Sinizme teslim olmamak – Sami Özbil

Türkiye, esaslı siyasal ve toplumsal dönüşümlerin eşiğinde. Devlet krizi, bir rejim krizi halinde ilerliyor. Görünür gelecekte bir burjuva reform programının hayata geçirilme ihtimali zayıf. Susurluk ve 28 Şubat dönemi krizleriyle mukayese edilemeyecek kadar yaşamsal bir sorunun kuşattığı egemenler dünyasının seçenekleri sınırlı. Esneme kabiliyetleri iyice zayıflamış durumda.

Rejimin iç savaşı çeşitli biçimlerde siyaseten ölümlerle, tasfiyelerle boyutlanacaktır. Ayrıca bu savaş, gün geçtikçe daha fazla sayıda dış faktörün daha kuvvetli biçimde etkide bulunduğu bir kör düğüme ilerliyor. Atmosfer devrime yatkın, karşı devrimin koyulaşmasına da.

Eski dünya ölümüne bir savaşa tutuşmuşken, yeni olan henüz serpilip gelişmiş değil. Fotoğraftaki görüntü sorunu nedeniyle bir tür “gri alan”dayız. Tarih, gri alanları sevmez. Bu, uçucu ve geçici dönemin nasıl bir renge bürüneceğini belirleyecek olan ezilenlerin siyasal-toplumsal müdahalesidir.

Mevcut tablonun negatif yanıyla daha çok ilgilenen, oradan etkilenenler yok değil. Görünene bakmak, onu değişmez hakikat saymak en nihayetinde bir eylemsizlik haliyle neticelenir.

Ezilenler dünyasına dahil kimi isimlerin-kalemlerin siyasal toplumsal kurtuluş için öneriler oluşturmaktansa, kendilerine kulak vermeyi düşünenleri sinik bir boşvermişliğe, yenilgili ruh haline itebilecek saptamalar yaptığını okuyoruz.

Özeti şu: Ortaya saçılan pisliklerle dibe vurulup oradan toplumsal yükseliş sağlanamaz.

Bu, bir tespitten çok inanca işaret ediyor. Bu toprakları hasarlı tarih bilgisi de karamsar yorumları besliyor.

Tarihsel dönüşüm dönemlerinde ezilenleri bağımsız birer irade olarak ele almayan herkes kötümserliğin labirentinde yolunu kaybedebilir. Hele İtalya ve Almanya örnekleri de sıralanırsa.

Kendimizi ve dahil olduğumuz ezilenler dünyasını ne olarak gördüğümüz, kendimizden ve dünyamızdan ne yapmak istediğimizle hayat karşısındaki konumlanışımız arasında sıkı bir bağ vardır. Şikayetlenen, yapmayan, önermeyen, hayata geçirmek üzere kendini yapılandırmayanların belirli anlarda yüzeyde görünenle yetinmeleri bir tür kaderdir.

Bugünün acil sorunu, ezilenler dünyasının dallanıp budaklanma eğilimi gösteren tepkilerini, birer tepkisel boşalmaya uğramaması, zamanla sönümlenmemesi için milyonlarca ezileni devrimci demokratik dönüşüm programı doğrultusunda sokakta politika yapmaya çağırmaktır. Tel tel dökülen rejimin açığa çıkan suçlarının/suçlularının cezalandırılması, adalet, özgürlük, bütün ceza davalarının sonuçlarıyla birlikte düşürülmesi, tutsakların özgür bırakılması gibi onlarca, yüzlerce ana başlık ve talepler etrafında ortak mücadele konusu haline getirme doğal görevi dururken “daha kötü olacak” demek, politik aklın yıprandığına, metal yorgunluğunun belirdiğine işaret eder.

Adalet ve özgürlük mücadelesi seçimlere endekslenemez. Seçim sonuçları bir tür fotoğraftır. Ancak daha kötü olacağını söylemek, haklı olarak iktidarın faşizmi bir tür kendini yeniden üretme aracı haline getirme potansiyeline vurgu yapmak somut önerilerle tamamlanmayınca, sistem içi arayışları körükler.

İktidar partisinin Mursileşme eğilimine, bu planın alternatif bir yol olarak elde tutulduğuna çoktan beridir işaret ediyoruz. Türkiye’de, Mısırlaşmayı göze alabilecek bir iktidar mekanizması işliyor. Ancak bu ihtimal bağlarından kopuk bir hakikat olarak sunulursa, toplumsal CHP’leşmeye davetiye çıkarılmış olunur. Ortak bir havuzdan beslenen AKP-CHP güç merkezlerinin böylesi kutuplaşma adresleri olmaya itirazları olmaz.

Çünkü iktidar yerleşik korkuları, yüzlerce yıllık nefreti kışkırtarak bir kapalı devre taassubuna yaslanırken “burjuva muhalefet” karşı tepkinin düzen sınırlarını aşmasını engelliyor, bir paratoner gibi var olan enerjiyi emiyor, soğuruyor, rezerv düşmanlıkları gündemine alıyor.

Politika, eninde sonunda, imkânlarla isteklerin bileşkesine iradenin dönüştürücü kapasitesinin eklenmesi ile oluşturulur. O nedenle mükemmel yollar yoktur fakat yine de her zaman bir çıkış vardır. Şimdiki zamanın acil çıkışı HDP’dir. Bu birliktelikten uzak duranlar bakımından da denenmeye değer bir imkân olarak HDP seçeneğine ikna olmaları önemli ve gereklidir. Kusurları, eksikleri daha sonra etraflıca konuşmak üzere HDP’nin güçlendirilmesi, ezilenlerin sesinin daha çok duyulması, daha fazla dikkate alınması, sosyal hayatı dönüştürme kapasitesinin genişlemesi demektir.

* Atılım Gazetesi’nin 14 Mart 2014 tarihli 110. sayısında yayımlanmıştır.

Yoruma kapalı