Ormanı yönetmek! – Yusuf Gürcüsu

Gündemimizden hiçbir biçimde çıkarmamamız gereken en önemli sorunlarımızdan biri, su ve orman varlığıdır. Bizlerin, su ve orman varlığına dönük gösterdiğimiz ilginin çok fazlasını maalesef AKP hükümeti gösteriyor. Onların ilgisinin nedeni ormanı yok ederek sermaye birikimine katmak ve bu birikim yolunda yeni yeni alanlar yaratmaktır. Bizlerinki ise buna engel olup ormanların kendi ekosistemleri içinde varlığını sürdürmelerini sağlayarak doğanın ve onun bir parçası olan insanın geleceğini savunmaktır. Bu ilgi ve alakada kim daha güçlü ve mücadeleci ise bu kavgayı maalesef o kazanıyor. Orman ve Su Bakanlığı yeni bir yönetmelik hazırlamış. Yönetmek kavramı sermaye elinde her zaman kendi çıkarlarını korumak anlamını içerir. Çıkarılan yönetmelikte bu gerçeği açıkça gözler önüne seriyor. Biz sıradan insanların yaşam alanlarımızı savunurken “özgürlük savaşçıları” gibi mücadele içinde yer almamız artık mutlak gerekli olandır. Çıkarılan tüm yasa ve yönetmeliklerle biz insanlara baskıyla adeta cendereye alınmış bir yaşam dayatılırken aynı yol ve yöntem parçası olduğumuz doğal alanlara da uygulanıyor.  

Orman Kanunu Yönetmeliği!

Yeni bir adım daha atarak ormanların içinde “her türlü” ticari faaliyetin yapılmasının önünü “tamamen” açtılar. Yönetmeliğin ruhunu aktarabilmek amacıyla ormanlık alanlarda nelerin yapılabileceğini yönetmelikten bir alıntı ile aktaralım, “Ormanlık alanlarda kamu yararı ve zaruret bulunması halinde; yol, liman geri hizmet alanı, havaalanı, demiryolu, teleferik hattı, tünel gibi ulaşım tesislerine; patlayıcı madde emniyet alanı, yer altında yapılacak patlayıcı madde deposu, savunma ve güvenlik tesislerine; enerji nakil hattı, trafo binası, enerji üretim santralleri, ölçüm ve gözlem istasyonları gibi enerji tesislerine; telefon iletim hattı, iletişim panosu, ölçüm istasyonu, R/L tesisleri, radyo-televizyon verici istasyonu ve antenleri, elektronik haberleşme sistemlerine ait baz istasyonları, fiber optik kablo gibi haberleşme tesislerine; su arama, jeotermal kaynak ve doğal mineralli su arama, su kuyusu, kaptaj, su isale hattı, su deposu gibi su tesislerine; atık su tesislerine; petrol ve doğalgaz boru hattı; alt yapı tesislerine; katı atık aktarma istasyonu, katı atık bertaraf ve düzenli depolama tesislerine; ruhsata dayalı petrol ve doğalgaz arama, işletilme ve yeraltı doğalgaz depolanmasına ilişkin tesislere; baraj; gölet; sokak hayvanları bakımevi; mezarlık tesislerine; sağlık ocağı, hastane gibi sağlık tesislerine; ilk, orta ve lise ve dini eğitim tesisi gibi eğitim tesislerine; futbol sahası, kapalı spor salonu, atış poligonu gibi spor tesislerine ve bunlarla ilgili yer, bina ve tesislere izin verilebilir.”

