Şapkadan Ekmeleddin Çıktı
CHP, MHP ve cemaatten müteşekkil anti – AKP koalisyonu, ( bu koalisyona önümüzdeki günlerde SP ve BBP’nin katılımı da ihtimal dâhilindedir) cumhurbaşkanlığı seçimi için adayını belirlemiş durumda.
Aday olarak ismi kamuoyuna ilan edilen Ekmeleddin İhsanoğlu’nun özgeçmişi üzerine, ana akım medyada birçok bilgi paylaşıldığı için bu ayrıntılara girmeye gerek yok.
Görülen o ki, yerel seçimlerde AKP’ye alternatif olabilme arayışıyla, Gülen cemaati ile “ortak akıl” geliştirerek davranan ve merkez sağ tandanslı Mansur Yavaş ve Mustafa Sarıgül gibi isimleri vitrine koyan CHP yönetimi, yüzünü sağa dönerek etki alanını genişletme projesinde kararlı.
Bu kararlılık neticesinde; etki alanının çerçevesi, merkez sağdaki seçmeni de aşarak “ılımlı islam” seçmenini de kapsayacak şekilde genişletilmeye çalışılıyor.
Yerel seçim süreci boyunca; devrimcileri ve demokratları “tatava yapmadan” kendisine destek vermeye çağıran CHP aklının, cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde de benzer bir propagandayı yürütmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
Ortadoğu’da IŞİD’in hamiliğine soyunan “radikal islam”a karşı “ılımlı islam” profili sunan bir adayı desteklememiz gerektiği, aksi halde bizi nasıl bir felaketin beklediği, bin bir dereden su getirilerek anlatılacaktır.
CHP Yeni Rejimdeki Rolünü Açığa Vuruyor
Karşımıza çıkarılan bu tablo, benzerine ancak İran İslam Cumhuriyeti’nde rastlayabileceğimiz bir siyasal rejimi çağrıştırmaktadır. Rejim için makul kabul edilebilecek radikal ve ılımlı adaylar yarışırken, rejimi ve sistemi sorgulayan adaylar “oyun dışında” bırakılmakta ve “aşırı” kabul edilmektedir. Türkiye’deki burjuva siyaset sahnesi AKP’nin oyun kuruculuğunda topyekûn sağa kaymıştır.
Yeni rejimin ılımlısı rolü ile hem küresel ve yerel sermayenin hem de halkın desteğini almanın hesabını yapan CHP, en az AKP kadar bu rejimin sigortası haline gelmiştir. Bu gelişme yeni değil; ancak şimdi her zamankinden daha görünür hale gelmiştir.
Kılıçdaroğlu, Gülen, Bahçeli koalisyonun sosyalist cenahta hiçbir karşılık bulmayacağı açıktır. Dahası, siyasal islamın ılımlı versiyonunu kapsamaya dönük İhsanoğlu hamlesi, CHP içerisinde de gerilimi ciddi düzeyde artıracaktır.
Burjuva siyaset ile demokratik halkçı bir siyaset arasında yalpalayan milletvekilleri, yerlerinin CHP olamayacağını artık görmeli ve bir an önce istifa etmelidir. Aksi halde parti içerisinde zaman zaman “aykırı” sesler yükseltenlerin, Gezi isyanında sokaklara dökülen memnuniyetsizlere, CHP’yi geçer akçe olarak gösterebilmek için görevlendirilmiş birer memur oldukları geniş halk yığınları karşısında tescillenmiş olacaktır.
CHP tabanında “ehveni şer” anlayışıyla konumlanmaya devam eden ve büyük çoğunluğu Alevi olan demokratların da artık CHP’de durmasının izah edilebilir bir yönü olmadığını kavramaları gerekmektedir. CHP artık, sadece kapitalizmle derdi olmaması bakımından değil siyasal İslam rejimi ile de derdi olmaması bakımından AKP ile özdeş hale gelmiştir.
Demokratik Halkçı Seçeneği Yükseltme Zamanı
Ne radikali ne ılımlısıyla, siyasal İslamcılar yaşadığımız coğrafyadaki emekçilerin ve ezilenlerin iradesini temsil edemez.
Sosyalistler, demokratlar, Kürtler, Aleviler, kadınlar, LGBTİ’ler, ekolojistler, anti –kapitalist Müslümanlar; bir bütün olarak Gezi günleri boyunca, sermayenin sınır tanımayan tahakküm arayışına ve siyasal İslam rejiminin sosyal yaşantıyı hızla değiştiren despotik karakterine isyan edenler kendi alternatifini yaratmak zorundadır.
HDP’ye ve HDP dışındaki tüm sosyalistlere düşen görev, cumhurbaşkanlığı seçimleri ekseninde ortak hareket etmek ve demokratik halkçı bir seçeneği beraber inşa etmenin yolunu açacak en geniş birlikteliği tesis etmek olacaktır.
Tüm sosyalistlerin onayını alan ve ancak onların ötesinde, tüm demokratların gönül rahatlığıyla destekleyebileceği birleştirici bir aday, bu süreç içerisinde ortaklaşacak öznelerin tümünün iradesi ile belirlenmelidir. Birbirine aday dayatma kolaycılığı içerisine giren ya da o veya bu gerekçeyle yan yana gelmekten imtina eden, bu görevi öteleyen herhangi bir sosyalist/devrimci özne, Gezi’nin mirasına da bir mirasyedi gibi yaklaşıyor demektir.
CHP’nin rejimle barışık karakterinin alenen deşifre olduğu bu ortamda, en güçlü seçim çalışmasının örülmesi hayatidir. Bugüne dek AKP umacısıyla korkutularak CHP tarafından rehin alınan aydınlanmacı, demokrat insanlar için bir çekim merkezi olma şansı ilk kez bu kadar güçlü olarak belirmiştir.
Cumhurbaşkanlığı seçimi, sosyalistler için, mevcudu korumakla yetineceğimiz bir formalite değil, devrimci halkçı seçeneği potansiyel gücüne kavuşturma imkânı ile yüz yüze olduğumuz bir fırsat olarak görülmelidir.
Devrimci siyasetin; özgürlük ve adalet arayan Gezi kitlesinin kitleselliği ve dinamizmi ile buluşarak beslenmesi de, ideolojik bulanıklıkla malul Gezi kitlesinin devrimcileşmesi de önümüzdeki fırsatın değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ile yakından ilişkilidir.