Ortadoğu’da neler oluyor? – İsmail Şahin

Ortadoğu’nun ekonomik, sosyal, siyasal yönden ele alınması emperyalizmin bu bölge üzerinden yayılmacı siyasetine çekidüzen vermeye çalışması açısından önemli ve zorunludur. Arap toplumlarının ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel, ahlaki yönden gözlemlenmesi için bu toplumların tarihsel gelişimlerini gözlemek, emperyalizmle ilişkilenen ekonomik-siyasal süreçleri açısından gereklidir.

Ortadoğu hem ilk medeniyetlerin hem de komünün parçalanışının ve ilk sınıfsal oluşumun yaşandığı coğrafyadır. İlk medeniyetler Subtropikal coğrafyada Kızıldeniz, Basra Körfezi ve Nil nehrinin kıyılarında şekillenmiştir. Homo sapiensin üreyim zarureti üretimi tetiklemiş, Subtropikal bölgelerde nehirler ve göller evcilleştirilerek bitkisel üretime geçilmiştir. Bitki türlerinin de evcilleştirilmesiyle Paleolitik Çağ’dan Neolitik Çağ’a geçilmiştir. İlk tarım toplumları Ortadoğu’da ortaya çıkmış, ilk medeniyetleri oluşturmuştur.

Komünün kolektif aksiyonuyla evcilleştirilen nehir, göller ve bitki tohumları tarımda bolluğu ve üretimi muazzam bir şekilde geliştirmiştir. Aşağı yukarı ilk medeniyetlerin ana kaynağı bu bölgedir. Komünün sağladığı üretim gücü tarımda muazzam bolluğu doğururken aynı zamanda ilk ticareti oluşturarak bu bölge ticaretinin merkezini oluşturmuştur. Üreyim zaruretinden doğan üretim böylelikle ihtiyaç fazlalığını da tetikleyerek komünün parçalanmasına zemin hazırlamıştır. Ticaret merkezlerinde ortaya çıkan ilk kentleşmeler içinde tapınakların oluşması ile tapınak rahipleri düzeni kurulmuştur.

Komün, insanın maneviyatına hitap eden rahipler düzeninin yanında maddi hayata müdahale eden pazarın oluşmasına etkide bulunan tefeci bezirganların ortaya çıkışıyla başlayan ticaret sınıflaşmasının ilk ortaya çıkışına neden olmuştur. Rahipler (ve rahipler düzeni) ilk etapta komün fazlalığını sahiplenen önderlerken zamanla hem tapınağın komünden kopuşunu hem de ticaretin tefeci bezirganlığın eline geçişini hazırlamıştır. Komünün yücelim açlığı olan kahramanlık, ticarete yabancı, talana yönelikti. Bu anlamda ticaret aşağılanan bir işti, bu yüzden ticaret genellikle komün dışına çıkarılmış kesimlerden yapıldı. Bu kesimler zaman içinde rahiplerle ittifaka girerek iktidara geldiler ve komün önderlerini mülkiyetle aşındırarak onların da iktidara katılımını sağladılar. Böylelikle üçlü bir iktidar ve ittifak oluştu: komün şefleri, rahipler ve tefeci bezirganlar.

Komün parçalanmasını doğuran iki önemli unsur şunlardır: 1) ticaret ve pazar 2) özel mülkiyet. Bu süreç yaşanırken tefeci bezirganlık ve rahip düzeni komünün maneviyatını örgütlemek zorundaydı. Pazarın ve ticaretin sürekliliği, sömürünün devamı tanrılar sistemini yarattı. İlk önce doğa tanrılarından başlayan süreç insan tanrılarına oradan da doğa üstü tek tanrıcılığa devam etti. Tanrılar ve peygamberler sisteminin bu bölgede doğup tüm insanlık düzenine hakim olması tesadüfi değildir. Bölge halklarının maneviyatında komün genetiği ve geleneğiyle sentezleşen tanrı peygamber düzeni güçlü bir cemaatleşmeyi doğurmuştur. Rahip ve tefeci bezirganlığın itici gücü olan tanrı ve peygamberlik düzeni, komünün hem parçalanmasına hem de derlenmek isteyişine etkide bulunmuştur.

19. yüzyıla gelindiğinde bölgenin emperyalizmle ilişkilenme açısından ele alınması, bu cemaatleşmenin temellerini oluşturan komün genetik ve geleneği göz ardı edilerek gerçekleştirilemez. Emperyalizmin birinci paylaşım ve yayılmacılık savaşında en önemli unsur petroldü. İttifak devletleri içerisinde yer alan Osmanlı saltanatı hilafeti elinde tutuyordu ve bu bölge onun kontrolündeydi. Emperyalizmin sanayi üretimi ve hammadde ihtiyacı için gerekli petrol bu bölgedeydi. Savaş saltanatın çöküşünü doğurmuş, Osmanlı devletinden küçülmüş bir cumhuriyet devletine geçilerek sınırlar petrole göre çizilmişti. Cumhuriyet coğrafi olarak petrol kaynaklarının dışında tutulmuştur. İran, Mısır, Pakistan emperyalizmin sömürgesi durumunda bırakılmış bölgedeki diğer Araplar küçük Sünni ülkeler olarak şekillendirilmiştir. Sunni olarak yaratılan bu ülkeler emperyalizmin güdümüne uygun emirlikler ve krallıklar haline getirilmiş, bölgede emperyalizmin talanına uygun koşulların oluşması için kapitalist üretim ilişkilerinin inşasına başlanmıştır. İktidara getirilen komprador burjuvazi ve tefeci bezirganlık tarihte yaşadığı sorunlarla karşı karşıya gelmekten kurtulamayacaktı ve kurtulamamıştır. Tarih tekerrür eder gibi iki adım geri bir adım ileri gidecekti ve öyle gitmektedir.

