Yorucu bir seçim takviminin sonuna geldik. Pazar günü seçim sandıklarına gidip/gitmeyip bir irade belirleyeceğiz. Bu irade üzerine onlarca yazı yazıldı. Seçimler neyi ifade ediyor? “HDP kazanamayacaksa CHP’nin oylarını bölmez mi? Önce AKP’den kurtulmamız gerekmez mi? Gezi İsyanı sandığa sığar mı? Tek yol sokak değil mi?” gibi onlarca soru, birçok siyasi yapının yayınlarında yer alan sorulardan sadece birkaçı. Seçime iki kala bu soruları sorgulamanın yerinde olacağını düşünüyorum. Baştan belirteyim, benim Pazar günü oyum HDP’ye.
Çok fazla polemik yapıldı, HDP ile ilgili. Bu polemiklerin bir kısmı sol içindeydi, bir kısmı “demokrat” diyebileceğimiz sol’u da kapsayan bir küme içerisinde gerçekleşti. Sol’da çıkan polemiklerde HDP’nin sosyalist bir programı olmadığından dem vuruldu. Fakat HDP’nin yükseldiği veçhe, demokratik bir mücadele alanının genişletilmesidir. Bu anlamda “Demokrasinin eğiticiliğinden geçmeden sosyalizm kurulamaz.” ilkesini genel kabul olarak görmek ve demokrasiyi sosyalizm mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olarak kabul etmek, bu polemiği boşa düşüren bir yerden soruna eğilmek demektir. Bizler, sosyalistler olarak demokrasinin “temsili” yalanını karşı doğrudan demokrasinin, hayatın ve insanın kendisi için ne kadar önemli olduğunu Gezi Parkı’nda yaşadık.Gezi’ye tanıklık eden enternasyonalist sosyalistler olarak HDP’yi de öz yönetimin geliştirilmesi ve sokağın ilerletilmesi olarak görüyoruz. Biliyoruz ki, demokrasi uğruna verilen her çabanın hayatta bir karşılığı vardır, sosyalizm mücadelesinde bir karşılığı vardır; bu çaba kaybolmaz, havada asılı kalır ve bir başka çabayla bütünleşerek yükselir. Buradan doğru diyalektiğin bizi götürdüğü yer şudur: HDP’nin mücadelesini sosyalizmden ayıramayız.
Sol içerisindeki bir eğilim ise “sandık değil sokak” sloganını yükseltmek oldu. Bu sol içindeki en güçlü söylemlerden biri… Bunun nedeni, sloganın “Gezi İsyanı sandığa sığmaz” gibi bir gerçekliği içinde taşıması. Fakat, HDP bu söylemin neresinde duruyor? HDP’yi oluşturan yapılar “sokak”tan imtina ediyorlar mı? HDP belediye bürokrasisi/parlamento partisi mi? Sokağı işaret etmiyor mu HDP? Bakıldığında görülecektir ki “sandık değil sokak” eğilimi oluşturan yapılardan, HDP’nin, sokakta durduğu yer anlamında geri bir pozisyonu yok. İnternet eyleminden, yolsuzluk eylemlerine, 15 yaşında kaybettiğimiz Berkin’imizin eylemine kadar HDP hep sokaktaydı ve barikatın en ön saflarındaydı. Yalnızca bu örneklerin kendisinin, bu eğilimi boşa düşürdüğü görülecektir. Sokağı işaret etmek yetmez; çünkü “sokak” Pazar günü sandığa gidecek. Bu gerçeklik içerisinde sokağa hiçbir şey söylememek, sokağı düzen siyasetine teslim etmek ile eşdeğer. Daha da açıktan söylemek gerekirse, sokağı CHP’ye mahkum etmekten başka bir sonuç doğurmayan bir söylemden söz ediyoruz.
Gelgelelim, HDP ile ilgili polemikler sol ile sınırlı değildi elbette. AKP’den (hepimizden farksız olarak) nefret eden, kurtulmak isteyen bir kesimin, AKP’nin karşısında en güçlü aday olan CHP’ye yönelmesi ve
HDP’yi oyları bölmekle suçlaması… Buradaki temel mesele ise, bugün artık çok daha belirgin olan CHP-Cemaat ve emperyalizm üçlüsünden başka bir şey değil. Bir şerh koymak gerekirse AKP’den kurtulmak zorundayız, bunda tartışılacak hiçbir konu yok. Ancak CHP kurtuluş mu? Hadi sınıfsal analizini bir yana koyalım ve buradan eleştirilerimizi yöneltmeyelim. Bugün her tarafa gülümseyen, eli “bir zafer işaretine bir kurt işaretine” dönüşen, demokrasiden yana olanlarla demokrasiden yana olmayanlara eşit mesafede duran bir CHP, nasıl kurtuluş olabilir? Bugün devletin “en girilmez” denen odalarını dinleyen yapılarla kol kola girmiş bir CHP, bu yapılardan kendisini nasıl soyutlayabilir? Halkın partisi nasıl olabilir? Özgürlükleri kirleten tüm yapılara çiçek dağıtan CHP, nasıl özgürlük getirebilir? Ya da “kime” özgürlük getirecektir? Bu noktada görülecektir ki en doğru çizgiyi sergileyen yine HDP olmuştur. “Ne AKP ne Cemaat” diyerek demokrasiden yana tavrını ortaya koymuş ve “Üçüncü bir seçenek var.” demiştir. Demokrasi ve özgürlüklerin ne yolsuzluk ne de “tape”cilik yapanlarla değil, halk ile omuz omuza kazanılacağını söyleyen partidir, HDP. Tavrını öz yönetimden koyan, çareyi hiç kimsede aramayan ve “Şehir Senin” diyen bir partidir, HDP. Oyları bölmek bir yana, her aldığı oyla sokağı, demokrasiyi ve demokrasi güçlerini yükseltecek olan bir partidir, HDP. “Kazanmayı” değil demokrasi uğruna mücadeleyi kendisine ilke edinmiş bir partidir, HDP. İçli-dışlı tüm demokrasi karşıtı unsurlarla kol kola girmiş CHP ile halkın kendisini yarattığı HDP yolları, yöntemleri farklı olan iki partidir. Dolayısıyla, oyları bölme polemiği de geçerli değildir.
Son olarak, şunun altını net bir şekilde çizmemiz gerekiyor. AKP’nin dinlenmesi ve kasetlerin ortaya çıkarılması önemlidir; bugün Suriye ile ilgili olan ses kaydıyla birlikte artık “devletin” gizli bir odasının kalmadığını öğrenmiş olduk. Bunun neyi ifade ettiği çok önemli… Yarın (Pazar günü) halk düşmanı AKP’den kurtulurken halk düşmanı yeni bir ittifaka kendimizi zorlamak, yine kendi ellerimizle bir halk düşmanı partiyi yaratmak yerine; halkların hakları için, özgürlükler için, demokrasi için oylar Halkların Demokratik Partisi’ne!