ABD’nin Kürdistan açmazı – Cahit Mervan

Güvenilir kaynaklardan edindiğim bilgiye göre DAIŞ çetelerinin Kobanê saldırısından dört gün önce PYD eş başkanı Salih Muslim, İngiltere’nin başkenti Londra’da önemli bir görüşme gerçekleştirdi. İngiltere Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu dairesi başkanıyla yaptığı görüşmede DAIŞ’ın olası saldırısına dikkat çekti ve oluşturulması düşünülen koalisyon içinde yer alabileceklerini belirtti. Görüşmeye katılan İngiltere tarafı PYD eş başkanının görüşlerini dinledikten sonra, merak ettikleri bir dizi soruya da cevap buldular.

İNGİLTERE-PYD GÖRÜŞMESİ

PYD-İngiltere Dışişleri Bakanlığı heyetlerinin yaptıkları görüşmenin çok sıcak bir atmosferde geçtiği ve görüşmelerin daha üst bir seviyede devamı için prensipte anlaşıldığı gelen bilgiler arasında.

Salih Muslim’in batılı devletlerle görüşmesi elbette ki İngiltere ile sınırlı değil. Ancak İngiltere Dışişleri Bakanlığı ile yapılan görüşmenin önemi farklı. Bu fark İngiltere’nin genel olarak küresel siyasetteki durduğu yerle alakalı.

İngiltere, batı dünyasında ABD’nin en yakın stratejik ortağıdır. Hatta İsrail’in özel durumunu ve Kanada’nın ‘komşu’ olmasını bir tarafa bırakırsak, İngiltere ABD ile ‘tek’ stratejik ortaktır. İngiltere, bölgesel ve uluslararası birçok konuda Avrupa Birliği devletlerinden çok, ABD ile içli dışlıdır. Karikatürlere konu olacak kadar bu böyledir.

Bu nedenle Salih Muslim’in Londra ziyareti Kürt-ABD ilişkileri açısından da önem arz etmektedir. Muslim’in Londra ziyareti bir bakıma ABD ile dolaylı görüşmeyi de içeriyor.

ABD’nin ‘süper’ bir güç olduğu, hatta dünyanın ‘tek patronu’ olduğu doğrudur. Ancak Suriye, Irak ve Ortadoğu’da Kürtlerin de ciddi bir ağırlığı ve gücü var. Real-pragmatik politikanın bütün özelliklerini taşıyan ABD’nin, Kürtleri hesaba katmadan, onları yok sayarak Ortadoğu’da başarılı olması artık mümkün görünmüyor.

DÜNYA KAMUOYUNDA PKK ALGISI DEĞİŞTİ

Bugüne kadar ABD Federal Kürdistan yönetimi dışında kalan bütün diğer Kürtleri dışlayan bir politika izledi. Fakat Şengal istilası sonrası Kürdistan Özgürlük Savaşçıları’nın ortaya koyduğu tutum ve en son DAIŞ çetelerine karşı Kobanê’de akıllara durgunluk veren direniş, eski politika ve anlayışa ağır bir darbe vurdu.

En azından ABD’nin bundan birkaç yıl önce ‘ortak düşman’ ilan ederek yarattığı ‘PKK algısı’, kamuoyu açısından hızlı bir değişime uğradı.  Bu algı eridi, gitti. Sahada ise zorunlu nedenlerden dolayı da olsa, ABD bir anda kendisini DAIŞ’a karşı değim yerinde ise PKK’nin ‘yanında’ buldu.

Çok açık bildiğimiz bir şey var. ABD, yıllardır Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne karşı düşmanca bir tutum sergiledi. Türk devletini, Kürtlere karşı savaşta sadece askeri olarak değil, her bakımdan destekledi. PKK lideri Abdullah Öcalan, bizzat ABD’nin başını çektiği, planladığı ve uyguladığı uluslararası bir komplo sonucu Türkiye’ye teslim edildi.

