tayyip Erdoğan’ın saray konusunda yapılan eleştirilere verdiği cevaplarda da gördüğümüz gibi ‘Ak Saray’  Yeni Türkiye’nin güçlü dünya liderinin ikametgahı olmasının yanı sıra aynı zamanda milletin hizmetinde. Yani Tayyip Erdoğan, her gün iş kazalarında ölen ölmese bile her gün türlü şekillerde sömürülen, işsiz bırakılan, polis şiddetine maruz kalan, iki dilim ekmeğe muhtaç olan halk için yaptırmış sarayı. Kendisi her gün daha çok yoksullaşırken liderinin sarayıyla övünecek bu halk ona göre. Tabii ki bu durumun bir gerçekliği yok ama AKP’nin yaptığı ve yapmadığı her şeyi manipülasyon gücüyle halk yararına, halk için yaptığı ya da yapmadığı izlenimini verme becerisi yine iş başında.

12 yıllık iktidarının zirvesi olan Yeni Türkiye’nin sarayı Ak Saray. Çünkü Yeni Türkiye’yi olur da ziyarete gelecek olan dünya liderleri böylesi büyük bir ihtişamla Yeni Türkiye’nin gücünü görmeli. İçeride kendisine düşman olan bir takım insanlar da bu sarayı gördükçe nasıl bir hata yaptıklarını anlamalı. Aslında Tayyip Erdoğan’ın ‘Ak Saray’ı Yeni Türkiye diye tanımlanan ‘mutlak güç’ mitiyle uyumlu. Tıpkı Nazi Almanyası’nda  olduğu gibi her gün daha çok ezilen halk, iktidarın sarsılmaz gücüne her gün daha çok bağlanmalı. Ancak Ak Saray tam da onlarca işçinin iş kazalarında hayatını kaybettiği bir dönemde tamamlandı. Ermenek’te göçük altında kalan 18 işçi, Isparta’da trafik cinayetiyle hayatını kaybeden onlarca mevsimlik tarım işçisi haberleriyle aynı anda haberlere konu oldu ‘Ak Saray’. Tayyip Erdoğan’ın göstermemeye çalıştığı yerde bu iş kazaları Yeni Türkiye’nin gerçek yüzünü gösteriyor. Ak Saray mutlu insanların değil her gün ölen insanların ülkesinde inşa edildi çünkü. Ak Saray’ların harcında işçilerin kanı var çünkü. Birileri ölecek ki birileri saray sahibi olsun birileri daha çok ölecek ki birileri zenginlik sıralamalarında yükselsin.

O sırada başka bir yerde: Mujica’nın vosvosu

Yeni Türkiye’nin Ak Saray haberlerinin yanında gündemin alt sıralarında kalan bir başka haber de vardı. O da sık sık güzel haberlerle gündeme gelen Uruguay Devlet Başkanı Jose Mujica’nın bir Arap şeyhinden vosvos marka arabası için yapılan 1 milyon dolarlık teklifi yoksullar yararına kullanmak için değerlendireceği haberiydi. Bilmeyenler için hatırlatmak gerek; Jose Mujica, dünyanın en ‘yoksul’ devlet başkanı olarak biliniyor. Başkanlığa seçildiğinden bu yana mal varlığı katlanmamış aksine 12 bin dolarlık maaşının yüzde seksenini hayır kurumlarına bağışlıyor. Yine geriye kalanın  da bir kısmını yine yardıma muhtaç insanlar için harcıyor. Kendisine tahsis edilen başkanlık sarayında değil ailesiyle birlikte mütevazi çiftliğinde yaşıyor. Tek mal varlığı mütevazi vosvosu. Onu da yine yoksullar için satmaya hazır. Yani 1000 odalık Ak Sarayı yok Mujica’nın. Dahası hastane sırasında vatandaşları ile birlikte tedavi olmak için sıra bekliyor. Çok sevdiği çiftçilik işini de başkanlığı kadar özenle yapıyor. Ne kadar garip değil mi? Neden böyle yapıyor ki? Kendisine saraylar dikip, kendisinin ve yedi kuşak ailesinin servetlerini katlayabilirdi halbuki.

