BDP’nin iktidarda olduğu belediyelerde oy kaybetmesi, iktidarda olmadığı yerlerde girdiği mücadelelerde ise ancak bir kaç puanlık ilerlemeler göstermesi ve AKP’ye oy kaybettirememesinin öznel nedenlerinin de değerlendirilmesi gerekiyor
2014 Yerel Seçimleri’ne Kürdistan’da da oy hırsızlığı damgasını vurdu. Bölge’nin birçok merkezinde yapılan büyük çaplı sahtekarlıkların gölgesini taşısa da sonuçlar, BDP sözcülerinin ilk açıklamalarıyla çelişen bazı gerçeklerin tartışılmasını gerektiriyor.
Bu tartışmaya girmeden önce, BDP’den daha mütevazı olan kendi beklentilerimin de gerçekleşmediğini söylemem gerekiyor.
Seçim sürecinde elde ettiğim izlenimler, AKP örgütünün bölgenin birçok ilinde Fethullah Gülen cemaatinin omuzlarında yükselmesi nedeniyle ciddi bir kan kaybına uğrayacağı, Roboski kırılmasının sonrasında tabela partisine dönüşme yoluna gireceği yönündeydi. Her iki etken de AKP oyları üzerinde etkili olmadı. Türkiye’nin aksine Kürdistan’da seçimler, “genel seçim” havasında değil, “yerel seçim” havasında yaşandı ve AKP BDP’nin iktidarda olduğu yerel yönetimlerin önemli bir bölümünde oy kaybetmedi, oy kazandı. Dolayısıyla AKP, Kürt sorununda “düzenin çözüm partisi” görünümünü korudu.
BDP’nin AKP’nin elindeki altı Kürt ilinin (Mardin, Bingöl, Muş, Ağrı, Bitlis, Urfa) ciddi bir bölümünü geri alarak “alan kontrolünde” niteliksel bir sıçrama gerçekleştireceğini düşünüyordum. Ancak bu amaç da gerçekleşmedi. Bingöl’de BDP ciddi bir başarısızlığa uğradı. BDP Muş’ta oylarını ancak %4 artırabildi, AKP ise %2 oy kaybetti. BDP Bitlis’i aldı ama Tatvan’ı verdi. Urfa’da BDP oyları (Belediye Meclisi bazında) %19′dan %27′ye ancak %25 artış gösterdi, bu oyların 2 puanı da CHP’den geldi. Bitlis’teki başarı ise Tatvan’ın kaybı ile birlikte değerlendirildiğinde gerçekte büyük bir başarısızlığı örtüyor. Ağrı’da 2009′da seçimi hile ile kazanan AKP bu kez başarılı olamadı ve %1,5 farkla kazandığı seçimi, %1 farkla kaybetti. Mardin ise Büyükşehir’e dönüştüğünde zaten kazanılmıştı.
Benim seçim sonuçlarıyla yanlışlanan beklentilerimin yanında, beklediğim ve bu tabloya eklenmesi gereken kötü sonuçlar da var.
Ağır bir deprem felaketi yaşayan ve AKP hükümeti tarafından ortada bırakılan Van ve Dersim dışında, Başta Diyarbakır Büyük Şehir ve Hakkari olmak üzere BDP’nin elindeki belediyelerin büyük bir bölümünde oy kayıpları yaşanırken, geri kalanlarında oy artışı sağlanamadı.
BDP’nin AKP’nin oy tabanını parçalamasını beklediği Hüda Par, AKP’den daha çok BDP tabanından oy alarak Kürdistani siyaset tabanının İslamcı Kürt Partisi olma yoluna girdi.
Buraya ancak bu kadarını sığdırabildiğim olumsuz sonuçlar, KCK operasyonları, köylerin de seçime dahil olması gibi bazı nesnel nedenlerle açıklanabilir, ancak BDP’nin iktidarda olduğu belediyelerde oy kaybetmesi, iktidarda olmadığı yerlerde girdiği mücadelelerde ise ancak bir kaç puanlık ilerlemeler göstermesi ve AKP’ye oy kaybettirememesinin öznel nedenlerinin de değerlendirilmesi gerekiyor.
BDP’li belediyelerin yaklaşık üç dönemdir iktidarda olduğu Kürt illerinde “iktidar yıpranmasına” uğradığını kabul etmek gerekiyor. Bölgede yaşayan herkesin bildiği gibi BDP Belediyeler, “belediyecilik” uygulamaları bakımından AKP’li veya CHP’li belediyelerden ancak nisbi farklılıklar gösteriyordu. Neoliberal “hizmet belediyeciliği”nin başarısız uygulamaları, BDP belediyelerinin yıpranmasındaki önemli bir unsuru oluşturdu. BDP’li belediyelerin, tıpkı diğer belediyeler gibi “taşeron” sistemine dayanan hizmet üretimi, sınıfsal eşitsizlikleri derinleştiren imar politikaları ile halkın aşağıdan yukarı örgütlenmelerinin önünü açmayan, bürokratik, seçkinci ve sermayeyi himaye eden yaklaşımlarıyla özellikle yoksul halkta belirli bir yabancılaşma yarattıkları bir gerçek olarak önümüzde duruyor.
Barış ve Demokratik Çözüm Süreci’nde AKP ile ancak düşük düzeyli bir çatışma içine girilmesi, AKP’nin bölgedeki bağımlılaştırma politikalarını fazla bir engelle karşılaşmadan geliştirebilmesine neden olmaktadır.
Dolayısıyla “Demokratik Özerkliğimizi İnşaa Edelim” sloganıyla girilen yerel seçimlerde alınan belediyelerde aynı çizginin devam ettirilmesi halinde, BDP’nin şu anda ele geçirdiği belediyelerde de benzer bir yıpranmanın yaşanması kaçınılmaz hale gelecektir. “Demokratik Özerkliğin İnşaası” hedefine, yeni, halkçı ve eşitlikçi politikalarla güçlü bir kitle mobilizasyonuna dayalı olarak yönelinmediği takdirde, daha önceki sözde “Demokratik Özerklik” ilanlarında olduğu gibi başarısızlık kaçınılmaz olacaktır.
Özellikle kırsal ve kentsel yoksulluğa karşı mücadelenin sol politikalarla geliştirilmemesi halinde AKP’nin bağımlılaştırma politikalarına karşı gerçek alternatifler oluşturulamayacak ve Demokratik Çözüm Süreci’nin AKP tarafından bir siyasi tasfiye süreci olarak geliştirilmesine karşı güçlü bir baraj kurulamayacaktır.
Bu yazı sendika.org sitesinden alınmıştır.