Yenilgiler partisi CHP’nin toplumsal gerçeği – Mustafa Peköz

CHP-Gülen Cemaat ittifakının, CHP’ye herhangi pozitif bir artısının olmadığı çok daha belirgin olarak ortaya çıktı. Cemaat tabanının AKP’ye oy verdiği anlaşılıyor

Seçimler bir bakıma AKP ile CHP arasında bir irade savasına dönüşmesine rağmen, ne AKP ne de CHP seçimin galibi oldu. Şaibe ve hilelerin çok yoğun olarak yaşandığı bu seçimler, politik krizi çözmek yerine çok daha derinleştirecek bir sürecin başlangıcı denebilir. Ağustos 2014’teki cumhurbaşkanlığı seçimi ve 2015’teki genel seçim dikkate alındığında krizin kesintisizce devam edeceği görülüyor.

Küresel güçlerin belli bir desteğini alan devlet partisi CHP, önümüzdeki yıllarda en azından hükümet ortaklığına hazırlanıyor. CHP’nin geleneksel ideolojik-politik çizgisinde belli bir revizyona gidilerek, uluslararası sermayenin iç ve bölgesel ihtiyaçlarına yanıt veren bir konuma gelmesi için çok yönlü hazırlıkların yapıldığı biliniyor. Bu bakımdan AKP’nin bugünkü pozisyonunun, önümüzdeki iki yıl içerisinde çok daha hızla değişeceği biliniyor. Türkiye çok daha büyük politik sürprizlerle karşı karşıya.

Küresel sermaye nasıl bir Türkiye istiyor sorusuyla, nasıl bir CHP isteniyor sorusu arasında bir bağ var. CHP’nin geleceği Türkiye’nin bölgesel konumlanışıyla ilgili olarak değişecektir. Bu bakımdan CHP’nin sürecin aktif bir aktörü haline getirilmesi için çok daha önemli projeler gündeme konulacaktır. Türkiye’nin toplumsal gerçeği dikkate alındığında bunun çok kolay olmayacağı da biliniyor. Küresel güç ilişkilerinin ‘yeni’ Ortadoğu stratejisini Erdoğanlı bir AKP üzerinde kurmayacağı netleşmiş bulunuyor. AKP’nin iç dengelerindeki değişiklik politik denklemi etkilese de, küresel sermaye uyumlu bir CHP’yi sürece dahil etmeye karar vermiş bulunuyor. Bu bakımdan CHP’nin toplumsal gerçeğini doğru okumak, CHP’nin üzerinde yükseldiği toplumsal dinamikleri iyi analiz etmek önemlidir. Bu aynı zamanda CHP’nin politik kimliği bakımından da bize bir fikir verebilir.

1977’deki politik gücüne yeniden kavuşacağı hayalini kuran CHP’de bu beklenti hiçbir zaman gerçekleşmedi. İç iktidar kavgası/çatışması sonucu, hizipleşmeler, gruplaşmalar ağırlıklı olarak ön palana çıktı. Güncel politikalar üretmek yerine, kurultaylar partisine dönüşerek grupların kendi iç çatışmalarıyla kamuoyunun gündemini meşgul etti.

Liderlerin değişimi dahi kendi doğal akışı içinde olmadı, en son Baykal, küresel sermayenin bilgisi dahilindeki kaset komplosuyla liderlikten uzaklaştırıldı ve Kılıçdaroğlu genel başkanlığa getirildi. Devlet bürokrasisinden gelen, klasik politikacı özelliklerine sahip olmayan, Kürt ve Alevi kökenli Kılıçdaroğlu, aynı zamanda CHP’nin politik yönelimini merkez sağa doğru çekmeye başladı.

CHP, 21. yüzyılın Adalet Partisi olma yolunda

Ancak CHP, halen geleneksel devlet politikasının dışına çıkamaması ve sıradan bir burjuva muhalefetini dahi örgütleyememesi sonucu egemen sınıfların güdük elit partisi görüntüsündedir. Katıldığı bütün seçimlerde oy oranında belirli bir artış gösterse de özellikle son 12 yıldır AKP iktidarı karşısında ‘yenilgi’ ile çıkan CHP, toplumun çeşitli sosyal katmanlarından soyutlanmış bir parti görüntüsü vermeye devam ediyor. Kılıçdaroğlu ve ekibi,  sosyal tabanını geliştirmek için CHP’yi ideolojik ve politik bir revizyona tabi tutarak temel bir değişikliğe yönelmek yerine, özellikle merkez sağa açılmaya başladı. Geleneksel Kemalist çizgiden kurtularak Avrupa’daki “sosyal demokrat” partilere uyum sağlamayı başaramayan CHP’nin, 1980’ler öncesinin Adalet Partisi’nin 21. yüzyıl versiyonu olmaya çalıştığı anlaşılıyor.

