Libya’da günlerce Ghat Havaalanı’nda mahsur kaldıktan sonra tahliye edilen 457 işçiden Mazlum Dündar yaşadıklarını anlatırken; şirketin ve ‘yardım’ örgütü İHH’ın açıklamalarına tepkili, çarpıcı iddialarında ısrarcı: “Şirket tüm uyarı ve itirazlara rağmen gerekli önlemleri almadı, yemek ihtiyacımızı bile karşılanmadı, silah taşınması organizasyonuna tanık olduk. İHH ile ilişkili bir isim de bu organizasyonun parçasıydı.”
Libya’nın Ubari kentinde faaliyet gösteren Türkiyeli ENKA İnşaat ve Sanayi şirketinde çalışan işçiler geçtiğimiz günlerde Libya Havayolları’nın tarifeli uçağıyla Misrata’dan Atatürk Havalimanı’na gelmiş, burada şirket yöneticilerine tepki göstermişti.
Kafilede bulunan ENKA İnşaat ve Sanayi AŞ Ubari Elektrik Santrali Personel ve İdari İşler Sorumlusu Rafet Aydoğdu, gazetecilere yaptığı açıklamada, şirketin Libya’da yaşanan olaylar zamanında bir müdahale ile tahliye kararı aldığını ifade etmişti. İHH da bahsi geçen Rafet Aydoğdu ile ilişkisinin “mihmandarlık” düzeyinde olduğunu belirtmişti. İşte Dündar’ın bu açıklamalara cevapları ve yaşadıkları:
Nasıl gittiğinizle başlayalım…
6 Ağustos’ta ENKA dış şantiyeler sorumlusu Eren Bayramoğlu ulaştı bize. Daha önce de çalışmıştık ENKA’da. Şirketin Libya’da elektrik santrali işi olduğunu söyleyerek, mekanik ekibi bulup bulamayacağımı sordu. “Buluruz” dedik, ekibi kurduk. 8 Ağustos’ta, “Gecikme oldu 12’sinde gideceğiz” dediler. Meğer çatışma varmış. Biz iş akdi imzalarken sorduk, “Çatışma ihtimali var mı, bizim güvenliğimiz nasıl sağlanacak?” Bize yazılı ve sözlü olarak, “Güvenli, sizin olduğunuz yer çatışmalara uzak, Amerikalı bir güvenlik şirketi ile anlaştık, merak etmeyin” dediler. Şirket bizden çatışma bölgesi olduğunu gizlediği gibi, devlet ve Çalışma Bakanlığı’ndan da gizlemiş. Buradan kalkan uçakla, o da bir kargo uçağı idi, Libya’ya gittik.
Nasıl bir durumla karşılaştınız?
Yurtdışı şantiyelerinde uluslararası kurallar sıkı uygulanır. İş güvenliği eğitimi verilir, seminerler olur, sonra iş başı yapılır. Orada tam bir eğitim verilmedi, göstermelik, üstünkörü. Biz oraya boru montaj ekibi olarak gittik. Şartların ağırlığından, tehlikeli ortamdan dolayı gidenler çok oldu. Ekip azalınca biz de dahil herkesi her işe koşturdular. Sertifika zorunluluğu olan ağır iş makinaları kullanmak zorunda kaldık. “Herhangi bir iş kazası durumunda biz suçlu görünürüz, bu bizim işimiz değil yapmayız dediğimizde”, “Adam yok yapmaya mecbursunuz” dediler. Zaten sonradan gitmek isteyenleri, “Kendi imkanlarınızla gidebilirseniz gidin, biz göndermeyiz” dediler. İnsanlar çalışmasa da oradan ayrılabilmek için haftalarca, aylarca bekliyordu. Gitmenin maliyeti en az bin dolar. İnsanlar mecburen bakımsız ve sorunlu ağır iş makinalarını kullanarak çalışmaya devam etti. Ekmek bitti, yemek bitti, mutfak pislik içindeydi. Kendi fırınımızı yapmaya başladık. Günlerce böyle sürdü.
Tepki olmadı mı?
Ekmek bitince, yemek kalmayınca tepkiler başladı. Sorumlu müdürlerle tartışmaya başladık. Verilen hiç bir söz tutulmuyor, gittikçe korkmaya başlıyorduk. Bize bir an önce çözeceklerini söylediler.
Çatışmalar ne zaman başladı?
Çatışmalar 5-6 km uzakta sürekli vardı. İnsanlar onun için bir an önce gitmek istiyordu. Artmaya başlayınca, gitmek istediğimizi söyledik ve iş filan yapmadık. Bahsettikleri güvenlik şirketi ortada yoktu. Silahlı korumalarla tahliye edilmemiz gereken yerden, eski, arızalı otobüslerle yola çıktık. Bir kaç defa arızalanan otobüslerle 400 km filan gittik. Havaalanına vardığımızda uçak filan yoktu. Çöp yığınlarının içinde çölde eski bir yapı. Yanımızda sağlık ekibi yok, güvenlik ekibi yok, yiyecek içecek yok. Bayılan, rahatsızlanan arkadaşlarımızı kendi çabamızla kendine getiriyoruz. Telefonlarımız çekmiyor. Şirkete ait 2 uydu telefon vardı, birisini müdürlerden Hüseyin Yaman çalmış götürmüş, diğerini de “Şarjı yok, bozuk” gibi bahanelerle bize vermediler. Memleketle irtibat kurmamızı istemiyorlardı. Libyalı bir yerel yetkili ile –sağ olsun bize çok yardım etti- iletişim kurduk ve Dışişleri Bakanlığına ulaşmamızı sağladı. Bu insan annesinden borç aldığı unla ekmek yaptırıp bize getirdi.
