Yerel yönetim seçimleri, genel yolsuzluk kervanına bir de seçim yolsuzluğu ve hileleri eklenerek tamamlandı. Sonuçlar üzerinden herkes başarı ve ya başarısızlık analizleri yaparak, kendi durduğu yerden bazı çıkarsamalarda bulunuyor. Her yapılan analiz ve çıkarsamada kimi doğruların bulunması, o analiz ve çıkarsamaların bütünsel olarak doğru sonuçlara ulaştığı anlamına gelmez. Her şeyden önce başarı ve başarısızlığın bir ölçütü olmalı ki, sonuçlar o ölçüt üzerinden objektif bir değerlendirmeye tabi tutulabilsin. ABD’nin politika değişikliği sonucu “ılımlı İslam” modelinden vazgeçmesi ve Türkiye’nin bölgede rol model ülke olma pozisyonunu kaybetmesi durumu ile bağlantılı olarak, İktidar koalisyonu içindeki çelişkilerin tırmanarak, seçim öncesi adeta bir savaşa dönüşmesi nedeniyle seçimlerin yerel seçim olmaktan öte bir muhteva kazandığı herkesin malumu.
Yine de söz konusu olan yerel seçimler olduğuna göre, bizim seçim öncesi genel anlamda başarı ölçütümüz, bu seçimlerde asgari olarak elde etmek istediğimiz sonuç ve elde edilen sonuçlar üzerinden ulaşmak istediğimiz amaç neydi ona bir bakalım. Birincisi; 2011 seçimlerinde blok olarak toplamda alınan oy sayısını ve oranını HDP-BDP olarak artırmak. İkincisi: 2009 seçimlerinde kazanılan belediye sayısını çoğaltmak. Üçüncüsü; iktidar koalisyonunun her iki kanadının da seçim sürecinden zayıflayarak çıkması. Dördüncüsü; Kazanılan yerel yönetimlerde, demokratik özerklik ve yerel demokrasinin fiilen geliştirilmesiyle özgür şehirlerden sosyalizme giden süreci bir ileri düzeye sıçratmak.
Seçim sonuçları ilk üç hedefimiz yönünden değerlendirildiğinde başarılıdır. Alınan toplam oylar ve oy oranı 2011 seçimlerine göre artmıştır. Kazanılan belediye sayısı ise 2009’a göre artarak 103’e çıkmış, 2009’da 8 olan il belediye sayısı 2014’te 11 olmuştur. BDP’nin Kürdistan’da birkaç ilde oy oranında düşüş olmuş, diğer yerlerde ise alınan oylarda ve oy oranında yükseliş sağlanarak AKP bölgede zayıflatılmıştır. Oy oranında düşüş olan il ve ilçelerin daha çok belediyelerin garanti olarak alınacağı yerler olması ayrıca değerlendirilmesi gereken bir durumdur.
Sistemin politik aktörleri yönünden ise verili denklemde bir değişiklik olmadı. İktidar koalisyonunu oluşturan güçlerden birisi olan Cemaat kanadı seçimlerden tam bir yenilgi ile çıktı ve toplumsal etki gücünün sanılan kadar olmadığı görüldü. İktidar koalisyonunun AKP kanadı ise seçimlerden zayıflayarak çıktı. Ancak yüzde 43-45 bandında bir oy oranı bu kadar yıpranmışlığa karşın AKP için bir başarıdır. Zayıflayarak elde edilen bu başarı iktidarın sürdürülebilmesi, Suriye’ye yönelik savaş macerasına yönelimle birlikte içeride otoriterleşme eğilimlerinin devam ettirilmesine de zemin yarattı. Seçim öncesi oluşan siyasal atmosfer içinde Cumhurbaşkanlığı sevdasından vazgeçme eğilimi taşıyan Erdoğan’ın, seçim sonuçlarıyla birlikte yeniden Cumhurbaşkanı olmak için harekete geçmesi de muhtemeldir.
HDP-BDP’nin yerel seçimlerde sistem partilerinden farkının esasını oluşturan ve amacı belirleyen temel yönelimi ise, kazanılan yerel yönetimlerde demokratik özerklik perspektifi doğrultusunda temsili demokrasi ile uyumlu doğrudan demokrasi işleyişinin uygulamaya konulmasıydı. Yerel demokrasinin fiiliyat kazanmadığı durumda ortaya çıkacak olan şey, halkın yerellerde kendi yaşamına dair karar verici olmaktan uzak tutulduğu “belediyecilikten” farklı bir şey olmayacaktır. Özgür şehirler ve bölgeler ancak kazanımların amaca uygun değerlendirilmesi ile yaratılabilir.
Rojava’da bu temelde oluşan özerk kantonlar, yerel yönetim ve demokrasi deneyimleri olarak Mezopotamya’da ve Anadolu’da kazanılan yerel yönetimlere ilham olmalıdır. AKP hükümeti ve TC devleti, kendi yönetim ve iktidar anlayışlarına karşı bu yöndeki gelişmeleri bir tehdit olarak gördükleri için Rojava’yı boğma amaçlı sinsi planlar yapmaktadır.
Rojava’dan Mezopotamya’ya, Mezopotamya’dan Anadolu’ya bir köprü kurularak, bu coğrafyada yerel yönetimlere dayalı demokrasi adasının büyütülmesi ve ezilenlerin bölge düzeyinde sistemden kurtuluş mücadelesinin imkanları, seçimlerde elde edilen kazanımlarla artık daha da artmıştır. Bu imkanı değerlendirmek sisteme karşı mücadeleyi büyütmek isteyen herkesin görevidir.