CHP ve halktan soyutlanmış elit kadroları

İş Bankası gibi bir tekelin hisselerinin yüzde 28’ine sahip olan CHP (bundan doğrudan gelir elde edemese de) ekonomik olarak Türkiye’nin en güçlü partisidir. Ekonomik gücü, devlet içerisindeki geleneksel etkinliği, Kemalist yazar ve entelektüellerin desteklediği önemli bir kadro gücüne sahiptir. Ancak bu kadro toplumsal ilişkileri örgütleyecek bir yapıya sahip değildir. CHP’nin merkezi kadro gücü halktan soyutlanmış, halkın toplumsal sorunlarından uzak, örgütlenme yeteneğinden yoksun görünüyor. CHP, hiçbir il örgütünün veya ilçe örgütünün toplumu kucaklayan alt örgütlenme birimleri bulunmuyor. Kadın ve gençlik alanında oturmuş işleyen örgütleri yok. Kadınlar, AKP’nin faaliyetlerinin çok önemli bir gücünü oluştururken, CHP’li kadınlar elitleşmiş ve toplumsal ilişkiler içinde yer almayanlardan oluşuyor. CHP’nin gecekondu bölgelerinde, mahallelerde kurumsal çalışması bulunmuyor. Faaliyetleri gündelik olmayıp, sadece seçimlere endeksli ve geçicidir. Toplumun laik görünen elit güçleri olarak talimat vermeye alışmış, tam da Kemalist devletin kadro tipleri olarak toplumu küçümseyen özelliklere sahiptirler.

CHP, politik mücadele ve örgütsel aygıtlar yaratmada sonderece önemli olan görsel basını kullanma kapasitesine de sahip değildir. Ciddi bir ekonomik gücü olmasına rağmen,  toplumsal mücadelede önemli bir işlev gören intenet ağlarını örgütlemede, televizyon ve gazete gibi toplumsal ilişkileri örgütleyen araçları kullanmada son derece başarısız ve perspektiften yoksundur. Bu bakımdan, günümüzün en önemli politik ve örgütsel yönlendirme aygıtlarını oluşturma perspektifinden yoksun olduklarını, toplumsal değişimleri görerek halkı yönlendirme becerisine sahip değiller.

CHP’de örnek belediyecilik bulunmuyor

CHP’nin elinde bulunan belediyeleri koruması, toplumsal hizmetin varlığından çok politik saflaşmanın getirdiği bir reaksiyondan kaynaklanmaktadır. Türkiye’de örnek gösterilecek, kendilerinin deyimiyle “sosyal demokrat” belediyecilik örneği bulunmuyor. Tersine, elitlerin rüşvet ve soygun alanları, yani rant paylaşımı olarak ön plana çıkıyorlar. Doğal olarak geleneksel devlet partisi olarak işlev gören bir partinin‚ sosyal demokrat belediyecilik anlayışını uygulama şansı da bulunmuyor. Belediyeler aynı zamanda yerel alanlarda toplumsal uzlaşmayı sağlayabilecek önemli roller üstenebilecek bir özelliğe sahiptirler. CHP belediyeleri toplumsal kucaklaşmayı sağlamak yerine, Ege bölgesinde olduğu gibi sosyal çatışmayı derinleştirebilecek şekilde milliyetçiliğin geliştirilmesinde önemli bir rol üstleniyorlar.

CHP’deki oy artışı alternatif oluşturmak için yeterli değil

CHP’nin seçimlerde almış olduğu oylar onun toplumsal gücünü ve etki alanını ortaya koyması bakımından önem kazanmaktadır. En azından CHP’nin bugün karşı karşıya olduğu politik durumu konusunda bize somut bir veri sunmaktadır.