Kuşkusuz bu durum sadece Mujica’nın kişiliği ile ilgili değil içinden geldiği toplumsal hareketle de ilgili.  Mujica eski bir Tupamaro gerillası. 60’lı ve70’li yıllarda yani bizim ülkemizde de devrimci hareketlerin ortaya çıktığı ve toplumsallaştığı yıllarda Mujica ve Tupamarolar da Uruguay’da devrim için savaşıyordular. Ve tıpkı Türkiye’de olduğu gibi darbelerle ezilmeye çalışıldılar. Zaten bu yıllar dünyanın her yerinde benzer hareketlerin olduğu yıllar. Mujica ve Tupamarolar darbeden sonra legal siyasete geçip uzun bir mücadeleden sonra da Uruguay’da 2009 seçimlerinde iktidara geliyorlar. Aslında kazanan tek başına Mujica ya da Tupamarolar değil Uruguay halkının yıllardır yürüttüğü mücadele. Yine ülkemizle benzer bir mücadele. Bizim ülke halklarımız da uzun yıllardır demokrasi mücadelesi veriyorlar. Ancak tam Mujica’nın bir Tupamaro gerillası olduğu dönemlerde ülkemizde mücadele eden insanları ‘kahrolsun komünistler!’ diyerek katleden, NATO’yu protesto eden halk çocuklarına saldırıp NATO’yu kıble alarak namaz kılan insanlar da vardı. ‘Komünizme karşı mücadele’ derneklerinde örgütlenen bu militan İslamcılardan birisi de bugün Ak Saray’da oturan Tayyip Erdoğan’dı. Aynı yıllarda o da bugün her fırsatta küfür ettiği komünistlere karşı belki elinde sopalarla sokaktaydı.

Velhasıl ikisi de o sokaklardan sonra bugün iktidara geldiler. İkisinin de iktidarları aslında kendi toplumsal hareketlerinin iktidarı. Bir yanda bütün parasını halkının yoksulları için harcayan mütevazi bir kişilikte somutlanan halkçı bir toplumsal hareket, diğer yanda içinden çıktığı halk kesimlerini her gün daha çok ölüme ve daha çok sömürüye maruz bırakarak, onlardan çalarak saraylar kurmuş ve ihya olmuş bir kişilikte somutlanan halk düşmanı bir toplumsal hareket. Birisi sol diğeri sağ. Birisi toplumsal kurtuluşcu diğeri İslamcı. Mujica’nın arabasının normal değeri birkaç bin dolar, Tayyip Erdoğan’ın saray elektriğinin bir aylık bedeli 700 bin dolar. Ancak Tayyip Erdoğan görgüsüzlüğünün son nişanesi olarak Ak Saray ile halktan koptukça, Mujica halkçılığıyla, mütevaziliğiyle her gün sadece kendi halkının değil tüm dünya halklarının gönlünde taht kuruyor. Mujica aslında başka bir yol da olabileceğini gösteriyor. Yönetme işinin, büyük insanlığın başka şekilde hem de daha güzel olabileceğini gösteriyor. O iktidarı halkı için halkının yararına işlevlendirirken Tayyip Erdoğan iktidarı kendisini ve çevresini ihya etmek için işlevlendiriyor. Tayyip Erdoğan’ın görgüsüzlüğü dünya basınında alay konusu olurken Mujica’nın mütevaziliği övgü konusu oluyor.  Mujica bu ülkede ezilenlerin mücadelesini verenlere uzak değil hatta bizden birisi bize bizden yakın belki. Bizim gerçekleşememiş yanımız o. Onu öyle tek başına da ele almıyoruz. Bir sürü başka örneği de var Fidel gibi, Chavez gibi, Evo Morales gibi…

Yeni Türkiye’nin AK Sarayı bir yandan, Rus toplumunun en büyük baskı ve acıları gördüğü zamanlarda çarların keyif sürdüğü Kışlık Saray’a da benziyor. Yıkılmaz görüntüsü ve heybetiyle aynı etkiyi uyandırdığına şüphe yok. Ama Rusya halklarının acılarla yoğrulan devrim öfkesinin hedefi olmuştu. Ekim Devrimi’nin sembollerinden belki de en çok hatırlanalı heybetli Kışlık Saray’ın halklar tarafından ele geçirilişi olmuştur. Bugün Türkiye halkları da her gün daha çok acı çekerek her gün bu köhnemiş düzene ve başımızdaki sömürücülerine karşı daha çok öfke duyuyor. AK Saray şimdi halk düşmanlarının sarayı olabilir ama artık kaçınılmaz şekilde halkın da hedefindedir. AKP’nin neoliberal iktidarının insanlarda açtığı derin yaralar ve toplumdaki ağır tahribat ancak halkın mücadelesi ve devrimi ile onarılabilir. Ve birileri servetine servet katarken birilerinin ölmesi ‘fıtrat’ değildir. Daha adil bir düzen de mümkündür. Son sözü Mujica’ya bırakalım:

“Ben insanların geceleri yatacak bir saçak altı bile bulamadıkları bir dünyada, başkalarının 500 metrekarelik malikânelerde yaşamasını anlamıyorum… Evsizler için ev, suyu olmayanlar için su lazım, ekmek lazım. Sen böyle bir dünyada özel uçağım olsun, oraya buraya gideyim diyorsun. Eğer herkes daha fazlasını isterse, bir gün kimseye bir şey kalmayacak…”

Yoruma kapalı