Haziran direnişinden, ODTÜ’den tanığıyız ağaç katliamlarının. Kırda da, kentte de saldırı pek değişmiyor. Aslında değişmeyen, kapitalizmin kendisi… Sermaye birikiminin yasaları uğruna yaşam alanlarını çitlemekten geri durmayan; hukuka kendi bildiği sınırları yeniden çizen kapitalizm… Bu da yeni bir olgu değil; esasen kapitalizmin kendisine içkin bir şey. Marx’ın Kapital’in ilk cildinde anlattığı “ilkel birikim” döneminden bu yana yaşam alanlarımızın metalaştırılması, doğanın paraya çevrilmesi hayatlarımızda deneyimlemek zorunda kaldığımız olgular. Kapitalizmi ortaya çıkaran bu ilkel birikim sürecinde nasıl köylü sınıf güç kullanılarak topraktan uzaklaştırıldı ise; bugün de özelleştirme ve ticarileştirme biçiminde kendini gösteren çeşitli metalaşma süreçlerinin ceremesini çekiyoruz. David Harvey’in “mülksüzleştirme yoluyla birikim”(1) kavramıyla anlattığı “toplumsal müştereklerin çitlenmesi”, yani kimsenin mülkiyetinde olmadığı ölçüde herkesin olanın sermaye sınıfına tahsis edilmesi olgusu; kapitalizmin kolektif olanla probleminin sadece ortaya çıkış dönemine ait arızi bir özellik değil; aslında tam da sermaye birikimine içkin bir şey olduğunu söylüyor.
Biz de bu yazıda sermaye birikiminin hukuksal yollardan ve/veya zor aygıtları kullanarak kolektif olanı, sularımızı, doğamızı çitlediğine işaret ediyor; haksızlık veya adaletsizliğin, “tüyü bitmemiş yetimin hakkını” yemenin burada aranması gerektiğini iddia ediyoruz. Bunu anlamadan sorunun kaynağını dönemsel olarak sadece isimleri değişen “yiyicilerde” aramak, yolsuzluk söyleminin ideolojik yönünün gözden kaçırılmasına yol açıyor. 90’lardaki özelleştirme dalgasından bu yana hâlâ varlığını sürdüren “Özelleştirilsin; ama peşkeş çekilmesin” düşüncesine bakıldığında meramımız daha iyi anlaşılacaktır. Bu örnekte görüldüğü gibi piyasalaşmanın “usule uygun” ve şeffaf biçimde gerçekleştiriliyor olması ona haklılık bahşeder; meşru bir pratik haline getirir mi? Aksine, Pınar Bedirhanoğlu Hocamızın işaret ettiği gibi piyasalaşma furyasına hayat verenler, sadece bizim ülkemizde değil, tüm dünyada neoliberalizm ve muhafazakarlık ikilisini şiar edinen, diğer bir deyişle, güçlü devlet ve serbest piyasanın birbirini koşulladığını varsayan yeni sağ iktidarlar değil miydi? Dahası, tam da neoliberal politikaları uygulayacak güçlü devletin yolsuzluktan arınmış, şeffaf, “iyi yönetişim” ilkesine göre yeniden dizayn edilecek bir yeni devlet olması gerektiği, OECD, IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşların reçetelerinin parçası değil miydi?(2) Bu soruya cevap vermek için Türkiye’deki 1980 darbesi koşullarında neoliberal politikaları başlatan Özal iktidarını, 2001 krizinden sonra ekonominin kurtarıcısı olarak sunulan Kemal Derviş reçetelerini ve bugünkü AKP iktidarının gerek TEKEL direnişinde olsun(3), gerek bugünkü yolsuzluklar karşısında olsun, toplumsal rıza devşirmek için servis ettiği “tüyü bitmemiş yetim hakkı” söylemini(4) hatırlamamız yeterlidir. Hâlbuki ister bu hukukun sınırları içinde, ister dışında olsun; doğaya ve insanların hayatlarına el koyarak büyümek, yetim hakkı yemeyeceğim derken, doğanın yaşam alanı sunduğu tüm canlıların hakkını yemek demektir! Üstüne üstlük, unutmayalım ki; yolsuzluk aslen devlete değil, sermaye birikimine içkindir. Yolsuzluğun kaynağı bir kurum olarak devlette hangi siyasi partinin iktidar aygıtını elinde tutmasından çok, kapitalizmin dayattığı sermaye birikimini maksimize etme zorunluluğudur. Yolsuzluk bir rant kaynağı olarak, sermaye biriktirmenin kapitalizm-içi meşru yoludur! Pınar Bedirhanoğlu’nun yukarıda işaret edilen yazısında Marksist düşünür Ellen Meiksins Wood’dan alıntıladığı gibi, yaygın olarak düşünülenin, düşünmemiz istenenin aksine, “Kapitalizm itici gücünü rekabetten alıyor olsa da sermaye her zaman rekabeti engellemeye çalışır.” Yolsuzluk da rekabeti, belli sermaye kesimleri lehine bir parça daraltmanın bir yolu; moda deyimle oyunun bir parçasıdır.
Peki ya bizler bu oyuna ne diyoruz? Cevabımız şu: Bu birikim modeli ister kentte, ister kırda, hangi örnekte olursa olsun, bizim gözümüzde gayrimeşrudur! Son yerel seçim sonuçlarının bize gösterdiği şey ise; bu meşruiyet meselesinin sandıkta çözülemeyeceğidir! Adalet, maalesef seçim sandığına sığmıyor!
* Araş. Gör. ve doktora öğrencisi, ODTÜ, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi, [email protected]
DİPNOTLAR
1 Harvey, David (2004) “Yeni Emperyalizm: Mülksüzleşme Yoluyla Birikim”, Praksis, (11) (çev. Evren Mehmet Dinçer).
2 http://birgun.net/haber/akpde-yolsuzluklar-hiyerarsi-icerisinde-gerceklesiyor-10142.html.
3 http://bianet.org/bianet/bianet/119795-erdogan-4c-yi-hala-yetim-hakki-edebiyatiyla-savunuyor.
4http://www.zaman.com.tr/gundem_erdogan-tuyu-bitmemis-yetimin-hakkini-sorariz_2188548.html.