Doğa, sanat ve vicdan – Yusuf Gürsucu


doğa-sanat

Bugün hemen yanıbaşımızda süren savaşlar nedeniyle insanların, hayvanların ve doğanın maruz kaldığı katliamları ve sermayenin dönemsel olarak bu saldırıları hızla büyütme çabalarını görünür kılacak sanatsal eserler yaratmak dönemimizin en önemli ihtiyaçlarındandır. Sermayenin ve onun iktidarlarının yaygın olan basın organları üzerinde kurduğu hakimiyet nedeniyle halkın doğru bilgilendirilmesinin neredeyse imkansız hale geldiği bir dönem içindeyiz. Sanatçıların bu yalan propagandalara karşı ortaya koyabilecekleri eserler, halkın doğru bilgilendirilmesini sağlayabileceği gibi yüksek moralle saldırılara cevap verebileceği alanların oluşmasına katkısı olacaktır.

Edebiyat, resim, sinema, tiyatro, fotoğraf vd. sanatsal alanlarda ki ürünlerin en başarılı örnekleri halkların en çok baskı gördüğü, kıyıma uğradığı dönemlerde ortaya çıkmıştır. 1937 yılında Picasso’nun Guernica adlı eseride böyle bir dönemde yapılmıştır. Alman ordularının İspanya’da bulunan Guernica kasabasını bombalamasından sonra Picasso’nun ortaya koyduğu resimde, insan ve hayvanların acı çekerken yüzlerindeki hüzün ve nefreti fırçasıyla göstermesi sanatın gücünü ortaya koyan en önemli eserlerden biridir.

Birinci Dünya Savaşı sürecinde yaşanan Sovyet Devrimi’nden etkilenmiş olan tiyatrocu Mayakovski ve yine o dönemde yaşamış olan büyük yazar ve edebiyatçı Maksim Gorki belirgin örneklerdir. Benzer birçok örnek vermek mümkündür. Güçlü sanat eserlerinin ortaya çıkması dünyada yaşanan sömürü odaklı saldırılara karşı yürütülen mücadelelerle kendisini göstermiştir. Emek sömürüsünün giderek arttığı ve artık dayanılmaz hale geldiği günümüzde geçmiş dönemlere rahmet okutacak bir sömürü ile karşı karşıyayız. Kapitalizm yoğun emek sömürüsünün dışında doğaya yönelik gerçekleştirdiği saldırılarıyla da dünya üzerinde insan ve birçok canlının soyunun tükenmesine neden olabilecek adımları büyütmüştür.

Kapitalizmin bugün sürdürülemez olan üretim biçimini sürdürmek zorunda oluşu kapitalizmin artık tarihin çöplüğüne atılmasının zamanının geldiğini açıkça göstermektedir. Hiçbir değer hatta yaşamsal olanlar bile onun birikim sürecinden daha önemli olmamaktadır. Olmasıda tabii ki beklenemez. Kapitalizmin yaşadığı yapısal krizlerin yükü her zaman emek ve doğanın üzerine yıkılmıştır. Türkiye’de sermaye tarafından el konulma hesapları yapılmayan bir dere, nehir ya da göl bulunmamaktadır. Doğal alanların tamamı çeşitli amaçlarla kontrol altına alınırken su, orman ve toprak sermayenin birikim sürecine bağlanıp adeta yok edilmektedir.

Örneğin döneminin en büyük ressamlarından biri olan Claude Oscar Monet’in resimlerine hemen her yerde rastlarız. Yaşamın içinde, günün ve mevsimlerin farklı zamanlarında ışığı her yönüyle tuvallerine aktarması onu büyüten bir özelliği idi. Bugün ise ressamların tuvallere aktaracağı doğal güzelliklerin hızla yok olması, ileride eğer insanlığın soyu tükenmediyse doğanın Monet’in resimlerinden hatırlanması gerekecek. 20. yüzyılın başında yapılanların bugün tersini yapmak yani yok edileni, soyu tükeneni resmetmek ya da o yokuluş sürecini nedenleriyle birlikte halk yığınlarına sanatın her dalı ile aktarmak çok değerli bir çabayı ortaya çıkaracaktır.

Sermayenin emek ve doğa üzerinde ki tahakkümünü ve sömürüsünü görünür kılmak bu saldırılara dönük yürütülen mücadelelere büyük katkısı olacağı kadar doğanın ve emeğin yanında yer alıp yaşamın sürdürülmesini savunmak, gerçek sanatçıların referans noktası olmalıdır. Bir vadide akan derenin yaşamı nasıl çeşitlendirdiği ve inanılmaz güzellikler yarattığı muhakkaktır. Aynı derenin sermaye eli ile yatağından çalınıp boru içine alınmasıyla ortaya çıkan yok oluşu sadece fotoğrafla aktarmak maalesef çoğu zaman yetmiyor. Bu yok oluş sanatın her dalı içinde işlenmesi hem mücadeleye katkı sunar hem de tarihe sermayenin saldırıları olarak önemli bir not düşer.

Bölgemizde süren savaşlarda binlerce insan öldürülmektedir. Rojova’da ise benzer saldırılara ve katliamlara direnen Kürt halkının özgürlük mücadelesi sürmektedir. Kürt özgürlük hareketinin Ortadoğu’ya yönelik ürettiği politikalar hem emperyalist dizayna hem de işbirlikçilerinin gerçekleştirdiği saldırılara önemli bir cevabı içermektedir. Bu saldırıları defedecek, Ortadoğu halklarını bir araya getirerek kardeşliğin, suyun, toprağın, ağacın yani tüm doğanın özgür kılınmasını, ekolojik bir yaşamı örgütleme çabasını ve bu amaçla sürdürülen mücadeleyi sanatsal eserler içine almak kadim topraklara ve geleceğimize verilebilecek en değerli armağan olacaktır.

Nuri Bilge Ceylan, Altın Palmiye aldığı Kış Uykusu filminde Shakespeare’in 3. Richard oyunundan bir alıntıyı diyalog içinde kullanır; “Vicdan genelde korkakların sevdiği bir sözcüktür. Ve öncelikle güçlüleri dehşete salmaya yarar”. Evet buradaki korkaklığı ironik olarak algılamak ve bu durumu ezilenlerin vicdanlara seslenmesi olarak düşünmek doğru olacaktır. Muktedirleri korkutan yani vicdanlara seslenen haykırışı büyütmeliyiz. Katliamlara maruz kalan mazlum halklar ve Doğa, tüm insanlığın ve tabii ki sanatçıların vicdanına sesleniyor “görün bizi”.

Özgür Gündem