Elbette kastettiğimiz geçtiğimiz günlerde Kılıçdaroğlu’na Meclis koridorunda yapılan alçakça saldırı değil. O saldırıyı gerçekleştiren akıl İstanbul’da Hrant Dink’e, Samsun’da Ahmet Türk’e, Bursa’da Akın Birdal’a, Ordu’da Ertuğrul Kürkçü’ye saldıranla aynı. Milliyetçi, mezhepçi, şovenist, tekçi, faşist bir anlayıştan besleniyor.
Cumhuriyet Halk Partisi önüne gelen müthiş bir fırsatı değerlendiremedi. Uygulayıcısı olduğu 80 yıllık statüko AKP eliyle dönüştürülürken ileriye doğru bir sıçrayış yapabilir, en azından gerçek bir sosyal demokrat partiye doğru yakınlaşabilirdi. Bunun yerine toplumun AKP’den arda kalan en gerici unsurlarını toplayan bir projenin liderliğine soyundu.
Peki kimler vardı bu “gerici” ittifakta? Ekonomik ayağında sermaye sınıfının en soyguncu çıbanbaşı mali oligarşinin (finans kapitalin) en irileri, Koç, Sabancı, Eczacıbaşı, Doğan Grubu ve tefeci-bezirgân sermayenin en rezillerinin topluluğu olan Gülen Cemaati’nin TUSKON’u vardı. Siyasi ayağında ise Kürdü, Ermeni’yi, Rum’u düşman bilen MHP’lisinden tut, Alevi’yi sapık, ateisti şeytan gören AKP’lisine kadar geniş bir yelpaze toplandı CHP’nin etrafına. Bu ittifakla ne emekçiye iş, ekmek, adalet, ne Kürde, Aleviye, kadına barış, özgürlük, eşitlik gelmeyeceği başından belliydi.
Diktatörleşmekte olan AKP’nin panzehiri, çorbalaşmakta olan CHP olamazdı, olamadı. Oysa, CHP’nin de müdahil olabileceği, memleketin önündeki temel hak ve özgürlük meseleleri belliydi. Halkların, inançların eşit ve özgürce biraradalığı savunulacak, cinsiyetçi, heteroseksist, muhafazakar politikalara karşı durulacak, doğanın fütursuzca talan edilişine, komşularla savaş siyasetine dur denilecekti. Bu söylediklerimiz devrici demokrasi falan değil. Bildiğiniz liberal burjuva demokrasisi! Statüko kurucusu, sürdürücüsü olma zincirlerinden bir süreliğine de olsa uzaklaşmış olan CHP kendisini görece özgürlükçü bir alanda yeniden inşa edebilirdi. Ama bir kez daha sermaye (küreseliyle, ulusalıyla) tarihsel “gerici” rolünü oynadı ve siyasal alandaki AKP alternatifini en gerici zeminde kurdurmak üzere sürece müdahil oldu.
CHP’nin ittifaklar konusundaki tüm tercihleri aslında mali oligarşinin tercihleridir. İşte bu bloktan çıka çıka Mansur Yavaş, Lütfü Savaş, Mustafa Sarıgül çıktı! İşte CHP’ye asıl yumruk halk tarafından bu sebeple indirildi. CHP’nin korkak, halkın gerçek sorunlarını çözmekten uzak, kirli ittifaklar ve yöntemler (tape siyaseti) üzerine inşa edilmiş iktidar projesi daha ilk etapta tarihin çöp sepetine atıldı. CHP kişiliksiz seçim stratejisiyle yerel seçimlerin kaybedeni oldu.
Şimdi CHP’ye, CHP’nin bütününe olmasa bile CHP içerisinde, tabanında olduğunu bildiğimiz gerçek demokratlara düşen, girilen bu bataklıktan demokrasinin ve özgürlüklerin ipine sarılarak çıkma yolunu tercih etmeleridir. Bizim karşımıza bir kez daha “şundan kurtulalım, bundan kurtulalım” diye gelmeyin! Asıl kurtulmanız gereken CHP’de yapısal olan bu “gerici” zihniyettir! Gelin baskıcı, sömürücü, cinsiyetçi, savaşçı, mezhepçi, emek düşmanı AKP karşısında gerçek bir alternatifi HDP’de birlikte büyütelim.
Son olarak bir soruyla noktalayalım yazıyı: “Önce AKP’den kurtulalım da” diyerek CHP’nin ulusalcı-ırkçı-cemaatçi ittifakına kan taşıyan “sosyalistler”, sahiden içiniz rahat mı? Önümüzdeki süreçte sermayenin tüm tezahürlerinden bağımsız bir seçeneği hep birlikte büyütmek umuduyla…