Bir “barış” değil, “iç barış” yazısı – Sinan Gorgan

Bazı ÖDP taraftarlarına bir dost çağrısı: devrimci yoldaşlarımızın onurlarına saldırıya alet olmayın, lütfen…

“Ayakta alkışmayı” ve HDP’yi eleştirmek için, fırsatçılıkla Ertuğrul Kürkçü’yü aşağılamaya kalkanlara omuz vermeyin, lütfen…

Devrimcilerin onuru en değerli olandır.

Aşağıda okuyacaklarınız kocaman sözler, bir dizi suçlayıcı iddia ve bir tür infaz!

Zanlıyı kim yargılamış, ne zaman yargılamış, bilinmiyor.

Bu suç atımının kaynağı ne, doğrulayıcısı kim?

Ama hedef, paramparça edilmesi kolay bir şey: İnsan onuru ve daha önemlisi bir devrimcinin onuru.

Kolaycılık? Sorumsuzluk? Bilgisizlik? Kötü niyet?

Hangi itici güç bu “yorumcuları” bu noktaya getirmiş olabilir?

Bizlerin, devrimci kamuoyunun bilmediği, bilemediği bir yaşanmış gerçek mi var?

Kamuoyuna ulaşmamış, malum olmamış “başka bir hikaye” mi var?

İlgili “suçlayıcılar” şöyle yazıvermişler:

Kim Ertuğrul Kürkçü’nün yaşadığını söylüyor ki? O Kızıldere’de samanlıkta saklandığından beri ölüdür. “Bizim güzel ölülerimizden olan Mahirler de öyle; Yaşadı. Ölen ise Ertuğrul Kürkçü’dür.“

Nezaketen… Bilmez mi ki? 1972 de Nezaket Yoksunu Cunta! bırakın nezaketi, insanlıktan uzak olarak, yargısız infazla yoldaşlarını katletmişti………..

Elbette bu belirtilen aşağılama yazısının, sözlerinin yanına etki efektini güçlendirecek, Kızıldere katliamı ile ilgili “garabet” fotoğraf kombinasyonu eklenmesi de ihmal edilmemiş.

Ve bazı facebook like’cıları da bu “iddiayı” ve “suç atmayı” hemencecik onaylayıvermişler.

Ertuğrul Kürkçü’nün Kızıldere’de “ölememesi”nden dolayı bu denli aşağılamanın “klavye devrimciliği ahlakı” ile bile alakası yok.

Bu suçu atfedenler, soruyorum: Sizler bu denli nasıl bu kadar acımasız ve vicdan yoksunu olabilirsiniz?

Bu denli acı bir olayı, “tesadüfen hayatta kaldı“, “ölemedi” diye nasıl bir “suç” haline, “onur kırıcı bir zaaf” haline dönüştürebilirsiniz?

“Ölemeyip“, hayatta kalmasına dair bizlerin bilemediği ama sizin bildiğiniz “sır” nedir hemen açıklayın lütfen?

Muhtemelen bu safsataya “Facebook’ta beğendim“ işareti konduranların arasında, kendi bedenini ve canını “halk ve devrim“ adına adamayı bir an bile, bir saniye bile düşünmemiş, ya da cesaret edememiş olanlarınız var.

Ancak, aranızda benzer bir riski “halk için“ bir an bile göze almış olanlar varsa, onlar, tersini söylemeye ve yazmaya uygun kişidir, diğerleri bu patavatsızlık konusunda şimdilik lütfen sussun.

Aranızda, polis ve MİT işkencesi, faşist kurşunu yaralaması ve dayağını tanımışlar varsa, onlara pozitif ayırımcılık yapalım, onlar hemen “öncelikle” değerlendirmelerini bizlere sunsunlar.

Aranızda, hapishanenin, kaçak yaşamın, yeraltı hayatının zorluklarını çekmiş olanlar varsa, onlar en gür sesleri ile bizlere görüşlerini hemen ve öncelikle söyleyebilirler.

Aranızda, “yasa dışı devrimcilik” yaşamış, ya da böylesi bir süreci tanımış olanlar var ise, onlara pozitif ayırımcılık yapalım, onlar önce söze girişsinler, “suçlamaları” önce onlar dile getirsinler.

İnsanların onuru en değerli varlıklarıdır.

Hele devrimcilerin, onurlarına başka bir kıymet yükledikleri bilinir.

Düşünmeden veya bilmeden bu konu üzerine böyle pervasızca yazılıyorsa, ciddi bir ayıp işleniyordur, bilesiniz.

Ayrıca bu özel durumda, bir ilerici ve sosyalist gücün “onursal başkanı” olarak tanımlanan birisinin “onuru“ hedef alınmış demektir.

Ben, 35 seneyi aşkın bir süredir komünist olan bir kişi olarak, Ertuğrul Kürkçü’nün Kızıldere’de “devrimci duruşu“ zedelemiş bir davranış içine düşmüş olduğuna dair bir şey “öğrenemedim“.

