Sürdürülen propaganda ile oluşan siyasi atmosferle ve yarattığı sonuçlarıyla hiç de alışık olunmayan bir seçim sürecini geride bıraktık. Hemen herkes “seçimlerin yerel olmaktan öte genel bir seçim havasında geçtiği, hatta AKP hükümeti ve Erdoğan için referandum niteliğine büründüğü” konusunda ortak düşünüyordu.
Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) batıda alacağı sonuçlar bu partinin geleceği açısından çok önemliydi. HDP 55 il ve ilçedeki pusulalarda yer alarak seçimlere girmişti. Örgütsüzlüğüne, aday belirlemede karşılaştığı eksiklere, zaaflara, yaygın medyada neredeyse filtre uygulanmasına ve İstanbul esbaşkan adayı S. Süreyya Önder dışında HDP başkan ve sözcülerinin medyada yer bulamamalarına, bir anlamda yok sayılmasına, görülmek istenmemesine rağmen seçim çalışmasını sürdürdü. Seçim araçları, büroları taşlandı, seçim çalışması yapmasına engel olundu. Ne var ki tüm bu olumsuzluklara karşın alınan sonuçların başarısızlık olduğunu kimse söyleyemez.
Sistem güçlerinin siyasal kamplaşması ekseninde yaratılan kutuplaşma ile, “AKP gitsin de kim gelirse gelsin” anlayışıyla oluşturulan apolitik siyasal türbülansa, HDP’nin hitap alanında olan birçok kişi de kapıldı. Kutuplaşma siyaseti, AKP-CHP ekseninin dışında kendisini bu iki kutba karşı kuran HDP’ye alan açan ve “3. cephe siyasetine” imkan tanıyan bir durum yaratıyordu ama HDP’nin bunu tam anlamıyla kullandığını söyleyemeyiz. HDP ne yazık ki CHP tabanına dönük ayrıştırıcı bir mücadele içinde olamadı. Önümüzdeki süreçte HDP açısından hitap alanında olan ama değişik faktörlerin etkisiyle kendisine mesafeli duran bu kesime ilişkin, onları kazanmaya dönük politikalar geliştirmesi zorunluluktur.
Program ve seçim bildirgesinde ifadesini bulan, ezilen toplumsal kesimlerin her bir bileşeninin kendisini özne olarak içinde bulabileceği ve süreci sahipleneceği bir siyaset tarzının olgunlaştırılamaması da HDP’nin etki gücünü sınırlayan önemli bir etken oldu. Batıda alınan yüzde 2 oy oranı, kimilerinin aldıkları binde küsur oy oranlarına bakmadan küçümseme çabalarına rağmen, oldukça kıymetlidir. Bu sonuç, HDP’nin devrimci demokrasi perspektifi ile sistemi karşısına alan bir mücadele eksenini genişletip güçlendirecektir. Bu kazanımın, üzerinden ileriye doğru yürünebilecek bir zemini ve imkanı daha da görünür hale getirdiği ortadadır.
Cumhurbaşkanlığı, arkasından gelecek parlamento seçimleriyle kesintisiz bir seçim sürecinin içine giren HDP, saptadığı eksik ve zaaflarını gidermek sorumluluğuyla karşı karşıyadır. Özellikle bileşenlerinin yapacağı değerlendirmeler, HDP’nin önündeki zorlukları aşmada ve siyaset sahnesinin önündeki pozisyonunu kuvvetli hale getirmede belirleyici önemde olacaktır.
8 ay önce yayımlanan Siyaset gazetesindeki yazımda şöyle diyordum; “HDK; Taksim-Gezi direnişinin prizmasında kendisini değerlendirmeye sonsuz ihtiyaç duymaktadır. Ancak bu değerlendirmeden çıkaracağı derslerle yaşadığı krizini, bir reorganizasyon süreciyle aşma becerisi gösterebilir. Kuşkusuz SYKP olarak bizim de yapacağımız değerlendirme, HDK’nin yeniden inşasına katkı sağlayacağı gibi, bizim görev ve sorumluluklarımızı da ortaya çıkaracaktır. Çünkü HDK, bir aşağıdan hareket olmaksızın geçirdiği iki yılın ardından “Gezi İsyanı”yla birlikte içinde serpileceği nesnel ve öznel koşullara kavuşmuştur. Bu, HDK’yi kendisini isyan dinamikleri içinden yeniden kurma zorunluluğu ile karşı karşıya bırakmaktadır. Bu durumun HDK bileşenleri için de aynen geçerli olduğunu unutmamak gerekiyor... Süreç, HDP’yi yerel seçimlere “isyanın ve demokratik çözümün partisi” olarak hazırlamayı kaçınılmaz bir zorunluluk ve görev olarak önümüze koyuyor. HDP’nin isyana da yol gösterecek bir anlayışla hareket etmesi ve HDK’nin HDP’de yer almaya kararlı bileşenlerinin önümüzdeki 7 ay boyunca HDP’nin yerel seçim başarısı için güçlerini seferber etmesi gerekiyor. ..Dolayısıyla HDP adaylarının mümkün olan her yerde Gezi Forumları devrelerinden geçirilerek belirlenmesi, talepler ve önlemler listelerinin hareketin içinden derlenmesi, kapsayıcı bir demokratik temsil için vazgeçilmez önemdedir…HDP mümkün olan her yerde kendi dışından gelen uygun adaylara yer açma ve özellikle Batıdaki merkezlerde kadın, gençlik, emekçi, Kürt ve Alevi temsiliyetinin en önemli kaldıracı haline gelmeye çaba göstermelidir. Özellikle başkan adaylarının belirlenmesinde esnek davranılarak ittifak zemininin genişletilmesi gözetilebilir”
Yukarıya aktardığım değerlendirmelerle HDP’nin ne ölçüde uyumlu bir süreç yaşadığı elbette tartışmalıdır. Taksim-Gezi direnişinin ortaya çıkardığı gücü ve enerjiyi arkalamayan ya da buna dair kaygısı olmayan HDP’nin, gelişmesini ve geleceği kazanmasını beklemek pek olanaklı olmayacaktır. Seçimler sürecinde başta İstanbul olmak üzere metropellerde HDP’nin hitap alanında bulunan -hala bulunan- güçleri “seçmen” olarak kazanamaması mutlaka değerlendirilmesi gereken bir konudur.
HDP’nin bugüne kadarki başarısı, bileşenlerinin ötesinde bağımsız varlığını ve sözünü koruması idi. Bütün bileşenlerinin sözlerini optimum bir noktada ortaklaştırması idi. Belki de gelinen noktada HDP’nin üzerine titremesi ve titizlenmesi gereken en önemli konusu budur. HDP’yi bileşenlerinden birisine “benzetmeme” konusunda gereken özen gösterilemezse “Kongre” kazanımının da tehlikeye gireceğini görmek gerekiyor.
Şimdi HDP’nin önündeki temel görev, 30 Mart seçimlerinden aldığı güçle örgütsel yapısını reorganize ederek, sokakta ve parlamentoda daha görünür olma hamleleriyle birlikte kendisine dönük sürdürülen sistemli dezenformasyonları da, saldırıları da boşa çıkartarak, geleceğin tek demokratik seçeneği olduğunu göstermek olacaktır..
***Bu yazı, Siyaset’in 13. sayısında kısaltılarak yayımlanan yazının geniş halidir.