Devlet kuran ve bir dönem ‘sol’ argümanlarla % 42 oy alan CHP’nin 1995’lerden günümüze kadar geçen dönem içerisinde kitlesel desteğinin giderek zayıflaması, toplumun elitleşen kesimlerinin partisi haline gelmiş olması tesadüfi değildir. Cumhuriyeti kuran parti olarak 1995 seçimlerinde ülke barajını kıl payı ile aşarken, 1999 seçimlerinde ise % 10’luk ülke barajının altında kalarak ilk kez parlamento dışı kaldı. 2002 yılında ise % 20’nin altında aldığı oy oranı ile tek muhalefet partisi olarak parlamentoya girdi. 2004’te % 18,3, 2007’de% 20.8, 2009’da % 23.0,  2011’de % 25.9 ve 30 Mart 2014’de gerçekleşen yerel seçimlerde aldığı oy ise % 28.

Ana muhalefet partisi olarak daha aktif bir politika yapması ve toplumsal tepkiyi arkasına alması beklenen CHP, tersine cılız, kendisiyle uğraşan, sadece devletin statükocu yapısını korumaya çalışan, kendine güvensiz bir parti görünümü yansıtmaya devam ediyor.  2004-2014 yılları arasında gerçekleştirilen bütün seçimlerde, muhalefet partisi olarak almış olduğu oy oranı CHP’nin Türkiye’nin siyasal yapısını kucaklayacak düzeye henüz gelmediğini gösteriyor.

Genel olarak ‘sol’un bu düzey’de gerilemesinin birçok başka faktörleri bulunmaktadır. Bu, hem uluslararası ilişkiler hem de Türkiye’nin iç siyasal dengeleri bakımından ele alınıp tartışılması gereken ciddi bir sorun olarak önümüzde duruyor. Genel olarak ‘sol’daki gerilemenin ve toplumsal muhalefetin başka kanallara akmasının nedenleri üzerinde ciddi olarak durulması gerekiyor.

CHP’nin durumu, sol ve veya sosyalist hareketin genel durumuyla kıyaslanamayacak farklı bir düzlemdedir. Çünkü devlet kuran bir parti olarak, Cumhuriyet tarihi boyunca devlet içerisinde ciddi bir güce sahiptir ve devletin stratejik politikalarının belirlenmesinde halen belli bir ağırlığı bulunuyor. ‘Sosyal demokrat’ veya ‘ortanın solu/demokratik sol’ gibi kavramlar kullanarak toplumun önemli bir kesimini hedefleyen bir politika yürüttüğümü düşünen bir partinin bu düzeyde gerilemesinin nedeni; yine bu partinin ideolojik, politik çizgisi ve pratik yönelimleridir.

CHP özellikle 1999’dan sonra, geçmişte üzerinde politika yaptığı toplumsal tabanı değiştirmeye yöneldi. Belki bunu çok bilinçli bir politik tercihi olarak yapmadı ama programatik yönelimleri, politik söylemleri ve yeniden kurmaya çalıştığı ilişkiler sistemi bunun somut bir verisi olarak ele alınabilir. 30 Mart 2014’teki yerel seçimlerde ortaya tablo CHP’nin oluşturmaya çalıştığı yeni toplumsal tabanının ekonomik durumu ve politik yönelimi hakkında bize bazı somut fikirler verebilir.

Konumuz bakımında, ekonomik ve politik olarak güçlü olan ve kendisini ‘sol’ cephede göstermeye çalışan CHP’nin ülke genelinde almış olduğu oy oranları, burjuvazinin ekonomik-politik ilişkileri içerisinde kendisini yenileyerek toplumun farklı sosyal katmanları kucaklamadığını gösteriyor. Özellikle 30 büyükşehir belediyesindeki oy oranları analiz edildiğinde çok daha somut bir fikir edinmek mümkün.

CHP, karizmatik kişilikleri ön plana çıkartarak hem başarılı olmayı hedefledi, hem politik eğilimini yeniden şekillendirdi. Bu metot bütün burjuva partilerinde bir kural olarak işlemektedir. Partiler, genelde her ilde belli bir oy potansiyeline sahip kişileri aday göstererek seçimlerdeki potansiyel gücünü artırmak ister. CHP İstanbul’da Mustafa Sarıgül, Ankara’da MHP kökenli Mansur Yavaş, Hatay’da eski AKP’li Lütfü Savaş, İzmir’de Aziz Kocaoğlu, Mersin’de Macit Özcan ile seçimleri kazanmaya düşünüyordu. İzmir ve Hatay’da başarılı oldu. Ankara’da hileyle kaybetti. İstanbul’da oy oranında belirli bir artışa rağmen, yine AKP galip geldi.

