Mücadelenin çerçevesini belirlemek: İşçi ölümleriyle ilgili 4 argüman ve eleştirisi – Ümit Akçay

Soma katliamı giderek bir trajedi haline geliyor. Katliamın hukuki sorumluları hala serbestçe aramızda dolaşabiliyorlar. Hükümet yetkilileri akıl almaz bir şekilde, büyük acılar içindeki madenci yakınlarına saldırabiliyor. Firmanın hem hükümetin desteğiyle, hem de sendikayı satın alarak nasıl Soma’yı, Soma’lılar için cehenneme çevirdiği ile ilgili bilgiler, işçilerin tanıklıklarıyla her gün açığa çıkıyor. Bununla birlikte, tüm manipülasyon ve bastırma operasyonlarına karşı geniş bir tepki ortaya çıkmış durumda. Bu yazıda, Soma üzerine yapılan tartışmalarda ortaya çıkan dört temel argümanı ele alıp, bu trajedinin kökenlerini neden içinde yaşadığımız ekonomik sistemde, yani kapitalizmin saf işleyiş mantığında aramamız gerektiğini vurgulamaya çalışacağım.

1. argüman: trajedinin nedeni “gözünü kar hırsı bürümüş” patronlar.

Bu argüman genellikle yaşananların nedeni olarak patronları görmez. Zira bunu savunanlara göre patronlar da insandır. Her grubun arasında iyiler olabileceği gibi kötüler de olabilir. Dolayısıyla firma sahiplerinin bazılarının zaman zaman şeytana uyarak, daha fazla kar hırsına kapılmaları, patronların genelini için bir davranış kuralı olarak genelleştirilemez. Sonuçta, Soma’da olduğu gibi “gözünü kar hırsı bürümüş” patronlar büyük bir felakete neden olmuş olabilir ama bunu genelleyemeyiz.

eleştirisi: kapitalizm ve rekabet

Bu argüman, meselenin ekonomik sistemle bağını koparmak konusunda önemli bir işlev görmektedir. Zira bunu savunanlara göre sorun iyi insanların firmaları yönetmesiyle çözümlenecektir. Oysa mesele insanların kişisel olarak iyi ya da kötü olmalarında değil. Bakmamız gereken, sistem içindeki aktörlerin gerçekleştirdikleri eylemleri neden gerçekleştiriyor olduklarıdır. Böyle baktığımızda, piyasa sisteminin özünde yer alan rekabet mekanizmasıyla karşılaşırız. Buradaki rekabet, daha fazla üretme ya da daha ucuza üretme için olabilir. Ancak her ikisi de sonuçta karlılığı artırma amaçlıdır. Dolayısıyla sistem içindeki aktörler (burada firmalar), sistemin kurallarına uymadıkları takdirde, yani daha ucuza üretemediklerinde diğer rakipleri tarafından piyasadan silinirler. Bu basit bir kuraldır, eğitim seviyesiyle ilgisi yoktur, bakkalından holdingine tüm iktisadi birimler bu kuralı bilirler aksi takdirde zaten iktisadi birim olamazlar. Toparlarsak, meselenin çözümü “gözünü kar hırsı bürümemiş” patronların olması değildir, çünkü böyle bir “tonton” patron tipi ancak filmlerde vardır. Kapitalizmi diğer toplumsal sistemlerden ayıran temel özellik, daha fazla üretmenin sistemin içine gömülü, yani “fıtratında” olmasıdır.

 2. argüman: trajedinin nedeni, gerekli önlemleri almayan vicdansız siyasetçilerdir.

Bu argümana göre, patronların gözünü kar hırsı bürümüş olabilir. Ancak bunu denetlemesi gereken bir siyaset kurumu var. Ancak günümüzde siyasetçiler, hele de hükümet o kadar vicdansız ki, gerekli düzenlemeleri yerine getirmiyorlar. Bunların elindeki devlet mekanizması da yozlaşıyor.

eleştirisi: kapitalizm ve devlet

Yukarıdaki argümanda olduğu gibi burada da mesele kişisel özelliklerle açıklanmış durumda. Yani eğer siyasetçilerimiz biraz vicdanlı olsa, bu tür olaylar başımıza gelmeyecek. Çünkü bu durumda devletin denetim mekanizması etkin bir şekilde çalışacak ve yanlış iş yapanlar cezasını görecek. Bu argümandaki en temel hatalardan biri, siyaseti ekonomiden ve onun en temel aktörü olan firmalardan ayrı, devleti de ekonominin üzerinde görme alışkanlığı. Bu yaklaşım, devletin birbiriyle rekabet eden farklı toplum kesimleri karşısında eşit mesafede ve tarafsız olduğu yönündeki liberal teze dayanır. Oysa gerçek hayatta (ki bu kapitalizm oluyor), devlet tesadüfen değil, sistematik olarak sermayedarları tutmak zorundadır. Çünkü ekonomik büyüme özel sektörün karlılığına, vergi gelirinin artması da ekonomik büyümeye bağlıdır. Buna ek olarak ekonomik büyüme, siyasetçi açısından yeniden seçilmenin en önemli anahtarlarından biridir. Sonuçta, kapitalist devletin yöneticileri firmaların karlılıklarına zarar verecek şekilde denetlemeyi tercih etmezler. Örneğin Türkiye ekonomisinin neredeyse yarısı kayıt dışıdır. Ya da ABD’de 16 milyon kaçak işçi çalışmaktadır. Bunları engellemek devletlerin elindedir. Ancak bunu yapmak zorunda kalmadıkları sürece böyle bir faaliyete gitmezler. Zira bu durumda tüm sistemin merkezinde yer alan firma karlılığına halel gelebilir.