Enka yetkilileri sizleri neden engellesin?
Bize giderken yalan söyleyen, muhtemelen devlete de yalan söylemiş olmalıdır. Libya’dan çıkarken 15 arkadaşımızın çıkmasına müsaade etmedi Libya güvenlik güçleri. “Bunlar vizesiz giriş yapmış” dedi. İnanılır gibi değil! Uluslararası bir şirket vizesiz, kaçak işçi statüsünde sokmuş arkadaşlarımızı Libya’ya. Kargo uçağı ile gitmiştik zaten, ilkin anlam verememiştik. Şayet Dışişleri Bakanlığının çabası olmasaydı hiç birimiz ordan asla çıkamazdık, bu arkadaşlar tutuklanabilirdi bile.
MALZEME KONTEYNERLERİNDEN SİLAH ÇIKTI
Silah konteynerlerinin taşındığı iddialarınız var?
Geldiğimizden sonra haberlere baktım, çoğu çarpıtılmış. Neymiş kalbimiz sevince dayanamamış. ENKA ne demiş; orada çatışma yoktu, Libyalılar bizi evinde misafir etmiş. İHH ne demiş Rafet Aydoğdu bizim temsilcimiz değil. Hepsi yalan, hepsi. Benim kişisel olarak ne ENKA’yla ne İHH ile hiç bir derdim yok. Onlar işine ben işime. Ama bir arkadaşımız onlar yüzünden öldü. Onu oradaki morga ben kaldırdım. Ölümüze bile sahip çıkmadılar ve kendi çabalarımızla buraya kadar getirdik. Ailesi şimdi perişan. Cenazemizi bile karşılamaya gelmediler. 3 arkadaş olarak biz, HDP Milletvekili Levent Tüzel ve basın! O kadar.
Şantiyede olan biten neydi peki?
Orada olan biten kısaca: Rafet Aydoğdu İHH adına çalışıyor. Kamp amiri görünen bu adam işe, şirket sorunlarına, çalışanların işlerine dair hiç bir şey yapmazdı. Konteynerlerle gelen yardımları koordine ederdi. 19 Eylül’de işçiler, ENKA’nın teknik malzemelerinin olduğu konteynerlerden silah çıkarılıp taşındığına şahit oldu. Biz de bunu gören arkadaşlarımızın uyarısıyla fark ettik. ENKA’ya gelince, ne ulusal ne de uluslararası hiçbir yasaya uymadı. Bizleri çatışmanın ortasında bırakıp kaçtı, çaresiz, aç susuz, orada esir olmuş gibi günlerce bekledik. Üstelik bizi engelledi. 3 kişi; Rafet Aydoğdu kamp amiri, İbrahim Özer şantiye şefi ve Hüseyin Yaman personel amiri ve tabi ki ENKA firması. Bizleri ölüme terk ettiler.
ELİMİZ HEPSİNİN YAKASINDA
Bundan sonra ne yapacaksınız?
Hem kendimizin hem ölen arkadaşımızın hakkını hukuki yollardan sonuna kadar arayacağız. Biz orada çıldırma noktasına geldik, o zaman bile bunlara zarar verilmemesi için herkesi uyardık. “Buradan sağ salim çıkalım, hesabını soracağız” dedik. Şimdi de elimiz hepsinin yakasında olacak. İsmet Yalçın öldüğüyle, çocukları, ailesi perişan olduğuyla bizler çektiğimiz acılarla kalmayacağız. Kesinlikle de sevinçten değil perişanlıktan, korkudan, sıkıntıdan öldü arkadaşımız. Bir tane bile sağlık görevlisi yoktu. Ekmek, su hiç bir şey yoktu.
İHH: TEMSİLCİMİZ DEĞİL MİHMANDARIMIZ
İHH’den yapılan açıklamada, silah konteynerlerinin gelişini organize ettiği iddia edilen Rafet Aydoğdu hakkında şu ifadelere yer verilmişti: “Rafet bey, 20 yıldan fazla bir süredir Libya’da çalışan bir kişidir. İHH olarak kendisiyle 2011 yılında bölgeyi tanıması ve dil bilmesi nedeniyle kısa bir süre irtibatımız oldu. Kendisi bu süre zarfında Libya halkına yönelik gerçekleştirilen insani yardım çalışmalarımızda bize mihmandarlık yapmıştır. Ne bu süre içerisinde ne de daha sonrasında İHH’nın resmi temsilcisi olarak bölgede çalışma yapmamıştır. Kurum olarak bu tarz asılsız iddiaları kurumun insani yardım çalışmalarına vurulan bir engel olarak görüyoruz. Hiçbir belge ve bilgiye dayanmadan ortaya atılan bu asılsız iddialar hakkında kurumumuz hukuki yoldan da hakkını arayacak ve iddiaları ortaya atanlar hakkında suç duyurusunda bulunacaktır.”
evrensel.net