CHP 30 büyükşehir belediyesinden ancak 5’ini kazanabildi.  Üç büyük mega kent olarak bilinen İzmir  %49,6,Ankara % 43,8İstanbul % 40,1 oranında oy aldı. Bu üç kentte oy oranlarını % 40’ın üzerine çıkarmış olmasının aday profiliyle de doğrudan ilişkili olduğu biliniyor. Bu üç mega kentte oy oranını süreklileştirebilirse, önümüzdeki dönemde oy oranını ülke genelinde yüzde 30’ların üzerine çıkarma şansına sahip olabilir.

CHP kalesi olarak bilinen Ege bölgesinde belirli bir oy kaybına uğramasına rağmen Aydın’da  % 43.8, Muğla’da  % 49.1 ile büyükşehir belediyelerini kazanabildi. Tekirdağ’da % 45.8, Eskişehir’de % 45.3 oy oranı ile büyükşehir belediyelerini kazandı. Ege’nin diğer üç şehri olan Denizli’de %38.7 oy oranıyla ikinci, Balıkesir’de % 25.3, Manisa’da % 18.3 oranında oy alarak üçüncü parti olabildi. Geçmiş yıllarda CHP’nin oy merkezi olan ve işçi sınıfının en yoğun olduğu iller olarak bilinen Bursa’da % 28.7, İzmit’te % 26.2, Sakarya’da % 9.3 oy alabildi.

CHP’nin oy kabına uğradığı bölgelerden biri de Akdeniz oldu. Antalya Belediye başkanlığını AKP’ye kaptırdı ve % 34.6 oy oranıyla ikinci olabildi. Buna paralel olarak Hatay’da bir dönem önce AKP’li olan belediye başkanını CHP aday göstererek % 41,2 ile kazanabildi. Hatay özellikle Suriye sürecinden bu yana önemli bir merkez olarak ön plana çıktı. Etnik ve mezhepsel olarak kırılgan bir konumda olan Hatay’ın CHP tarafından kazanılmasının iç politik dengeler bakımından önemli olduğu söylenebilir. Favori gösterildiği Mersin’de % 28.3 ve Adana’da %25.0 oy oranı ile ikinci oldu ve belediye başkanlıklarını MHP’ye kaptırdı. Ayrıca Karadeniz’de bekleneni veremeyen bir CHP gerçeği var. Geçmişte önemli bir güç olduğu iki büyükşehir belediye başkanlığını AKP’ye kaptırdı. Ordu’da  % 35,2

Trabzon’da % 24,9 oyla ancak ikinci olabilir.

CHP en büyük darbeyi ise Orta Anadolu’da ve Kürdistan bölgesinde yedi. Bu illerin çoğunluğunda % 5 barajının altında kaldı. Konya’da % 5.7 ve Kayseri’de % 8.9 oy alabildi.

Kürdistan bölgesinde ise Antep dışta tutulduğunda CHP gibi bir partinin olmadığı görülüyor. Gaziantep’te      % 21.5     , Malatya’da  % 17.8, Erzurum’da  % 1.8, Diyarbakır’da  % 1.2, Maraş’ta  % 6.3, Urfa’da % 0.9, Mardin’de  % 0,9, Van’da  % 0.8 oy alarak bölgeden tamamen silindiğini gösterdi. Antep, Malatya ve nispeten Maraş’ta yoğunluklu olarak Alevilerden oy aldı.

CHP’nin büyükşehir belediyelerinin çok önemli bir kısmında bu düzeyde düşük oy almış olması, onun izlediği politikalarla doğrudan ilişkilidir. Toplumun sosyolojik ve politik sorunlarını çözmeye aday olmayan bir partinin bu bölgelerde oy alması oldukça zordur ve hatta imkansızdır. Örneğin Kürt sorununun çözümünde yer almayan, devletin statükocu politikalarını devam ettirmede ısrar eden CHP ve MHP gibi partilerin oy oranları % 2’yi geçmeyecektir. Ayrıca İç Anadolu bölgesinde toplumun sosyolojik ve dinsel yapısını analiz etmeyen ve buna uygun reel politikalar geliştirmeyen bir partinin toplumsal ilişkilerde güçlenmesi oldukça zordur. Bu bakımdan CHP’nin klasik Kemalist çizgiden kurtulmadan, toplumsal kucaklaşmayı sağlayacak politikalar oluşturmadan, elit güçlerin politikalarına dayanarak güç olma şansı bulunmuyor.

