2008 sonrası Avrupa, küresel krizin odak coğrafyası oldu.
Güney Avrupa – kıtanın Akdeniz havzası, kamu borç ve bankacılık krizi dalgalarıyla sarsıldı. Yunanistan yaşadığı “devlet iflası”yla kıtanın en zayıf halkasını oluşturdu. Zayıf halkalar krizin iç evrimiyle çoğaldı. Portekiz ve İspanya yeni zayıf halkalar olarak dikkat çekti. Öte yandan AB’nin ikinci periferisinde yer alan Doğu Avrupa ülkeleri de krizin yıkıcı anaforu içine girdi. Özellikle Bulgaristan, Romanya, Macaristan ve eski Yugoslavya coğrafyasında krizin şiddetli etkileri açığa çıktı. İşsizlik, yoksulluk, hızlı mülksüzleşme sürecini, siyasal istikrarsızlık ve polarizasyon izledi.
Avrupa’da kriz, farklı iç evrimlerden geçiyor. İçine girdiğimiz süreç, kıtada sert deflasyon riskini artırdı. Fiyatlarda sistemli düşüşe rağmen mal ve hizmetlerde talebin azalması ve üretim kapasitesinin düşmesi, paralel olarak işsizliğin artması ve ekonomik küçülme anlamına gelen deflasyon, bugün açısından Avrupa’yı (Güney ve Doğu Avrupa merkezli olarak) sarmış durumda.
Kıtada işsizliğin ulaştığı boyut, büyüme oranlarındaki durağanlık ve iç pazarda görülen daralma bu tespiti güçlendiriyor.
Kronik işsizlik, yoksulluk ve sınıfsal öfke
Portekiz, Yunanistan, İspanya ve İtalya’da ticaret ve bütçe açıkları sürekli büyüyor.
İşsizlik Avro bölgesinde ve AB (28) ülkelerinde halen kronik bir karakter gösteriyor.
İtalya’da işsizlik, tarihinin en yüksek seviyelerine ulaştı. 2013 sonu verilerine göre % 13’e tırmandı. Güney ve Doğu Avrupa’da işsizlik vahim bir noktaya geldi. Yunanistan’da % 28, İspanya’da % 25,6, Hırvatistan’da % 17,6, Güney Kıbrıs’ta % 16,7’ye ulaştı. Genç nüfusta bu oran hem Avro bölgesinde, hem de AB (28) ülkelerinde yüksek bir ivmede seyrediyor.
Avrupa’da emperyal çekirdeğin dışındaki tüm ülkelerde büyüme oranlarında düşüşler gözlemleniyor. Troyka’nın krize yönelik önlemleri sosyal yıkımdan, sosyal enkazlaşmaya doğru evriliyor.
Avrupa, İkinci Dünya Savaşı sonrası en yıkıcı insani problemlerin ve yoksullaşmanın görüldüğü bir dönemden geçiyor. Samir Amin’nin ifadesiyle Avrupa’da içkin bir yoksullaşma, yani bir nevi 1. dünyanın içine yerleşmiş 3. dünya durumu yaşanıyor.
Finans kapitalin topyekûn saldırılarına karşı, kıta düzeyinde sınıf ve kitle eylemleri yeniden bir yayılma ekseni kazandı. Almanya’da Lufthansa grevi, İtalya’da ve Yunanistan’da yaşanan sektörel grevler ve Nisan başında İspanya’da 2 milyon kişinin katıldığı büyük kitle hareketi, 2014 yılında Avrupa işçi sınıfının kolektif reaksiyonlarının biriktiğini gösteriyor.