30 Mart seçimleri AKP’nin zayıflamasıyla güçlenecek olanın CHP değil, MHP olacağını gösterdi. Öyleyse artık CHP de bir karar vermek zorunda
2011 seçimlerinde MHP ’nin önde gelen isimlerine, daha sonra da Deniz Baykal’a yapılan operasyon sonuç vermiş, kayıtları ortaya dökülenler istifa etmek zorunda kalmışlardı. “Siyasi etik” diye bir şeyden az çok nasibini alanların yapacağı buydu. 17 Aralık’ta başlayan yolsuzluk ve rüşvet operasyonu AKP hükümetince “komplo”, “darbe” ilan edilerek engellenince devreye giren “tapeler” bu defa aynı türden bir çorabın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının başına örülmekte olduğunu gösterdi. Ancak AKP’liler “siyasi etik” falan dinlemediler. “İstiklal Savaşı” ilan ederek polisi, savcıları, hakimleri darmaduman ettiler. Erdoğan ve arkadaşlarının, iktidarı kaybettikleri anda bir daha geri dönmeleri mümkün olmayabilirdi ve işin sonunda mahkeme ile hapishane de olabilirdi. Dolayısıyla daha 30 Mart’tan üç ay önce, Aralık ayında ne yerel seçim kaldı ne de bu seçimle bağlantılı sorunlar. Türkiye hızla AKP iktidarıyla bir tür hesaplaşmanın içine sürüklendi ama gerçekte buna hazır değildi.
‘Erdoğan’ı bitirme oyunu’
30 Mart’ı bir yerel seçim olmaktan çıkarıp “Erdoğan’ı bitirme oyunu” haline dönüştüren The Cemaat -ve herhalde onunla işbirliği yapan güçler- tapelere abanarak, AKP’nin ülkeyi nasıl yönettiğini, kimlerle, neyi, nasıl yaptığını ortaya koydu. Bu vesileyle başka hiçbir şekilde öğrenemeyeceğimiz şeyler öğrendik ama bunlar Erdoğan’ın “en iyi savunma, saldırıdır” taktiği karşısında beklendiği kadar etkili olmadı. Erdoğan, AKP cephesini toparladı ve ayakta kalmasını sağladı. Sonuçta, daha cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri gibi raundları olan bu oyunun ilk raundunu kazandı. Yüzde 43,5 oy 2011 seçimlerine göre bir gerileme ve Çankaya’nın yolunu açtığı iddiası tartışmalı olsa da, 2 milyon 200 bin oy kaybetse de AKP hâlâ en yakın rakibinin 15 puan önünde.
“Erdoğan’ı bitirme oyunu”na büyük bir hevesle dahil olan CHP, bunca tapeyle ortaya dökülen rezilliğin bir karşılığı olacağını ve Erdoğan’ın gideceğini umuyordu. Hele de İstanbul ve Ankara kazanılırsa AKP’nin işi bitecekti. Böylece “merkez sağa açılım” politikası başlatan CHP, fiilen MHP ile de ittifak yaparak ve Cemaat’in sağladığı cephaneyle savaşa girdi ve kaybetti. Oylarını birkaç puan yükseltmesi bir başarı olarak görülemez. Daha da önemlisi bu CHP’nin AKP’yi yenilgiye uğratarak iktidardan uzaklaştıracağına artık kimse inanmaz.
Bu oyuna CHP gibi gözü kapalı dalmayan MHP ise daha sakin ve “sağduyuya seslenen” bir duruş sergiledi ve AKP’den kaçacak oyların ilk adresi olmayı hedefledi. Nitekim MHP’nin tam da AKP’den kaçan kadar -yaklaşık 2 milyon 200 bin- oy artışı sağlayarak hedefine ulaştığı söylenebilir. Oyunu en çok artıran parti olarak MHP, “AKP seçmenleri için ilk tercih” konumunu sağlamlaştırmaya ve CHP yerine “ana muhalefet” olmaya çalışacaktır.
Anahtar Kürtlerde
“Erdoğan’ı bitirme oyunu”na girmeyen, kendi programı ve hedefleri doğrultusunda işine bakan BDP-HDP oldu. Elbette dinlemelerde ortaya dökülen gerçekleri siyasi kampanyalarında kullandılar, teşhir ettiler ama her şeyi tapelerin üzerine kurmadılar. Bunda Erdoğan’ın tasfiyesi durumunda “çözüm süreci”nin ne olacağına ilişkin soru işaretlerinin ve Kürt sorununun barışçı yollardan çözümü için AKP’den başka partner bulamamalarının da payı vardı mutlaka. Sonuçta yaklaşık 3 milyon oy alırken, “demokratik özerklik” programına destek sağladılar ve AKP’ye gerçek bir alternatif olduğunda neler olabileceğini gösterdiler. Bu arada yeni kurulan HDP de girdiği ilk seçimde Batı’daki büyük kentlerde gelişebilecek bir potansiyele sahip olduğunu gösterdi.