Yukarıdaki alıntıda eksik olan birşey kaldı mı? Kalmadı gibi gözüküyor ama kaldıysa da ek yönetmelikle bunu hallederler kimse merak etmesin. Ben de buradan ormanda neler yapılamayacağını bir kaç satırla aktarayım. Günübirlik piknik yapmak, balık tutmak, yürüyüş yapmak, dağcılık yapmak, kamp kurmak,derelerinde yüzmek, çam fıstığı toplamak, odun toplamak, kestane toplamak, şifalı bitki toplamak ve en önemlisi ormanlarda yaşayan binlerce çeşit canlıya ormanların yasaklanması. Saymakla sayfayı doldurmayalım evet asıl yaşanacak olan bunlardır. Tellerle çevrilmiş yasak alanlar haline gelecek olan ormanlar “yasal” olarak tamamen sermayenin eline verilmektedir.

Yönetmelikte trajik olan bir madde var. Madde de şöyle buyrulmuş, ormanlık alanlara yani yukarıda yönetmelikten yaptığımız alıntıda yer alan yağma işlerini gerçekleştirenler “Orköy”e pay aktaracaklarmış. Aynen kıdem tazminatlarımızı fonda toplayıp sermayeye ucuz kredi havuzu oluştulup haklarımıza el konulması gibi orman köylülerine buradan sözde pay verecekler. Orman köylülerinin kopan, devrilen, hastalanan ağaçları toplayıp geçimlik yaptığı işleri elinden alıp yurtlarından kovup yerine koydukları şey yağmadan pay almak. Hırsızlığın sınırı yok çalan kılıfını da hazırlayıveriyor.

Sınırları tanımayacağız!

Karl Marx’ın yaşamının kırılma noktalarından biri olan şey, yaşadığı dönemde Almanya’da yoksulların orman içinde yere düşen ağaç parçalarını ısınmak amaçlı toplamalarının yasaklanmasıdır. Bir alman gazetesinde ilk çalışmaya başladığı yıllarda yaşanan bu olay onun yoksulların yanında saf tutmasının ve insanlığa sunduğu o eşsiz eserlerin yaratılmasında ki başlangıç noktasıdır. Ormanların tellerle çevrilerek ticarileştirilmesine duyduğu tepki nedeniyle o dönemin mukedirlerine “odun hızsızlığı” nın ağır cezalarla cezalandırılmalarına karşı çıkar ve bu durumun “bütün canlı boyutuyla gerçek dünyevi bir hak” olduğunu yazılarında savunur.

O günden bu yana muktedirler için doğal alanlar sınırlanır ve onların her türlü birikim yolu hep açık tutulur. Bugün nehirlerin, derelerin, akarsuların ve orman gibi tüm doğal varlıkların korunmasına yönelik çıkarılan tüm yasa ve yönetmeliklerin ana fikri sermaye ihtiyaçları bakımından sözde korunmasını içerir. Yasalar bazen koruma kollama adı altında bazen de bu yönetmelik gibi açıktan açığa sermaye çıkarları için vardır. Bunları değiştirmek ise aynen gezi parkı sürecinde ki gibi mücadelelerle ancak mümkün olabilmektedir. İnsanların geleceğe dönük yaşamsal kurgusunda insan merkezci düşünme biçiminden, eko merkezci düşünce biçimine doğru bir bilinç oluşturmak artık yönelmemiz gereken bir durumdur.

Sermayenin çizdiği sınırları kabul edip o sınırlar içinde yaşamak ve sermaye saldırılarına boyun eğmek, insan onurunu yok etmektedir. Mitolojiden bir alıntı yaparak yazımızı sonlandıralarım.  Zeus tarafından kayalara zincirlenmiş olan Prometaus, Tanrıların ulağı Hermes’e şöyle seslenir;  Şunu iyi bil, kötü talihimin içindeki durumumu senin kulluğunla değişmezdim bu kayanın bendesi olmak baba Zeus’a sadık bir oğlan olmaktan iyidir.

Bize gerekli olan tutum, doğanın ve bizim olanın sermaye tarafından el konulmasına seyirci kalmamak ve sistemin uysal köleleri olmamaktır…

Bu yazı 22 Nisan 2014 tarihli Özgür Gündem Gazetesi’nden alınmıştır.

Yoruma kapalı