O bacaklar kimin? – Esen Özdemir

İstanbul Feminist Kolektif (İFK) olarak iki hafta önce, toplu taşımada maruz kaldığımız tacizlere karşı “bacağını topla” ve “yerimi işgal etme” yazan sticker’lar bastırdık. Sosyal medyada paylaşılmaya başlanmasıyla beklediğimizden çok daha büyük bir ilgi gördü. Bir anda binlerce insan paylaştı, yorum yaptı. Fakat ilginç bir şey vardı: Bacakları açık oturmanın bir erkeklik sorunu olmasından ziyade, “Ama canım bu meselenin kadını erkeği yok, mevzumuz kadın hakları değil kişilik hakları olmalı, bunun feminizmle ne ilişkisi var”, “Sorun hak hukuk sorunu değil, asıl sorun toplu taşımada nasıl davranacağını bilmeyen ‘medeniyetsiz’ insanların varlığı”, “Bacaklarını topla çığlığına pembe otobüs çaresi” vs. gibi görüşlerin boy boy yer kaplamasıydı.

Sıradan bir yolculuk
Şimdi, kısa bir an, büyük lafların kalabalığından kadınların toplu taşımadaki gündelik deneyimine bakalım. Kadınlar olarak gündelik hayatımızın “sıradanlığının” karmaşası üzerine birlikte düşünürken, siz erkekler de bu esnada boş durmayıp, bu resimdeki yeriniz üzerine düşünebilirsiniz.

Evden çıkmak için hazırlanıyoruz… Takıları çok sevenlerimiz, daha sade olanlarımız, makyaj yapanlarımız, makyajı hiç sevmeyenlerimiz, mini eteğe bayılanlarımız, hiç giymeyenlerimiz, başını örtenlerimiz, başı açık olanlarımız, trans olanlarımız, na-trans olanlarımız vs. liste uzayıp gidiyor. Hepimizin ortak paydası şu: Dışarıya çıkarken uygun kıyafetlerle birlikte uygun bir beden duruşunu da üzerimize geçirip kapıdan çıkıyoruz. Bedenimiz bir mücadeleye başladığının farkında uygun yürüme pozisyonunu alıyor. Gözlerimiz ileriye ya da yere bakarak, mümkün olduğunca az insanla göz göze gelerek, göz göze geliyorsak da asla gülümsemeyerek yürümeye başlıyoruz. Durağa ulaştıktan sonra, bizim gerginliğimizin aksine büyük bir rahatlıkla gözlerini bize dikmiş bakan erkeklerle göz göze gelmemeye çalışarak aracın gelmesini bekliyoruz. Eğer aynı vasıtaya bineceksek, onun bizden önce binmesini gözetiyoruz. Araca bindiğimizde, duraktaki erkeklerin nerede durduğunu gözetirken, aynı anda aracın içinde gözlerini bize diken diğer erkeklerin de yanına oturmamaya ya da yanında durmamaya çalışarak, kimseyle göz göze gelmeden daha rahat olacağımız pencere kenarlarını tercih ediyoruz. Güneş gözlüğümüz, kulaklığımız varsa, dışa kapalı olduğumuzun mesajını, kesinlikle gülümsemeyen yüz ifademizle birlikte verebilmemiz daha kolay oluyor.

Pergel bacaklar 

Bacak meselesine gelirsek: Eğer yan koltuğu boş bir pencere kenarı bulamamışsak ve bacakları pergel gibi açık bir erkeğin yanına oturmuşsak, bu durum karşısında türlü seçeneklerimiz var: Durumu görmezden gelip, gergin bedenimizi iyice gererek ineceğimiz durağı beklemek. Yerimizde minik hareketlerle oflayarak rahatsız olduğumuzu anlamasını ve bacaklarını kapatmasını beklemek. “Bacağınızı toplar mısınız desem mi, of neyse yol çok uzun değil, şimdi kendimi iyice germeyeyim, birazdan ineceğim zaten” diye iç sayıklamalarla yolculuğu tamamlamak. Ya da “Bacaklarınızı toplar mısınız?” dediğimiz anda yanımızda oturan erkeğin verebileceği tepkileri kafamızın içinden hesaplamak: Neye uğradığını şaşırıp bir anda düzelebilir, bıyık altında gülüp “Alla alla sanki sana hastayız” diye bakabilir, “Evladım yaşındasın sana mı bakıcam, ahlaksız” bakışı atabilir ve bunu yüksek sesle otobüse de duyurarak yapabilir ya da duymazlıktan gelip aynı şekilde oturmaya devam edebilir. Bu hesaplamalardan, her şeye rağmen “Bacaklarını topla diyeceğim” seçeneğinde karar kılıp, bacakları kapattırabildiysek, biraz daha iyi hissedebiliriz kendimizi ama daha bitmedi. Eğer yolculuk boyunca gözlerini bize dikmiş olan biri ile aynı anda iniyorsak, onun önümüze geçmesini sağlayacak şekilde yavaş yavaş yürüyerek, hangi yoldan gidiyorsa o yola girmeyerek varmak istediğimiz yere ulaşabiliriz.