CHP geleneksel egemen sınıfların ve orta burjuvazinin partisi haline geldi

Türkiye’nin tekelci sermaye grubu esasen CHP’nin etrafından kümelenmiştir. Özellikle İstanbul burjuvazisinin Sarıgül ve Yavaş’ın kazanması için ciddi bir çaba gösterdi. İstanbul merkezli tekelci sermayenin küresel güçlerle olan sıkı bağları, aynı zamanda CHP’nin önümüzdeki süreçte ön plana çıkartmasını sağlayacaktır. İstanbul ve Ankara gibi merkezlerde CHP’nin oylarını ciddi oranda arttırması, sermaye grupları arasındaki saflaşmanın önemli bir etkisi olduğu biliniyor.

CHP’nin özellikle İstanbul ilçelerinde almış aldığı oylar hangi toplumsal kesimlerin CHP’ye oy verdiği konusunda bize bir fikir verebilir. İki İstanbul’dan bahset etmek mümkün. Birincisi, ekonomik ve toplumsal ilişkileriyle Avrupa düzeyinde olan Bakırköy, Kadıköy, Şişli, Beşiktaş gibi CHP’nin etkin olduğu ilçeler, diğeri gecekondu bölgesi denilen, yoksullaşmanın ve işsizliğin en üst sınırda olduğu Bağcılar, Pendik, Esenler, Tuzla gibi AKP’nin etkin olduğu ilçeler. Ankara ve İzmir gibi mega kentlerde de bu dunumu görmek mümkün.

chp-akp-excel

CHP’nin oy oranlarını yükselttiği ilçeler ise Türkiye genelinde GSMH’den en çok pay alan ve kişi başına milli gelirin 30 bin dolar civarında olduğu bölgelerdir. “Varoşların umudu hükümet” karşısında işçi, memur ve dar gelirli sınıfı doğal seçmen yapısını oluşturan sosyal demokrat parti CHP, en büyük yenilgiyi bu seçmen grubunun yoğunlukta olduğu ilçelerde aldı. Kişi başına yıllık geliri 2 bin dolar civarında bulunan Zeytinburnu’nda iktidar partisi AKP oylarını yüzde 50′nin üzerine çıkarırken, CHP’nin oyları ise yüzde 20′nin altında kaldı. Benzer sonuçlar gelirin bin-3 bin dolar arasında değiştiği Bağcılar, Esenler, Eyüp, Pendik ilçelerinde de yaşandı. On yıl önce AKP ve CHP’ye ilişkin yapılan değerlendirme 2014 yılında bütünlüklü olarak doğrulanmış bulunuyor.

Milli geliri yıllık 30 bin dolara ulaşan Şişli’de ise, AKP adayı yüzde 28′de kalırken CHP’nin oy oranı % 62 oldu. CHP İstanbul’un altyapısı tamamlanmış, gecekondu sorunu yaşanmayan ve gelir seviyesi yüksek diğer ilçeleri olan Beşiktaş’ta % 76, Kadıköy % 72, Bakırköy’de % 69 oy aldı. Aynı şekilde İzmir’de zengin ilçeler olarak olarak bilinen ve kişi başına düşen gelirin 20 bin dolar olduğu Karşıyaka’da % 71, Konak’ta %74,  Balçova’da % 61, Bornova’da ise % 50 civarında oy aldı. Ankara’da CHP sadece iki ilçe belediye başkanlığını kazandı. Kemalist rejimin simgesi haline gelen ve tekelci burjuvazinin yaşam alanı olarak bilinen Çankaya’da CHP’nin oy oranı % 65, Yeni Mahalle’de % 51’dir. İstanbul, Ankara ve İzmir gibi mega kentlerin tekelci ve orta sınıf katmanlarının yoğunluklu olarak yaşadığı bölgelerde CHP’nin büyük bir farkla birinci parti olması tesadüfi olmayıp, CHP’nin hangi sınıf katmanlarına hitap ettiğini belirleyen önemli faktörlerden biridir.

