Gezi İsyanı sırasında, Marmara Üniversitesi’nde öğrenciler arasında yaşanan olayları bahçeye çıkıp izleyen iki araştırma görevlisi, savunması bile alınmadan atılmak isteniyor
Taraf Gazetesi’nden Tuğba Tekerek’in haberine göre; Gezi İsyanı sırasında Marmara Üniversitesi’nde öğrenci grupları arasında çıkan olayları izleyen araştırma görevlileri hakkında, üniversite yönetimi tarafından soruşturma başlatıldı. Aylar süren soruşturma sonucunda araştırma görevlilerinden Dr. Tolga Şirin ve Eren Paydaş hakkında, bu konuda savunmaları bile alınmadan “Öğrencilerle görüştüler” diye kamu görevinden atılma cezası isteniyor.
Polisin yanından izlediler
Soruşturma dosyasındaki kamera kayıtlarına göre, öğrenci grupları 31 Mayıs’ta yerleşkenin orta bahçesinin iki yanında toplandı, çevik kuvvet polisi ise iki grubun arasına dizildi. Hukuk Fakültesi’nden araştırma görevlileri Dr. Tolga Şirin, Eren Paydaş, Hülya Dinçer, Oğuz Dorken de bahçeye inip çevik kuvvetin hemen yanında, iki öğrenci grubuyla aralarında metrelerce mesafe olacak şekilde olayları izlediler. Bu sürede öğrenci grupları arasında herhangi bir fiziksel temas yaşanmadı. Araştırma görevlileri 10 dakika bahçede kalıp çıktılar, bu arada Tolga Şirin cep telefonuyla 20 saniyelik video kaydı aldı.
Okulda bile değildi
Daha sonra bir grup öğrencinin “taş, sopa, şişe ve kemerle saldırdılar” iddiası üzerine beş araştırma görevlisi hakkında soruşturma açıldı. Soruşturma açılanlar arasında o gün okulda bulunmayan, Dr. Ceren Akçabay da vardı. Akçabay’ın diğer araştırma görevlileriyle ortak özelliği ise Eğitim-Sen üyesi olmaktı. Ayrıca, soruşturma sürecinde bir özel güvenlik görevlisi, araştırma görevlilerinin öğrencilere saldıran grupta yer aldığını söyledi. Ama daha sonra savcılıktaki ifadesinde “görgüye dayalı bir tanıklığı olmadığını, bu ifadelerin önincelemeci tarafından yazıldığını” ileri sürdü.
Rektörlüğün 11 Şubat’ta YÖK’e sevkettiği dosyada diğer üç araştırma görevlisi hakkında cezaya gerek olmadığına karar verilirken, Tolga Şirin ve Eren Paydaş için kamu görevinden çıkarılma cezası istendi. YÖK, 22 Mayıs’ta görüşeceği dosyada, cezayı onaylarsa, Şirin ve Paydaş devlet ve vakıf üniversitelerinde çalışamayacak, avukatlık yapamamaları da söz konusu olacak.
Mart ayında da Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ndeki araştırma görevlileri Dr. Figen Algül ve Can Özbaşaran’ın görevlerine, Gezi sırasında greve katıldıkları gerekçesiyle son verilmişti.
Gerekçe: Öğrencilerle görüşmek
Araştırma görevlileri Dr. Tolga Şirin ile Eren Paydaş’ın için istenen kamu görevinden çıkarılmaları cezasına gerekçe olarak “olaylar yatıştıktan sonra öğrencilerle görüşmek” ve “olayları cep telefonuyla kaydetmek” gösterildi. Üniversite yönetimine göre bu kişiler “öğrenci ve üniversite mensuplarını eğitimi sekteye uğratacak bir disiplinsizliğe tahrik ve teşvik etmişlerdi.” Soruşturma sürecinde araştırma görevlileri, öğrencilere saldırdıkları iddiasını kamera kayıtlarıyla çürütmüş, öğrencilerle görüşmelerine ilişkin bir soru ise kendilerine yöneltilmemişti.
Tolga Şirin: Bu bir lekeleme harekatı
Soruşturma sürecinde, bu ülkede araştırma görevlilerinin, sosyal veya hukuksal güvencelerinin ne kadar zayıf olduğunu hissettim. Başınıza, her an her şey gelebilir. Bir mesleği, hakkını vererek icra etmeye çalışıyorsunuz. Fakat yıllarınız ve emeğiniz, ipe sapa gelmez bir iddiayla kolaylıkla çöpe atılmaya çalışılıyor. Yalan tanıklıklarla, komplo üreterek ¨Taş, sopa, kemerle saldırmışsın¨ diye soruşturma açılıyor, bir lekeleme harekâtı gerçekleştiriliyor. Bu tutmayınca “Ama solcularla görüşmüşsün” denerek ceza isteniyor. O gün herhangi bir öğrenci grubuyla görüşmedik, görüşüp görüşmediğimizi sormaya bile tenezzül etmediler. Ayrıca görüşsek ne olur?
Eren Paydaş: ‘Uslu çocuklar olun’
Ortada belki kişisel bir mağduriyet öyküsü var ama daha önemlisi, ülkede yeni makbul akademisyen tanımına uymadığı düşünülen herkesin tehdit altında olduğunun ortaya çıkması. Başımıza gelenler, iktidarla bütünleşen ve keyfî yönetilen bir üniversite modelinin habercisi. Üniversiteler, meslek ve statü dağıtan kurumlar olarak lise mantığıyla yönetilen yerler haline geliyor. Akademisyenden beklenen, derslerini anlatıp sınav kağıtlarını okuması, onun dışındaki her şeye gözlerini kapatması. Üniversitenin, kendi akademisyeninin, sıradan bir politik gerginliğe tanıklık etmesine dahi tahammülü yok. Bu olayla verilmeye çalışılan mesaj açık: Uslu çocuklar olun, üç maymunu oynayın.