CHP’nin Misyonu ve Ezilenler – Muhsin Dalfidan


Dün, Baykal’ın CHP Genel Başkanlığı’ndan düşürülerek, yerine Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi ezilen kitlelere bir umut gibi pompalanırken; bugün, Sarıgül ile küllenmiş umutlar tekrar yeşertilmeye çalışılıyor.

Pompalanan umutlar, ezilen kitleleri sermayeye yedekleme ihtiyacının gereğidir. Yoksa bu çabanın asıl amacının sermayenin seçeneklerini yedeklemek olduğu açık.
Zira işsizlikten, açlıktan, yoksulluktan ve sosyal adaletsizlikten dem vurup da, kapitalizmden, emperyalizmden, işçi sınıfının ve ezilenlerin iliğini kurutan sermayenin neo-liberal politikalarından ve de sömürüden söz etmeyenlerin sözleri ancak sermayeye umut olabilir.

CHP’nin, olmayan “sosyal demokratlığı” sermaye içindir. Zira sosyal demokrasi sermayenin ihtiyacıyken;  ezilenlerin ihtiyacı devrimci demokrasidir. Sermayenin bu ihtiyacı da ikinci paylaşım savaşı sonrasında; gelişkin sınıf mücadelelerini etkisizleştirmek gereğinden doğmuş ve ağırlıklı olarak Batı Avrupa ülkelerinin bir kısmında sosyal devlet denilen rejimler şekillenmiştir. Bugün kapitalizmin böylesi ihtiyaçları kalmamış; talan ve sömürüsünü dünya çapında sürdürür hale gelmiştir. Dolayısıyla, sermaye için CHP’nin sahici sosyal demokrat olması da gerekmiyor. Sol eğilimli ezilenleri aldatacak, sözde sosyal demokrat bir CHP yeterlidir.

CHP’nin yoğunlaşan trafiğinin anlamı
ABD’nin ve uluslararası sermayenin; sadık hizmetkârları AKP’ye olan güvenleri sarsılmış durumda. ABD’nin, AKP’nin dış politikasının “kimlik ve mezhep üzerinden” şekillendiği eleştirisi; AKP’nin, Gezi’de ABD ve AB başta olmak üzere dış güçleri suçlaması, Mısır’da Mursi yönetiminin devrilmesindeki görüş ayrılıkları, Suriye’de AKP’nin beklentilerinin karşılanmaması; güven erozyonunun örneklerinden.  Hal böyle olunca; ABD, uluslararası sermaye ve yerli işbirlikçileri, AKP ile yola devam edememe durumunda değerlendirebilecekleri seçenekleri olgunlaştırmaya çalışıyorlar. Hiç kuşkusuz bugünden yarına hemen AKP’den vazgeçilemeyeceği gibi,  CHP de seçenek haline getirilemeyecektir.

Sermaye; elindeki seçenek adayı olarak ilk CHP’yi yoklamaktadır. Kılıçdaroğlu’nun 30 Kasım’da yaptığı ABD ziyareti bu yoklamanın adımıdır. Nitekim Eylül ayında Türkiye’nin Washington eski Büyükelçisi ve Dışişleri Komisyonu üyesi Adana Milletvekili Faruk Loğoğlu’nun liderliğindeki CHP heyetinin aynı amaçlı ABD gezisi de yoklama hazırlığıydı. Bu hazırlıkların içinde Cemaat’le temas da olasıdır. Hele Erdoğan-Cemaat kapışmasından sonra, seçenek olma sürecinin gereklerindendir.
CHP, yoğunlaşan bu ilişkilerle kendini beğendirmeyi amaçlarken; ABD ise, CHP’nin olası bir iktidara ne kadar hazırlıklı olduğunu test etmeyi amaçlamaktadır.  Yine yerel seçimler öncesi Mustafa Sarıgül’ün CHP’ye katılımı, sadece yerel seçimlere endeksli bir gelişme olarak görülemez. Bu katılım; gerek muhafazakâr kitle desteği yönü ile gerekse sermayeye güven telkin etme yönüyle gerekli görülmektedir. Sarıgül’ün; engin pragmatikliği, muhafazakar ve Kemalist profil verme becerisi; esas olarak da hem içeride, hem dışarıda sermaye çevreleriyle kurduğu derin ilişkiler bu gerekliliğin ip uçlarıdır.  Dolayısıyla, CHP’nin sermayenin hükümet seçeneği olabilmesi için, Sarıgül’ün genel başkanlığının elzem olup olmayacağını zaman gösterecek, ama Sarıgül’lü CHP profilinin elzem görüldüğü açıktır.

Ezilenler kendi seçeneklerini yaratma yolunda!
Sermaye kendi çözümünün peşinde koşa dursun. Bizim işimiz; sermayenin çözümlerini boşa çıkarmak ve kesintisiz sosyalizme giden halkın iktidarına yürümek. CHP de, bu bağlamda ilgi alanımıza giriyor.

Gezi’de, CHP tabanı; AKP/Erdoğan iktidarından kurtulmaya odaklanırken, bu yolda Kürtlerle de bir arada olabileceğinin işaretini verdi. BDP bayrağı taşıyan genç ile M. Kemal bayrağı taşıyan gencin el ele tomadan kaçış görüntüleri bunun işaret fişeklerinden. Tabanın anlamlı bir kesiminin bu kararsız şuurluluğu ile merkezin sermayenin seçeneği olma kararlılığı arasındaki çelişkinin geleceği ya da tabanın ne yöne doğru evrilerek kararlı şuurluluğa ulaşacağı çok değişkenli gelişmelerle görülecek…

Görev; bu tahterevalli oyununu, bu “kırk katır mı, kırk satır mı” seçeneksizliğini bozmaktır. Bunun tam zamanıdır. Ezilenlerin gözüne çekilen sosyal demokratlık perdesi aralanıyor. İllüzyon etkisini yitirdikçe;  CHP’nin de en az AKP kadar sermayenin hizmetkârı olduğu tüm çıplaklığıyla görünürlüğe kavuşuyor. Gerisi, görüleni örgütlü pratiğe yöneltecek iradeye kalıyor. Bu irade, sosyalist harekettir. Devrimci demokrasinin yolunu aça aça ilerleyen HDK-HDP’dir.