Gezi İsyanı sırasında telefonuyla eylemleri kaydederken polisin attığı gaz fişeğiyle gözünü kaybeden Okan Özçelik, o anın görüntüsünü de kaydetti. Ancak polis hakkında işlem yapılmıyor.
Radikal’den İsmail Saymaz’ın haberine göre; İstanbul ’da Gezi Parkı gösterilerinde gaz fişeği ile gözünü kaybeden Okan Özçelik, fişeği atan polis memurunu görüntülemeyi başardı. 1 Haziran’daki gösteriler sırasında cep telefonuyla görüntü aldığı sırada vurulan Özçelik, gaz fişeği atıldığı sırada kayıttaydı. 15 metreden nişan alıp ateş eden polis memuru için, İstanbul Emniyet Müdürlüğü “Biz kendisini gözaltına almamışız, kusurlu değiliz’’ savunması yaptı. Yüzde 90 görme yetisini kaybeden Özçelik tazminat davası açtı. İçişleri Bakanlığı ise mahkemeye yaptığı savunmada Özçelik için, ‘‘Zararı belli değildir, zarara neden olan olayın idarenin eyleminden kaynaklandığına dair bir belge ve bilgi bulunmamaktadır. Davacı taraf sadece soyut iddialar ileri sürmektedir” diyerek görüntü kaydını yok saydı.
Bir ihracat şirketinde çalışan 32 yaşındaki Okan Özçelik 1 Haziran 2013’te gösterilerin devam ettiği Gezi Parkı’na geldi. Parkın polisler tarafından boşaltıldığı saatlerde, 16.00 sularında içeriye giren Özçelik, Mete Caddesi’ne bakan kısma yöneldi ve elindeki cep telefonuyla o dakikaları kaydetmeye başladı. Cep telefonu görüntülerine göre şunlar yaşandı: 30 kadar polis geri çekilirken, bir grup gösterici polisi protesto ediyor, birkaçı taş atıyordu. Özçelik bir yandan olan biteni kaydediyor, bir yandan göstericilere “Atma, atma!” diye sesleniyordu. Bu sırada, çekilen Çevik Kuvvet grubundaki kasklı bir polis, cep telefonunun kadrajına girdi. Yasaya göre 45 derece eğimle havaya ateş etmesi gereken polis biber gazı tüfeğiyle 15 metre uzaklıkta çekim yapan Özçelik’i hedef aldı. Sol gözüne kapsül isabet eden Özçelik, yere düştü. Ancak bu sırada kendi failini ve vurulduğu anı kaydeden Özçelik, bir süre sonra kalkıp koşmaya başladı. Kaydın son anlarında, Özçelik, “Ambulans” diye bağırıyordu.
Özçelik önce parkta gönüllü doktorlarca kurulan revire, ardından Cerrahpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırıldı ve 28 Haziran’da İstanbul Retina Enstitüsü’nde ameliyat edildi. Göze yönelik darbenin retinayı besleyen hücreleri yok ettiği, hücrelerin yenilenmesinin mümkün olmadığı ve yüzde 90 oranında görme kaybı oluştuğu ifade edildi. Özçelik daha sonra Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nda (TİHV) tedavi gördü. TİHV raporunda, Özçelik’e travma sonrası stres bozukluğu tanısı kondu ve “göz yaşartıcı kimyasalların solunum ve kardiovasküler sistem üzerinde yarattığı olumsuz etkilerin kişiler üzerinde ruhsal olarak ölüm korkusuna neden olduğu” ifade edildi.
‘Gözaltı yok, sorumlu değiliz’
Özçelik, suç duyurusunda bulundu. Delil olarak, kendi çektiği görüntüleri ekledi. Fakat bu şikâyet, İstanbul’da Gezi Parkı gösterileri kapsamında meydana gelen diğer polis şiddeti vakaları gibi tek bir dosyada birleştirildiğinden, ilerleme kaydedilemedi.
Özçelik de İstanbul Valiliği ve İçişleri Bakanlığı aleyhine İstanbul 9. İdare Mahkemesi’nde tazminat davası açtı. İstanbul Valiliği adına Vali Yardımcısı Aziz Mercan’ın 2 Kasım 2013’te mahkemeye gönderdiği savunmada, 1 Haziran’da 106 kişinin gözaltına alındığı, listede Özçelik’in adının bulunmadığı kaydedilerek, “Arşiv kayıtlarımızda Okan Özçelik isimli şahıs (hakkında) gözaltına alma veya herhangi bir işlem yapılmamıştır” denildi. Valilik, gözaltı kayıtlarında Özçelik yer almadığı için kendilerine atfedilebilecek bir hizmet kusurunun bulunmadığını savundu. Yargılama giderlerinin de Özçelik tarafından ödenmesi istendi.
İçişleri: Ne zararı!
İçişleri Bakanlığı’ndan gönderilen 3 Ekim 2013 tarihli yanıtta ise “Zarara neden olan olayın idarenin eyleminden kaynaklandığına dair bir belge ve bilgi bulunmamaktadır. Davacı taraf sadece soyut iddialar ileri sürmekte, zarar ile idarenin eylemi arasında nasıl bir illiyet olduğunu ortaya koyamamaktadır” denildi. Savunmada, bir gözü yüzde 90 oranında körelen Özçelik için, “Davacının zararları belli değildir” ifadesi kullanıldı. Polisin ‘kanunsuz, başkalarına ve ülke bütünlüğüne zarar verici, şiddet olaylarını barındırıcı gösteriye müdahale etmekle yükümlü olduğu’ savunulan yazıda, şöyle denildi:
“Somut olayda, kanunsuz hale dönüşen, göstericiler ve diğer kişiler açısından tehlike arz edebilecek bir toplumsal olaya polis tarafından yapılan müdahalede hukuka aykırılık bulunmamaktadır. İdare, hukuk devleti sınırla rı içinde kalmak kaydıyla yapması gerekeni yapmıştır.”
9. İdare Mahkemesi’nde başlayan dava halen İstanbul 4. İdare Mahkemesi’nde devam ediyor.
İçişleri raporuna göre Gezi’de polis şiddeti yoktu
İçişleri Bakanlığı’na bağlı müfettişlerin Gezi Parkı gösterileri sırasında meydana gelen polis şiddetine ilişkin İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu ve eski İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın ile polis şeflerini suçsuz buldukları ortaya çıkmıştı. Radikal’in dün manşetine taşıdığı raporda, Gezi Parkı gösterilerinin ‘yanlış anlama’ sonucu çıktığı iddia edilirken olayların büyümesinin sorumlusu olarak, çadırları yakan zabıtalar işaret edildi. Polisin ‘münferiden’ biber gazı ve su kullanımına ‘tevessül ettiği’ ve hatta bunların yetersiz kaldığı ileri sürüldü. Rapordan bir bölüm: “Amaç Gezi Parkı’nı çalışma süresince tahliye etmek iken arbede esnasında bazı belediye zabıta görevlilerinin işgalcilere ait çadırları yakmaları ve keyfiyetin de sosyal medya ve görsel basında yer alması üzerine bölgeye çevreci hassasiyeti yüksek insanların akın etmeye başladığı, marjinal grupların da sahne almasıyla olayların polise ve siyasiotoriyete karşı eyleme, ardından vandalizme dönüştüğü, hatta Başbakanlık Ofisi’nin de hedef alındığı…”