Geçen hafta Mardin Artuklu Üniversitesi’nde yapılması planlanan bir yüksek lisans dersi Hüda-Par ile yakınlığı bilinen İlke Haber Ajansı, Mardin Dost Haber ve Doğru Haber adlı haber sitelerindeki tehditler sonucunda iptal edildi. Mimarlık Fakültesi’nde verilen dersin konusu “Queer ve Mimarlık”, konukları da KAOS GL derneği kurucularından Ali Erol ve danışma kurulu üyelerinden Selçuk Candansayar olacaktı. Etkinlikten bir gün önce sözü geçen haber sitelerinde nefret ve linç kokan tehditlerle yazılar yayımlanması; öğretim üyesi ve konukların hedef gösterilmesi; tüm müslümanların sapıklığa karşı tepki vermeye çağrılmasıyla birlikte Mardin Artuklu Üniversitesi yönetimi ‘dini değerlerin zarar göreceğini’ gerekçe göstererek, dersi iptal etti. Üniversite yönetimi; demokrasi ve özgürlük kültürü yerine milliyetçilik, cinsiyetçilik ve homofobiyi zemin olarak seçmiştir. Bu yüzden; öğrenciler, öğretim görevlileri, personelle birlikte üniversitede toplumsallığı yaratanların kararları yerine; dışarıdan gelen ‘hassasiyet dolu’ tehditler etkili olmaktadır.
Devlet mekanizmasının bizlere yüklediği toplumsal hassasiyetler, değerler, kırmızı çizgiler her zaman demokratikleşmenin kurban edilmesine neden olmaktadır. İfade özgürlüğü, akademik özgürlükler hatta yaşam hakkımız bir takım hassasiyetlerden dolayı ihlal ediliyor. Bizler eğer bütün bu sınırları kaldırabilirsek yeni bir yaşamı kurmaya başlayacağız. Yoksa içine sıkıştırıldığımız karabasanda daha fazla boğulmaya; boğuldukça başkalarını da yanımıza çekmeye devam ederiz.
Mardin’de Kutlu Doğum Haftası’na gösterdikleri hassasiyet sonucu üniversitedeki ifade özgürlüğünü engelleyenleri aslında yakından tanıyoruz. Kürdistan sokaklarında 90’larda sürdürülen vahşetin failleri, Rojava’da El-Kaide’ye bağlı çetelerin destekçileri, Batman’da Özcan Temel’in katilleri olarak tanıdık onları. İktidarcı zihniyetle yorumladıkları dinle insanları katletmelerine defalarca tanık olduk. Farklılıklara açtıkları savaşla toplumun bütün renklerini soldurmayı, bütün seslerini susturmayı hedeflediklerinin farkındayız. Bu yüzden yürüttükleri kirli ve kanlı siyasete karşı Kürt Özgürlük Hareketi’nin demokrasi bilinci geliştirilmek zorundadır. Ancak demokratik bir toplumda; herkes kendisini rahatça ifade eder; tüm kimlikler hiçbir ayrımcılığa maruz kalmadan var olabilir. Şu an yaygın şekilde toplumda şişirilen Kürt, Ermeni ya da Türk olmayan tüm halkalara dönük ayrımcılık, kadınlara, eşcinsellere, translara uygulanan eril saldırı, Sünni Müslüman olamayan herkese dönük linç kampanyası ile demokrasinin uzlaşır yanının olmadığı ortadadır. Hiyerarşik düzende aşağıda birileri kalmaya devam ettiği sürece demokrasi gerçekleşmeyecektir. Eğer bu hegamonik düzeni parçalamak istiyorsak bir demokratik alternatif yaratmalıyız. Ancak alternatif düzeni yaratabilecek demokratik güçlerinin de bütün fobilerden sıyrılması gerekmez mi? Sol ve sosyalist olarak kendilerini tanımlayan kesimlerin İslamfobisi ve Kürtfobisinden arınmaları; diğer taraftan demokratik Müslüman olarak kendilerini tanımlayanların iktidarcı anlayıştan kurtulmaları ile toplumsallık sağlanabilir. Kısacası mevcut toplumun hassasiyetlerini bir kenara bırakıp; demokratik toplum için mücadele etmeliyiz.
Mardin’de iptal edilen/ettirilen dersin konuklarından Selçuk Candansayar’ın hafta başında Birgün gazetesinde yayımlanan köşe yazısı tam da bu yüzden değerlendirilmeye muhtaç. Kendisi de hedef gösterilen, LGBTİ haklarını savunduğu için ayrımcılığa uğrayan Candansayar’ın kalemi bizleri farklı çıkmazlara götürüyor. Amed’de Newroz alanında Kutlu Doğum Haftası etkinliğine katılan DTK başkanı ve Mardin Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü hedef göstererek, Kürt Özgürlük Hareketi ve Hüda-Par’a yakın haber sitelerini aynı torbaya koyup eleştiriyor. Açıktan İslamfobisi ve gizliden Kürtfobisi ile dolu yazının ayrımcılıklara karşı bir mücadeleye katkı sunmayacağı ortada. Ancak iğneyi başkasına çuvaldızı da kendimize batırmakta fayda var. Dersi iptal edildikten sonra, “Hatırlanacağı gibi daha önce de Aziz Nesin ve beraberlerindekiler Sivas’ta halkı dini duyguları açısından tahrik etmiş ve bunun sonu çok korkunç olmuştu” diyerek Yar. Doç. Dr. Levent Şentürk’ü alçakça tehdit edenlere karşı demokrasi güçlerinin daha fazla ses çıkarması lazım. Bu bütün ayrımcılıklara ve ötekileştirmelere karşı yeni bir yaşamı kuracak olan bizlerin üzerine düşen; sorumluluktur.
Bu yazı Özgür Gündem Gazetesi’nden alınmıştır.