Cemaatler bu bölgede çok kısa sürede emperyalizme ve kapitalist yapılanmaya karşı tarihsel devrim denemelerine kalkıştı. Milliyetçilikle sentezlenen cemaat (komün) kültürü emperyalizme uygun zemine yani kapitalist üretim ilişkilerine geçişe direniyordu. Sovyetler Birliği’nin varlığı her ne kadar İslamla uyum sağlama noktasında çelişki barındırsa da bu ülkelerin anti-emperyalist yapısına verdiği askeri, ekonomik, siyasi destek bu ülkelerin Sovyetlerle ilişkilerini geliştirmesine ve yakınlaşmasına neden olmuştu. Sovyetlerin kapitalist olmayan yoldan sosyalizme geçiş modeli bu ülkelerdeki tarihsel devrimlerle buluşarak, emperyalizmin ikinci paylaşım savaşında emperyalizmden kopuşu hızlandırarak bağımsız Arap devletlerinin doğmasını sağladı. Bu ülkeler kapitalist olmayan yoldan sosyalizme geçişi milliyetçilik ve İslam karması bir modelle uygulamayı önüne koydu.

Ne yazık ki sınıfsal temele dayanmayan cemaat kültürünün ağır bastığı bölgede sosyalizme geçiş mümkün olamayacaktı. Hoş zaten niyet de böyle değildi. Bu ülkeler hızla ulusallaşma ve milli pazar yaratmaya yönelirken, Sovyetlerin desteği ile sanayi ve tarımın gelişmesinde ulusal pazarı olgunlaştırırken bu ülkeler hızlı bir şekilde kalkındılar. Sosyalizm tercihinde niyeti olmayan tarihsel devrimcilik emperyalizme her ne kadar karşı olsa da kapitalist üretim ilişkilerini geliştirmekten kaçınamazdı ve öyle de oldu. Gelişme sürecinde ağır basan devletçilik kapitalizmin olgunlaşması ve yaygınlaşmasına bağlı olarak tasfiye ile karşı karşıya gelmekten kaçınamazdı.

Sovyetlerin çöküşü bu ülkelerin ekonomik krizini derinleştirdi. Emperyalizmle kontrollü ilişkiler hızla yerini bağımlılığa terk etti. Her zorlayan kriz IMF yardımını, her yardım biraz daha krizi arttırdı. Krizin atlatılması için devlet sektörleri özelleştirilerek burjuvaziye peşkeş çekilirken, ekonomik krizin üstüne çöken siyasal kriz de üstüne binince tarihsel devrimlerle iktidara gelen güçler iktidardan alaşağı edilmeye başladılar. Bu iktidarlar ekonominin gelişimi sürecinde toplumsal olarak kısmi refah sağlamıştı. Devletçiliğin sosyalizmi tercih etmeyen konumu bu iktisadın mantıki sınırlarına dayanmasıyla, yani pazarın ekonomik koşulları krizi dayatınca yoksulluk, açlık, işsizlik hızla bu bölgeyi sardı.

Kapitalist üretim ilişkilerinden kaçamayan bu ülkeler ister istemez özel mülkiyetin hızla yaygınlaşmasına neden olacak, burjuva değer yargılarını da geliştirecekti. Burjuva demokrasisinin olmadığı bu ülkelerde iktidara tahammül eden orta sınıf krizle birlikte bu tek partili iktidarlara karşı ayaklanmaya başladı. Dünya krizinin neden olduğu çöküşün bu ülkelerin ekonomilerine kolayca sıçraması, burjuvazinin içine düştüğü kriz ve bu krizden çıkabilmek için gerekli küresel entegrasyonun kendini dayatması bu iktidarların sonunu getirdi. Emperyalizmin küresel krizden çıkışı için gerekli olan Büyük Ortadoğu Projesi ABD’nin yöntemleriyle çökmüştür. Dünya krizinden çıkışın ana halkasını oluşturan bu bölgelerin (petrol) kontrolü ve sömürüsü ABD’nin önderliğinde emperyalistlerle yeni bir konsept sağlanarak, fiili müdahaleye dayanmayan ama daha fazla rafine edilerek güçlendirilmiş bir bağımlılığı sağlayacak bir modele dayandırılacaktır. Bu ülkelerdeki krizin neden olduğu işsizliğin, yoksulluğun doğurduğu tepki küreselleşmenin koşullarına uygun düşecek ve burjuva demokrasisinin özgürlükler alanına taşınacak Ilımlı İslam’la barışık bir modelle terbiye edilmek istenecektir.

Orta sınıfların burjuva toplum tercihi ve dünya kapitalizmiyle entegrasyonu yanında, işçi sınıfının, işsizlerin ve küçük burjuvazinin cemaat kültürü, kendini yeniden üretmiştir. Sosyalizmin çöküşü, kapitalizmin yıkımı bu ülkelerde yeniden komün genetiği ve geleneğini harekete geçirmiş, İslam’da karşılık bulmuştur. Kurucu İslam’da var olan adalet ve eşitlik özlemi bölgeyi sarmaya başlamıştır. Dünya kaosa doğru mu sürüklenir ya da bölgeden başlayan kıvılcım emperyalizmin kaosunun üstüne çökerek ezilenlerin sosyalist devrimlerine mi dönüşür, bunu zaman gösterecektir.

Yoruma kapalı