Açıklamada katliamdan eser yok. Olan ne? 1. Dünya Savaşı’nda çekilen acıların ortaklığı. Kimin düşürdüğü belli olmayan ateşin yaktığı yer. Kırılganlıkların giderilmesi. Bir de güya duygudaşlık kurma ihtiyacıyla gerek duyulmuş taziye kavramı ve bu kavramdan medet uman toruncuklar. Oysa taziye zaman aşımına uğradı. Özür dileyiniz.
Başbakan, 24 Nisan Ermeni katliamıyla ilgili açıklamasını 23 Nisan günü yaptı. Tesadüf mü? Bilemedim. 23 Nisan, tarihi anlamı bakımından Türkiye Cumhuriyeti’nin belki de en önemli günü.
Bir devlet düşünün ki, tarihin yansımasından kurtulup, kendisini var eden temel tarihi günlerini dahi usulünce, sırf o günden bahsederek kutlayamıyor.
23 Nisan’ın hemen ardından gelen 24 Nisan günün tarihi anlamı altında eziliyor. Kendini var eden “başarılı” tarihini, yine kendini oluşturan katliamcı geçmişinin gölgesinde geçiriyor.
2014 tarihli 23 Nisan bu açıdan başka bir ilke tanık oldu. O da, bahsettiğimiz gölgenin kısalması idi. O gölgeyi kısaltanlar ise bu topraklarda eşitlik ve birlikte yaşam için mücadele edenler oldu.
Başbakan, hiç gocunmadan, üzerine düşeni yapmaktan sakınarak, başkalarının verdiği mücadelenin nimetlerini yemeye yeltendi yapmış olduğu açıklamayla. Ama yedirmezler.
Bu mücadelenin sahipleri var
Başbakan’ın 24 Nisan Ermeni katliamına yönelik yaptığı TC’yi aklama açıklaması, tarihle alakalı değildi. Bu açıklama bugün ile alakalıydı. Ama bugünün Ermenilerinin hakları ya da Türkiye’deki demokrasi mücadelesiyle de alakalı değildi.
Erdoğan bu açıklamayı yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik, kendisi için yatırım maksadıyla yaptı. Ermeni diyasporasına göz kırptı. Ben sizi görüyorum, siz de beni görün dedi.
Zira kendisinin ya da adayının cumhurbaşkanlığı için Ermeni diyasporasının tavrı önemli. Şimdilik diyaspora yüz vermemiş görünüyor kendisine. ABD de beğenmedi açıklamayı. Soykırım dememişsin dedi. Bakalım ne olacak?
Ancak burada gözlerden kaçmaması gerekli iki önemli şey var.
İlki, Başbakan’ın daha önceleri Kürt, Alevi, Roman, gayrimüslimler vb konularda yaptığı “demokrasi açılımlarına” benzer tatta, dışı süslü, içi boş yeni bir açılıma imza atması. Temel karakteri neydi bu “açılımların?” Ele aldığı sorunu mevcut devlet politikalarının dışında ele alıyormuş gibi yaparak devlet politikasında kopuş varmış hissi vermek… Ve…
Gerçekte devletin mevcut politikasını başka bir tarzda, daha büyütüp derinleştirerek, laf cambazlığı sosuyla yeniden servis etmek…
Bu servisi kalemşorları tarafından ballandıra ballandıra, bir o yana, bir bu yana döndürerek anlattırmak, etrafında birikenlerin sayısını arttırmak, saflara çekmek… O da olmuyorsa kafa bulandırmak. Beğenmeyenler mi var? Geçiniz, onlar zaten marjinal.
İkincisi, bugün böyle diyen başbakan yarın bunun tam tersini söyler mi? Aramızda söylemez diyen yok. Nasılsa söylediğini reddettiği çok sayıda açıklaması mevcut.
Siyasette bildiğiniz mermer görüntüsü veren MHP’yi geçiyorum.
CHP, açıklamanın taziye kısmını sevmiş. Bana sorarsanız açıklamanın tamamını sevmesinde de sakınca yok. Bu açıklamayı aynen CHP de yapabilirdi. Nasılsa esasta anlaşıyorlar.
Nasıl da duygudaşlar
Siyasetin en kötü tarafı bir süre sonra hayata yabancılaştırıyor olması. Siyasetçiyle, siyasetçinin hakkında konuşup karar verdiği insanlar arasında duygu ve ihtiyaç ilişkisi kopabiliyor.
Başbakanın yapmış olduğu açıklamanın katliamı yapanlar ve katliama uğrayanlar arasında acılar ve taziye zemininde ortaklık kurmaya çalışması, bu farklı iki durumu eşitleyerek gerçeğin üzerini örtmeye çalışması, zulme uğrayan tarafta evvela duygu yitimine neden oluyor.
Gerçeğin üzerini örtme tutumu, gerçekte yaşanan katliamı gizlemeye çalışarak başka bir zemin kurgulamaya çabalıyor. Buna algı yönetimi deniyor.
O kurgu zemin, soykırımdan bahsetmeyen, bunu normalleştirmeye hizmet eden, acılar diye ortak bir alan yaratıp acılar üzerinden zalimi ve zulme uğrayanları eşitleyen bir taziye açıklaması halini alıyor 99 yıl sonra.
Bizi çağırdığı yer “Adil bir insani ve vicdani duruş, din ve etnik köken gözetmeden bu dönemde yaşanmış tüm acıları anlamayı gerekli kılar” zemini.
Aksine, adil bir insani ve vicdani duruş bunun tam tersi yerde durmayı ve dayatılanın tersini yapmayı gerektirir. Çünkü Türk ulusunu inşa etmeye çalışanların, Türk ve Müslüman olmayanlara yönelik politikalarının sonucudur 1915 katliamı. Bilerek ve kasten, planlanarak yapılmıştır. Acıdan öte bir şeydir.
Bununla da sınırlı değildir. Rumlar, Kürtler de paylarını alacaktır Türk milletinin inşasından.
Ateş düştüğü yeri yakacaktır ama bugüne dek hiç sönmeyen bir ateş olacaktır bu. Gün gün, ay ay, yıl yıl… Nesil nesil… Ama işte ateşi de sizin çok övündüğünüz katliamcı ecdadınız düşürdü tarihimize, yüreğimize. Aynı ateşe torunlarınız da sürekli üfleyip duruyor.
Ateşi düşürüp yakan siz, yanan başkasıyken nasıl oluyor, bir de utanıp sıkılmadan acıları yarıştırmayalım diye akıl verebiliyorsunuz?
Mesele kırılganlık, duygudaşlık, acılarda ortaklık meselesi değil. Mesele Türklerin Ermenilere soykırım uygulaması. Siz ne yapıyorsunuz? Dedelerinizin katliamına torunlarınızı taziyeye yollamakla meşgulsünüz. Boşuna yollamayın. Taziye zaman aşımına uğradı. Özür dileyiniz.
24 nisan 2014