ORTAK DÜŞMAN STRATEJİSİ ÇÖKTÜ

5 Kasım 2007’de ABD Başkanı George W. Bush,  Türk başbakanı Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşmeden sonra ‘PKK’yi ortak düşman’ ilan etmekle kalmadı, ‘Türkiye’nin PKK ile mücadelesinde her türlü desteği sunacaklarını’ açıkladı. Çok geçmeden bunun ne olduğu anlaşıldı.

Bu açıklamadan sonra ABD, Güney Kürdistan’da Medya Savunma Alanları’nda üstlenen PKK gerillalarına karşı Türkiye’nin yaptığı operasyon ve suikastlarda istihbarat paylaşımının yanı sıra, fiili yardımda bulundu. Hatta bazı üst düzey PKK yöneticilerinin suikastında birinci düzeyde rol oynadığı güçlü bir iddia olarak orta yerde duruyor.

ABD, Kürt hareketinin tüm diyalog çağrılarını Türkiye ve diğer bölgesel gericilikle olan ilişki ve çıkarları gereği hep ret etti. Dahası Türkiye’nin isteği ve arzusu gereği Kürtlere karşı uluslararası alanda da aktif bir politika izledi. Kürt hareketinin kıskaca alınması ve nefes borularının kesilmesi için, Avrupa devletleri üzerinde baskısını artırdı. Örneğin ROJ TV’yi kapatması için Danimarka devleti üzerinde ağır tazyikte bulundu. Bu kirli pazarlık WikiLeaks belgelerinde bolca yer alıyor.

Suriye’deki iç savaş, Rojava Kürdistanı’nda halkın kendi geleceğini belirlemek için attığı tarihi adımlar, Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin çözüm süreci başta olmak üzere son yıllarda ortaya koyduğu güçlü politik performans hiç şüphesiz ABD’nin PKK’yi tasfiye etme politikalarını boşa itti. Artık PKK’nin hesaba katılması gereken bir güç olduğu notu hem Washington’da, hem de Brüksel’de diplomasi koridorlarında konuşulmaya başlandı.

ABD DE YENİ ARAYIŞLAR İÇİNDE

DAIŞ çetelerinin 3 Ağustos’ta Şengal’ı işgal etmeleri ve onu izleyen dönemde YPG-HPG gerillalarının belirleyici düzeyde ortaya koydukları savaş kabiliyeti, nihayetinde bölgesel ve küresel güçlerin PKK’ye karşı tutumlarını gözden geçirmelerine neden oldu. Yeni ilişki ve arayışlar ortaya çıkmaya başladı. Buna kendisini dünyanın süper gücü olarak ilan eden ABD ve onun en yakın stratejik ortağı İngiltere’de dâhildir.

İşte PYD eş başkanının Londra görüşmesi bu bakımdan hayli dikkat çekicidir. ABD ve İngiltere, Türkiye’nin tüm itiraz ve rüşvetlerine rağmen yükselen bir aktör olarak Kürtlerle-sadece Güney Kürdistan yönetimi ile değil-yeni bir ilişki kurmak zorunda kendilerini hissediyorlar. Elbette bunu Kürtlerin karakaşına, kara gözüne hayran oldukları için veya hayırlarına yapmıyorlar. Bölgesel ve küresel çaptaki çıkarların gidişatı bunu gerektiriyor.

Çünkü Suriye ve Irak’ta iç savaşın sona ermesi ve kalıcı bir istikrarın sağlanması Kürtlerin pozisyonu ile birebir alakalıdır. Kürtleri dışlayan, onların iradesini yok sayan hiçbir çözüm yolu ve modeli başarılı olamaz. Sadece Kürtlerin bir kesimiyle kurulan ilişkilerin de başarı şansı yoktur.

