Ege Üniversitesi’ne yeni gelmiştim, hazırlık okuyordum. Kasım ayındaydık, bir gün sınıfa bir kadın girdi. Elinde 6 Kasım’la ilgili bildiriler vardı, bir şeyler anlattı. Sınıfta pek dinleyen olmadı onu, bildirilerden uçak yapıyorlardı bir yandan da müzik dinliyorlardı. Bir tek Fulya okumuştu o bildiriyi, hatta 525′e bindiğimiz vakit montunun cebine sıkıştırmış olduğunu fark etmiştim. Ben o gün hazırlık okumaktan vazgeçip, yeniden insanlardan kaçmaya başlamıştım.
Ders arası aşağıya indiğimiz vakit o kadınla karşılaşmıştık. Köşedeydi, merdivenlerin üstüne oturmuş etrafa bakınıyordu. Hem anlattıkları bizi çarpmıştı hem de nedendir bilmem tanışmak istiyordum onunla. Hem Genç Sen’le ilgili sormak istediğim birkaç şey vardı, o soruları tanışmamızın bahanesi yapabilirdim. Gittik yanına, tanıştık… Gözlerimizin içine bakarak konuşan kadının adı Kader’di. Gözümün içine bakarak konuşan pek insan yoktu hayatımda hala öyle galiba. Kimse kimseyi dinlemiyor, kimse kimsenin gözünün içine bakamıyor. Kader bakmıştı, ders arasına sıkıştırdığım tüm soruları cevaplamıştı. Saçma sapan şeyler sormuş olabilirim tam hatırlamıyorum ama dinlemişti. Ve ben ondan etkilenmiştim.
Sonra, 6 Kasım’da Bornova Metro önünde YÖK protestosu için toplanılacağını duymuştum. Katıldığım ilk YÖK eylemi olmuştu o. Akşamdı, metronun bir köşesinde durmuş toplanma saatini bekliyordum. Kimseyi tanımıyordum, arkadan yürürüm diyordum kendi kendime. Kader beni görmüş, yanıma geldi birden. Gülümseyerek eyleme mi geldin dedi. Evet dedim, nasıl sevindiğini hiç unutmam. Hemen arkadaşlarına ”Biliyor musunuz Duygu benden bildiri almıştı. Konuşmuştuk bi kere, çıkıp eyleme gelmiş..” gibisinden bir şeyler demişti, tam hatırlamıyorum o cümleleri. Ama etrafım birden tatlı bi kalabalıkla çevrildi, galiba 10-12 kişiyle el sıkışıp merhabalaştık. Yürümüştük beraber, sonra birkaç kez çay içmiştik okulda karşılaştığımız vakitler.
İzmir’de tanıştığım ilk kişiydi Kader, yaşamıma inceden çarpan ilk kadındı. Her şeye rağmen umutla mücadele eden, içten gülümseyebilen biriydi. İtiraf etmek gerekirse onu tanıdıkça kendi kendime kızıp, zorluk diye adlandırdığım şeylere bakıp utanmıştım. Hikayesini anlatırken gülümseyebilen bir kadınla tanıştım dediğim vakitler ”KESİN ÖRGÜTLEMEYE ÇALIŞIYOR ONDANDIR..” diyenler olmuştu. O işler öyle değil işte…
Ankara’ya Hopa Davasına gitmiş. Ona Hopa’dan dolayı tutuklu olan arkadaşımdan bahsetmiştim. Unutmamış, mesaj attı gecenin köründe “Müjdemi isterim, tüm dostlar serbest” diye. Balık olup uçmuştum o habere! Unutmamış, dinlemiş beni ve haber vermiş işte diyerek sevinmiştim.. Kader işte o an beni yaşama örgütlemişti, insanlara örgütlemişti, umuda sonra… Samimiyet denen şey hala yaşıyormuş, Kader karşımda duruyordu işte! Masallara inandığımı söylemiştim, Küçük Kara Balık’tan bahsetmiştim, dünyanın tüm renklerini boya kalemi yapmak istediğimi sonra.. Bunları anlattığım insanlar pek oralı olmazdı ama Kader dinlemişti beni. Masallara inanma, gerçekçi ol diyenlerden olmamıştı. Ona Küçük Kara Balık hediye edecek vaktim olsun isterdim, olmadı. Okulda karşılaşmadık bir daha hiç. Ben ona masal kitabı veremedim ama o bana kendi masalını anlattı. Kader’in hikayesine dokunun, ortağı olun. Yoksa bu dünya iyileşmez bilirim.
Okuldayım, koridorun her yanı “GÖRDÜĞÜN SENSİN” afişleriyle doldurulmuş. 6 Kasım’da ‘devletimiz’(!) yine çok iyi bildiği işi yapmış; katletmiş.. Yine gülümseyen bir fotoğraf.. Fotoğrafa baktım ama tanıyamadım Kader’i. Asansördeki resmi yumruk haline getirilip yere atılmıştı. Aldım yerine yapıştırdım, sonra tekrar bindiğim vakit bir elin o fotoğrafa iliştiğini gördüm ve ”aaaa yine mi bant sökülmüş” dedim sinsice. Mecburiyetten galiba yapıştırmak zorunda kaldı bandı çocuk. Neden gördüğünün sen olduğundan kaçıyorsun, neden yüzleşmiyorsun kendinle diyemedim ona.
Akşam Kader için Alsancak’ta okunan basın açıklamasını dinleyince hatırladım her şeyi. Tuhaf bir şeyler hissettim, adlandıramıyorum ne olduğunu. Zaten anlatamam ki. Bana değen kadını almışlardı aramızdan. 6 Kasım’da birlikte yürüdüğüm insan bir başka 6 Kasım’da vurulmuştu, hem de yaşamın yeniden örülmeye başladığı bir noktada.. O kısacak zamanda bana inceden dokunan kadın kim bilir başkalarını nasıl sarmalamıştır… Paramaz Kızılbaş’ın Peter Pan olduğu coğrafyaya Kader Ortakaya Küçük Kara Balık olmuştu. Benim için hep öyle kalacak… Çevresinin tüm baskısına rağmen yaşadığı derenin sonunu, denizi bulmak için yola çıkar Küçük Kara Balık. Bu dünyada başka türlü yaşam mümkün müdür onu bilmek istiyordur.
Kader’de Küçük Kara Balık olarak yaşayacak her yerde, gülüşü direnişin doğduğu her yanı aydınlatacak.
“Örgütsüz” bir kadına, bana değdiğin için güneşin bol olsun arkadaşım. Burası bizi katledenlerin ülkesi olmaya devam etmeyecek sana söz olsun, ölü doğan çocuklar olmayacağız hiç. Gördüğüm benim, anlatılan hikaye benim hikayem.. Gördüğün sensin, anlatılan hikaye senin hikayen… Bizim hikayemiz.
İçimizde ömrü hiç bitmeyecek olan insanlar tanıdık. İşte Kader benim içimde ömrü hiç bitmeyecek olanlardan biri. Hep öyle kalacak.
Duygu ZENGİN
Kaynak: www.yenikapitiyatrosu.com