Ama, öğrenmenin yaşı yok.

Bunun tersini bilenler beni ve bizleri hemen aydınlatsın, lütfen.

Bir başka önemli husus daha var değinmek istediğim:

Ertuğrul Kürkçü’ye yönelik bu “küçük infaz” girişimine katılanların siyasi eğilimlerine biraz bakmaktan kendimi ala koyamadım.

Bu “onur kırma” yazısını beğenenler, meğer bizim dostlarımız arasında yer alanlarmış. Anlaşılan bir çoğu ÖDP’mizin üyesi ve taraftarları olmalılar.

ÖDP’de çalışmış, kuruluş sürecinde yer almış bir kişi olarak bu beni daha da üzdü.

Ertuğrul Kürkçü’nün kendisi de ÖDP’nin kurucuları ve Parti Meclisi ve Merkez Yürütme Kurulu üyeleri arasında yer aldı.

İnsana sorarlar, bir devrimci olarak, değer verdiğiniz “sizin kişisel onurunuz“ bu denli önemli de, eski bir yoldaşınıza, belki de gelecekteki yol arkadaşınıza bu “patavatsız saldırıyı“ nasıl yapıverdiniz?

Ertuğrul Kürkçü’yü ÖDP’nin kurucuları ve Parti Meclisi ve Merkez Yürütme Kurulu üyeleri arasında yer alması için seçen ve şu an ÖDP içinde halen görev yapan sevgili dostlarımız (kinayesiz, amasız fakatsız onlar benim için hala öyleler, onlar benim için dost ve yoldaşlar) sizce “Takiyye” mi yaptılar?

Sizin “cabbar“ biçimde, kocaman laflarla parmak bastığınız “Ertuğrul Kürkçü vakası” üzerine “acı gerçeği” onlar bilmiyorlar mıydı?

Şu anda ÖDP yöneticisi olan veya partinin gidişatı konusunda söz edenler, o zaman Ertuğrul Kürkçü konusunda sözlerini, bildiklerini sakınmış veya “gerçeği“ saklamışlar mıydı?

Yoksa, tam da şimdi, yayılmak istenen pis bir dedikodu mudur?

Yoksa, şimdi bazılarının şimdi yapmak istediği gibi, politikalarını eleştirdiğimiz insanlara yönelik olarak, her şeyi, ama her ağır lafı söylemek “mubah” mı sayılmalıdır?

Son olarak söylemek istediğim şu:

Sizler, şimdi tam bu an’da Ertuğrul Kürkçü’ye şahsi bir suçlama, dokundurma veya benzeri girişim içinde değilsiniz.

Ertuğrul Kürkçü ile bir tür hesaplaşma, geçmişe dair belirleme veya eleştiri yapmak için ortaya çıkmış değilsiniz.

Bu patavatsızlığa neden olan konu aslında Ertuğrul Kürkçü değil!

Aslında HDP, Demirtaş ve “Meclisteki alkış olayı”nı kaynatmak istemişsiniz.

Ancak, gözünüzden kaçan şey şu: Bu yazının orijinalini Facebook’ta ilk dağıtan kişi bir Cephe taraftarı.

O kişi veya çevre, HDP’ye ve dolayısı ile Ertuğrul Kürkçü’ye nefretini kusmuş, sizler de nefret diline eşlik etmişsiniz, onaylamışsınız.

Bu salvolarınızın yapıldığı şu anın kıymetini, içinden geçtiğimiz sürecin özelliğini sizlere bir kez daha hatırlatmak isterim.

Hiçbir zaman ve dönem dile alınmaması gereken bu tür sözler ve suçlamalar, tam da, hepimizin “birlik ve dayanışmadan” çokça söz ettiği bir süreçte olup, bitmekte.

Ne yapmak istiyorsunuz?

Ben kendi adıma aptestimden eminim.

Duran Kalkan’ın ÖDP’yi hedef aldığı söylenen yazısı ortalıkta dolaşmaya başladığında ve ODA TV denilen kışkırtma odağı, “gazlamayı” yükselttiğinde, “ÖDP’de kimsenin ayar vermemesi gerektiğini” söylemiş ve yazmış biri olarak, şimdi sizlere dönüp sözümü söyleyebilirim: “Bu tarz olmaz yoldaşlar, bu üslup uymaz arkadaşlar.”

Bir özür borçlusunuz.

Elbette Ertuğrul’a.

Ama aynı zamanda kendi partinize de.

Çünkü kendi partinizin, ÖDP’li yönetici dostlarımızın, binbir emekle kurmaya ve örmeye çalıştığı dostluk dantelini yırtıyorsunuz.

“Yırtmak” ne demek berhava ediyorsunuz.

Bir daha düşünün.

Lütfen.

 

1 Eylül 2014

 

Yoruma kapalı