Kaldı ki, DAIŞ’a karşı Kobanê şahsında Kürtlerin ortaya koydukları direniş öyle görülmeyecek, üzerinden atlanılacak bir durum değil. DAIŞ çetelerinin 15 Eylül günü Kobanê’ye karşı başlattıkları kuşatma harekâtı, eğer stratejik bir başarı elde etmiş olsaydı elbette ki durum farklı olacaktı.

ABD’NİN TUTUMU AHLAKİ OLARAK SORGULANIYOR

Ancak ABD ‘süper bir güç’ olmasına rağmen Kürtler ve aktüel olması bakımından Rojava Kürdistanı konusunda açmazı vardır. ABD, bir taraftan kendi geleneksel ve statükonun korunmasını amaçlayan Kürt politikasının esiri konumundan sıyrılmış değil, diğer taraftan da müttefiki Türkiye’nin şantajlarına müsamaha göstermektedir.

ABD, bu nedenle Rojava’nin siyasi iradesiyle direk değil, dolaylı görüşmeyi şimdilik tercih etmektedir. Bu bir yere kadar anlaşılır bir durumdur. Ancak Şengal’den sonra ABD, elindeki BM kararı ve uluslararası ‘meşruiyet belgesine’ rağmen Kobanê’de bir soykırıma önemli ölçüde gözlerini kapatmış olması anlaşılır değil. Türkiye’nin rüşvet politikasının bir sonucu olarak ABD, şu ana kadar Kobanê’yi kuşatan çetelere etkili bir hava saldırısında bulunmadı. Dikkat ederseniz yaptığı bir-iki hava saldırısı da dünya çapında oluşan tepkilerden sonra geldi. Hem de direnişin 10. gününde. ABD’nin Kobanê karşısındaki tutumunun dünya çapında ahlakı açıdan da sorgulandığını belirtmek gerekiyor.

SONUCU ABD UÇAKLARI DEĞİL DİRENİŞ BELİRLİYOR

Elbette ki, ABD ve koalisyon güçlerinin çetelere karşı etkili vuruş yapması kuşatma altındaki,  Kobanê’ye nefes aldırtacaktır. İşte Türkiye bunu çok iyi bildiği için elindeki bütün olanakları kullanarak, ABD’ye yeni rüşvetler sunarak bunu önlemeye veya en azından geciktirmeye çalışıyor. Bu konuda kısmi bir başarı sağladığını, hatta ‘süper güç’ ABD’yi Rojava ve bir halkın kaderinin çizildiği Kobanê karşısında açmaza ittiğini de söyleyebiliriz.

Altını çizmekte yarar var. ABD ve koalisyon güçleri DAIŞ mevzilerini ister bombalasın, ister bombalamasın bu işin sonucunu Kobanê ve Kürdistan Direniş Güçleri’nin tutumu ve savaş kabiliyeti belirleyecek. Bu kesinlikle böyledir.

Şimdi bölgesel gericiliği arkasına almış ve küresel güçlerin ajanı konumundaki DAIŞ’a karşı Kobanê direnişi akıllara durgunluk verecek şekilde devam ediyor. Direnişin sonucu çok şeyi değiştirecek, değiştiriyor da. Tayyip Erdoğan’ın PKK’yi DAIŞ’la aynı torbaya koyma telaşı ve başbakan yardımcısından çok psikolojik savaş uzmanı gibi konuşan Yalçın Akdoğan’ın çılgınlık hali, sinirlerinin gerginliği bundandır.

Bu direniş öylesine bir tablo ortaya çıkardı ki, ABD’ye dahi Kürdistan açmazından kurtulmanın, Suriye ve Irak’taki kaosu çözmenin yolunu gösteriyor. Direnişin ortaya çıkardı en önemli gerçek ise DAIŞ, Türk devleti, bölgesel ve küresel gericilik kaybetmeye mahkûm olmuştur.

(ANF – 29 eylül Pazartesi – Cahit Mervan)

YPG Kobane kadınlar

Yoruma kapalı