30 Mart’ın ardından ve Ağustos’taki cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin tartışma aslında 12 yıllık AKP iktidarının yeniden yapılanması. Erdoğan aday olsa da olmasa da, bugüne kadarkinden farklı bir iktidar yapısı, bildiğimiz anlamdaki AKP’nin geride kalacağı, bir “post-AKP dönemi” başlayabilir; dolayısıyla muhalefetin de yeniden yapılanması şart.
İktidar kendini yeniden yapılandırırken en kritik sorun Kürtlerle kuracağı ilişki, yani iktidar anahtarı Kürtlerde. Kürtlerle anlaşmayan, ilişkilenmeyen artık Türkiye’yi yönetemez. MHP’nin Kürtlerle böyle bir ilişki kurması beklenemez. AKP ise bugüne kadar ne yaptıysa öyle yapmaya devam edecek gibi görünüyor; yani bir şey yapar gibi yapıp aslında yapmamak: İpe un sermek, mümkün olduğunca zamana yaymak ve sonuçta Kürt halkını en azına razı etmek.
30 Mart seçimleri AKP’nin zayıflamasıyla güçlenecek olanın CHP değil, MHP olacağını gösterdi. Öyleyse artık CHP de bir karar vermek zorunda: Ya böyle yüzde 20-25’lik bir oy dilimiyle idare edip AKP’nin her defasında iktidar olmasına yol verecek, belki bu arada MHP’nin de arkasında kalacak ya da Kürtlerle ilişki kuracak, sorunun demokratik çözümünü savunacak ve böylece ulusalcı kesimle başı belaya girerek parçalanacak ve aslında önünde yeni ufuklar açılacak, iktidar olanağına kavuşacak…
BDP-HDP hattı da bir karar vermek zorunda: Ya AKP ile yürüyecekler ve bugüne kadar olduğu gibi birkaç gram şeker için birkaç kilo keçiboynuzu yemeye razı olacaklar ya da demokratik ve özgürlükçü bir anlayışla Türkiye’yi yeniden kurmaya talip olarak büyümeye, yeni müttefikler bulmaya uğraşıp onlarla birlikte yürümeye çalışacaklar.
Geziciler neredeyse
Rıza ve ikna yöntemleriyle yola çıkıp baskı, korku ve tehdit yöntemleriyle hegemonya kurma noktasına gelen, “twitter-mivitter dinlemeyen” bir Erdoğan’la Türkiye’nin uzun süre gitmesi düşünülemez. Yurtdışındaki Cemaat okullarının kapatılması için harekete geçilmesi ve Suriye’de kimyasal silah kullanımının arkasında Erdoğan olduğunun basına yansıması, 17 Aralık’ta başlayan çatışmanın tırmanarak süreceğini gösteriyor. Cemaat-AKP savaşında ortaya dökülenler, İslamcı yükselişin de sonu anlamına geliyor. Ama iktidar olmayı hedeflemeyen ve buna uygun ittifaklar kurmayan, kendini yeniden örgütlemeyen bir muhalefet oldukça, AKP iktidarı yeni biçimler ve liderlikler altında sürer.
Tam bu noktada AKP’ye en ağır yenilgisini tattıran Gezi isyancılarının nerelere, hangi partilere, örgütlere dağıldığına bakmak gerekir. BDP ve HDP’den solun farklı örgütlenmelerine, Oy ve Ötesi inisiyatifinden Occupy CHP ve CHP içindeki sola kadar geniş bir alana yayılmış bu potansiyelin dağınık, parçalanmış bir halde olduğu kabul edilmeli. Oysa tam da bu güçler AKP’yi iktidardan indirecek, demokratik-özgürlükçü yeni bir dönem başlatabilecek siyasi yeteneğe ve toplumsal niteliğe sahip. Öncelikle birleşik, demokratik ve özgürlükçü bir muhalefet hareketi olarak buluşabilirlerse Türkiye’yi yeniden inşa edecek bir siyasi blok ve bir iktidar gücü haline gelmeleri için uzun zaman geçmesi gerekmeyebilir.
Bütün partilerin, örgütlerin ‘Gezicileri’, birleşiniz!