Kadınlık mahareti

Düşüncesi bile ne kadar yorucu değil mi? Her gün, defalarca, aynı anda kaç bin tane durumu gözetip karar verebilmemiz ve eyleme geçmemiz gerekiyor. Bu durumla baş edebilmek ise şüphesiz tam bir “kadınlık mahareti” istiyor. Ve biz bu mahareti, ne yazık ki, bacaklarını kapa, eteğini ört sözleriyle büyüyenler olarak, göster abilere pipini rahatlığını taşıyanlarla aynı dünyayı paylaştığımız için kendiliğinden kazanmış durumdayız. Bu kısa yolculuk deneyimi, ne yazık ki günümüzün sadece küçük bir kısmını anlatıyor. Bunun evi, işi, kafesi, konseri, barı, komşu evi vs. versiyonları da var. Hayatımız, bizim olduğunu bildiğimiz ve terk etmeye hiç niyetli olmadığımız alanlarımızı, her yerin kendisinin olduğunu ve her şeye hakkı olduğunu düşünen erkeklerin işgaline karşı, bir şeylere tutunup düşmemeye çalışmak ve bunun için sürekli yeni strateji ve taktikler bulmak üzerine kurulu. Tıpkı sticker’ımızdaki, bacaklarını açmış, yanında düşmek üzere olan kadının varlığını görmeyen erkeğe karşın, koltuk direğine inatla sarılmış, düşmemeye çalışan kadının yaptığı gibi.

Kim bu erkekler?

Şimdi de, günümüzün bu küçük anında karşılaştığımız erkeklerin, nasıl erkekler olduğu üzerine düşünelim. Bacakları açık oturan ya da toplu taşımada farklı şekilde bizi taciz eden bu erkeklerin tamamı, çokça resmedildiği gibi, şişman, cart renkli gömleğinin açık yakasından kıllar fırlayan, “Ne var bacım, ne toplıycam bacağımı” diyen “kıro” erkekler mi? Birbirinden çok farklı, yaş ve meslek grubundan, farklı sınıfsal konumda olan erkeklerle yolculuk ettiğimiz gerçeğini hepimiz biliyorken, bacakları açık oturan erkeklerin hepsinin “cahil cühela takımının” mensubu olarak resmediliyor olmasını nasıl yorumlamalıyız? Bacakları açık oturmaktan, yerimizi işgal etmekten, gözlerini bedenimize dikmekten, laf atmaktan, nerde nasıl davranacağımızı söylemekten hiç çekinmeyen bu insanların tamamının tek ortak özelliği erkek olmakken, bunu yapanların bazı “kıro”lar olduğunu söyleyerek kimler kendini temize çekiyor? Olmaz ya hadi oldu diyelim, yolculuk ettiklerimizin tamamının nerede nasıl davranacağını bilen, bacakları kapalı oturan “medeni” erkekler olduğunu düşündüğümüzde, gergin bedenlerimizden, kontrollü bakışlarımızdan, sürekli üstümüzü düzeltiyor oluşumuzdan, sınırlarımızı sürekli hatırlatan somurtkan yüzlerimizden kurtulabilir miyiz? Demem o ki, açık erkek bacakları kadınlar olarak toplu taşımada karşılaştığımız, kendini her yerin ve her şeyin sahibi sanan erkek egemenliğinin yüzlerinden sadece biri. Üstelik en görüneni, gösterilebilenlerinden biri olduğunu da, farklı kesimlerin bir anda kampanyayı sahiplenmesiyle gördük. Ama bu erkeklik öyle bir meret ki, sosyal medyada, başkalarının erkekliği üzerine söz söyleyerek, kendisinden kurtulunamıyor işte, bilakis ortalık testosteron seline dönüyor! Feministler olarak bunun panzehirini ise henüz bulamadık! Fakat, paylaştığı o sticker’daki açık bacakların kendi bacakları olduğunu ve onları kapaması gerektiğini kabul etmenin kendileri için iyi bir başlangıç olduğunu söyleyebiliriz.

* İstanbul Feminist Kolektif

Radikal Gazetesi’nden alınmıştır.

Yoruma kapalı