Barikattan sandığa: “Kuğunun son ötüşü” – Foti Benlisoy

Gezi direnişinde forumların süratle yaygınlaşması, Gezi direnişinin açığa çıkardığı radikalleşmenin en bariz tezahürü olarak değerlendirilmişti haklı olarak. Mevcut kurumsal mimarinin ötesinde doğrudan siyasal katılım ve karar alma mekanizmalarının nüvesi olarak forumlar, “başka” bir siyaset etme biçimini bir hayal olmaktan çıkartıyor, eksiğiyle dediğiyle de olsa pratiğe geçiriyordu. Sonra ne olduysa oldu, forumlar (istisnalar hariç) etkisizleşti, atalete sürüklendi, seçimler ve sistem içi siyasal aktörler temelli tartışmalar, kendisini Gezi’nin ardılı olarak gören hareket içerisinde hâkim oldu. Bu olumsuz gelişmenin eleştirel bir değerlendirmesini, Haziran’dan sadece aylar sonra sandığa, tapelere ya da Haşim Kılıç gibi figürlere mahkûm oluşumuzun muhasebesini henüz yapmış değiliz. Oysa barikattan (işgalden, forumdan) nasıl bu kadar kolay sandığa ve sistem içi seçeneklere yönelindiğinin, Gezi isyanının işaret ettiği radikal potansiyellerin nasıl çarçur edildiğinin bir açıklaması olmalı.

Bu durum bize has değil elbette. Gezi isyanının parçası olduğu küresel mücadele dalgası, yani son dönemde gündeme gelen ayaklanma zinciri, sokaktaki muhalefetin militanlığıyla siyasal düzeyde çözüm arayışlarının sistem içi seçeneklerle sınırlanması ve pragmatizmi arasındaki hızlı gidiş gelişe dair örneklerle dolu. Bizden çok daha gelişkin mücadelelere sahne olan Yunanistan’da hareketin bugün neden sandığa (Syriza’nın muhtemel bir seçim başarısına) sıkıştığı sorusu ortada duruyor mesela. Dolayısıyla barikatla (işgalle, forumla) sandık arasında meydana gelen bu hızlı kayışların yarattığı paradoksu izah edebilmek için yakın dönemin mücadelelerinin, başka deyişle “sosyalizm sonrası” toplumsal mücadelelerin ortak kısıt ve karakteristiklerine dair soğukkanlı bir değerlendirmeye muhtacız. Ancak hareketin öznel ve bize has hatalarını da dikkate almalıyız. Sosyalist hareketin forumlarla kurduğu ilişki biçiminin olumsuz özellikleri, hareketin dar bir AKP karşıtlığına sıkışması ve bundaki payımız gibi meseleleri ele almadan bu durumu izah etmek mümkün değil. Bu sorulara ve dolayısıyla da yukarıda kabaca tarif edilen paradoksa dair yanıtlar geliştirmeden muhtemel bir başka toplumsal kabarışa hazırlıklı olmak da olası değil.

Gezi direnişinin gösterdiği üzere, kolektif düzeyde anlamlı siyasal bilinç sıçramalarının gerçekçi tek kaynağı, kitle mücadeleleri ve direniş pratiklerinin deneyiminden başka bir şey değil. Kurumsal siyasetin, yani elitler arası güç ve çıkar rekabetinin, siyasetin olası tek biçim olduğu anlayışından, kitlelerin kendi özgücüne ve eylemine dayanan devrimci bir siyasete doğru dönüşüm, ancak bir süreç içerisinde gerçekleşebilecek. Bugünkü durumda forumlar, bostanlardan fabrikalara işgaller, dayanışmalar bütün kısıtlarına rağmen Gezi’nin önümüzdeki mücadeleler açısından sunduğu yegâne anlamlı bakiye. Tüm sınırlılığına karşın bu bakiye üzerinden hareket etmek, onu başka toplumsal mücadele alanlarının enerjisiyle buluşturmak için sistemli bir çaba yürütmek, antikapitalist bir derleniş açısından mümkün tek yol. Genel olarak Gezi direnişinin açığa çıkardığı siyasal ve sosyal radikalizasyonu, toplumsal mücadele deneyim ve pratikleri içerisinde süreğen kılmak ve böylece mevcut kurumsal çerçeveyi aşan karşı-güç odakları inşa etmek temel hedefimiz olmalı.

İçerisinde bulunduğumuz namüsait ahval ve şerait altında bir “maymuncuk” aramanın manası yok. Gezi’nin yarattığı “dalga” geri çekiliyor. Bir başka kabarış pekâlâ muhtemel, belki kaçınılmazdır. Ancak bu yeni kabarışın hangi koşullar altında ve nasıl bir güç ilişkileri bağlamında cereyan edebileceğini kestirmek bugün için mümkün değil. Ancak bu, muhtemel bir yeni dalga için hazırlık yapmamanın mazereti olamaz. Sosyalist solun Gezi’nin kışkırttığı yeni mücadele deneyimleri içerisinde (amiyane tabirle) pişmesi, bu mücadelelerin şekillendirdiği yeni kuşaklarla eşitlik temelinde hemhal olması, şu son bir yıllık mücadelenin artısıyla ve çok sayıdaki eksisiyle bir muhasebesini yapması şart. Böyle bir bilanço çıkartmaya takatimiz, daha da önemlisi niyetimiz var mı bilinmez. Ancak her şey sanki Gezi günlerindeymiş, sol ve sokak muhalefeti almış başını gidiyormuş gibi davranmaya devam edersek Gezi isyanının bizler açısından kuğunun son ötüşü kabilinden olması içten bile değil. Malum, kuğular en güzel ve etkileyici ötüşünü ölüm anında gerçekleştirirmiş.

Bu yazı baslangicdergi.org/’den alınmıştır.

Yoruma kapalı