Yıllık geliri bin-3 bin dolar arasında olan Bağcılar’da belediye başkanlığını AKP, geliri 30 bin dolara yaklaşan Bakırköy’de ise CHP açık farkla kazandı. Sosyal demokrat olduğunu iddia eden CHP, İstanbul’un gelir seviyesi düşük ilçelerinde belirli bir yenilgi alırken ‘zengin’ ilçelerde ise AKP’ye fark attı. Türkiye genelinde CHP’nin, ekonomik bakımdan nispeten gelişmiş orta sınıf katmanlarının ve sosyal yaşam standartları yüksek olan bölgelerde oy aldığı görülüyor. Yoksullaşmanın arttığı bölgelerde ise genelde İslamcı AKP’ye bir yönelim var. Öyle ki, emekçilerin yoğunluklu olarak yaşadığı İstanbul’un birkaç bölgesinde yüzde 20’nin altında kalmıştır.

Mevcut veriler incelendiğinde özellikle Türkiye’nin politik merkezi olarak bilinen üç büyük mega kentte, sermayenin büyük ve orta kesimlerinin büyük bir farkla CHP’ye yöneldiklerini, tersten gecekonduların yoğun olduğu yoksul emekçi semtlerinin halen AKP’nin etkisinde olduğu görülüyor.

Sonuç

Seçimlerde dinsel faktörlerin tercihlerde halen belirgin bir etkin olduğu görülüyor. İslamcı cemaatlerin yoğun örgütlü olduğu bölgelerde AKP’nin, Alevilerin ağırlıkta olduğu semtlerde CHP’nin ön plana çıktığı görülüyor. Sosyal yaşam alanlarına müdahalede tedirgin olanlar CHP’ye yöneldiklerini söylenebilir. Kürt sorununda devletin geleneksel çizgisini devam ettiren CHP, mega kentlerde Kürtlerden oy alamadı, AKP hem Kürt sorununu çözeceğini iddia ederek hem de dini söylemleri ön plana çıkartarak mega kentlerde Kürtlerden küçümsenmeyecek bir oy aldı.

Gezi sürecinin politik yansıması CHP’ye önemli bir yönelim sağladı. HDP beklenileni vermedi ve toplumsal tepkinin CHP’de oya dönüşmesini engel olamadı.

CHP, mega kentlerde önemli bir potansiyel yakalamasına rağmen, Türkiye genelinde bakıldığında çok ciddi sorunlarla karşı karşıya bulunuyor. Türkiye’nin önünde bulunan Kürt ve Alevi sorunu gibi noktalarda çözüme yönelik somut adımlar atmadan, toplumun sosyolojik ve dinsel yapısını hesaba katan politikalar üretmeden, ülkenin demokratikleşmesinin önünü açacak politik stratejiler geliştirmeden, geleneksel Kemalist-ulus devletçi çizgiyi aşmadan, kendi iç dinamiklerinde elitleşmiş örgütsel ve politik çalışmadan yoksun kadrolardan kurtulmadan, sistemin kendi içerisinde dahi alternatif bir güç olma şansı bulunmuyor.

Ayrıca CHP-Gülen Cemaat ittifakının, CHP’ye herhangi pozitif bir artısının olmadığı çok daha belirgin olarak ortaya çıktı. Cemaat tabanının AKP’ye oy verdiği anlaşılıyor. Buna paralel olarak, temel politik stratejiler yerine kasetler savaşının CHP’ye ekstradan bir oy getirmediği, bu tür argümanlar eleştiri olarak belirli bir düzeyde tutmak ve daha çok alternatif politikalar üretmek gerektiği görüldü.

CHP, kendi içinde bir kısım arayışlara girebilir. Özellikle ulusalcı kanatın Kılıçdaroğlu’na yönelik bir kısım hamleleri olacak gibi görünüyor. CHP’de Kılıçdaroğlu-M. Sarıgül- M. Yavaş-A. Kocaoğlu ittifakı belirleyici olacaktır.

Küresel sermayenin CHP’yi nasıl devşireceği bilinmez ama CHP, bugünkü politik çizgisi ve örgütsel yapısıyla sistemin kendi içinde alternatif olma şansı son derece zordur.

Yoruma kapalı