 3. argüman: trajedinin nedeni kapitalizm değil azgelişmişlik.

Üçüncü argümana göre, eğer ülkemizde gelişmiş bir kapitalizm olsaydı, bu aynı zamanda gelişmiş bir hukuk devleti, kurumlar ve kuralları da beraberinde getirirdir. Bizde demokrasi kültürü ve hukuk devleti yok, ama kapitalizm var. O nedenle eğer memleket azgelişmişlikten kurtulsa, kapitalizm gelişse, Soma gibi facialar bir daha yaşanmaz.

eleştirisi: kapitalizm ve azgelişmişlik

Bu argüman, analitik olarak ilk iki argümandan daha ilerdedir, zira meselenin özünü yapısal faktörlerde arar. Ancak hatalarından biri şudur: kapitalizmin tek ve ideal bir tipi olduğunu varsaymak. Oysa bir üretim sistemi olan kapitalizm, hukukun üstünlüğünün hakim olduğu bir liberal demokraside işleyebileceği gibi bu tanıma uygun olmayan sistemlerde de rahatlıkla işleyebilir. Örneğin kapitalizmin işleyişiyle “siyasi kayırmacılık” arasında düşünüldüğü gibi bir çelişki olmayabilir. Bu çelişki, piyasa rekabetini neoklasik iktisadın tanımladığı “tam rekabet piyasası” olarak tasavvur etmekten ileri geliyor. Açıklaması uzun sürer, ama sizi temin ederim ki gerçek hayatta (hala kapitalizm diye okuyabiliriz) böyle bir “tam rekabet piyasası” mevcut değildir. Sonuçta, kapitalizmin kendi aleyhine işlemeyen hukuki, kültürel, dinsel veya geleneksel biçimlerle bir derdi yoktur. Aralarında elbette farklılıklar vardır ama kapitalizmin azgelişmiş olması, o sistemin kapitalizm olmadığı anlamına gelmez. Dolayısıyla kapitalizmin  azgelişmişi “kötü”, gelişmişi “iyi” değildir.

Bu argümanın bir diğer hatası, biri “vahşi” bir de “insani” olmak üzere iki tane kapitalizm olduğu ve ilkinin eski zamanlarda kaldığı düşüncesidir. Kapitalizmin kendisini kişileştirerek ve onu çeşitli sıfatlarla tanımlamak, onu aktörsüz ve mücadelesiz bir bütün haline getirme riskini taşıyor. Oysa tarih bize gösteriyor ki, kapitalizm içinde herhangi bir ilerleme varsa, bu işçi sınıfı ve toplumsal mücadelesi sonucunda gerçekleşmiştir. Toplumsal muhalefet gerilediğinde bu kazanımlar geriye alınır, yükseldiğinde gündelik hayat geniş toplum kesimleri için daha yaşanılır hale gelir. O nedenle kapitalizmin “vahşiliği” mazide kalan bir sıfat değildir.

 4. argüman: günümüzde kapitalizm bunları aştı.

Son olarak yukarıdaki argümanların hepsinden daha kuvvetli olan, “tüm yukarıdakiler doğru olabilir, ama bunlar eskide kaldı”, argümanına gelelim. Bu yaklaşımı savunanlara göre, Soma gibi faciaları kapitalizme bağlamak doğru değildir. Çünkü günümüz kapitalizminde, gelişmiş ülkelerde böyle facialarla karşılaşılmıyor.

eleştirisi: kapitalizm ve sınıf mücadelesi

Günümüz kapitalizminin gelişmiş ülkelerinde iş yerinde gerçekleşen ölümlerin oransal olarak daha düşük olduğu bir gerçek. Ancak bunun nedeni, o ülkelerde kapitalizmin gelişmiş olması değildir. Esas neden, o ülkelerde işçi sınıfının ve toplumsal muhalefetin mücadeleleri sonucunda, firmaların ve devletin iş güvenliği ile ilgili önlemleri uygulamak zorunda kalmasıdır.

Toparlamak gerekirse bu yazıdan bir iyi bir kötü haber çıkıyor.

İyi haber şu: İşçi ölümleri engellenebilir.

Kötü haber: bunu firmalar ve hükümetler kendiliklerinden yapmayacaklar.

Bu yazı http://baslangicdergi.org/ sitesinden alınmıştır.

Yoruma kapalı