Türkiye devrimci hareketinin önünde çok zorlu bir süreç var. Bu süreci doğru okuyamazsak yenilgi kaçınılmaz görünüyor. 12 eylül askeri darbesi ve onun yaratmış olduğu yenilgi ve tahribattan bu yana şimdi önemli bir dönemden geçtiğimizi söyleyebiliriz. Türkiye devrimci hareketinin sürece doğru müdahele edebilmesi mevcut siyasi konjonktürü doğru okuyabilmesine bağlı. Mevcut konjonktür 89 bahar eylemliliklerinden bu yana ilk defa bir meşruiyet yakaladı. Bu yalnızca Kürt Özgürlük Hareketi’nin meşruiyeti değil Türkiye’deki devrimci sosyalist güçlerin de kazanacağı, kazandığı mevzi. AKP’nin baskıcı, yasakçı, zorba diktatöryasına bağlı olarak toplumun anti-kapitalit unsurları, işçi sınıfı 89’dan bu yana ilk defa devlete karşı bir cephe açtı ve gezi süreci üzerinden iki ay boyunca devlete direndi. İki ay Türkiye’nin hemen hemen her tarafında kendi hayatlarıyla ilgili demokrasi kürsüleri kurdu. Direnişin geri çekilmesi AKP’nin başarısından çok devrimci güçlerin süreci iyi yönetememeleri ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin direnişe mesafeli durmasıyla ilgilidir. Ancak bundan sonra devrimci demokratların önüne böylesi toplumsal çıkışlara önderlik etme olanakları çok sık çıkacaktır. Önümüzde Cumhurbaşkanlığı seçimi var. Büyük ihtimalle Tayyip Erdoğan seçilecek ve başkanlık sistemi üzerinden bölünmüşlüğe çok katı önlemler alacak ve müdahalelerde bulunacak. Bölünmüşlük diyorum çünkü devrimci cephenin bir toplumsal meşruiyeti var. CHP’nin tabanı da hızla devrimci demokrat güçlerin saflarına katılacak. Burada kritik olan nokta sosyalistlerin bölünmüşlüğünün nasıl giderileceğidir. HDP bu anlamda demokrasi mücadelesinde yanyana yürünebilecek önemli bir unsurdur.
Hızla devrimci demokratik cepheyi örmeli ve cepheden iktidara karşı müdahale edebilecek taktik adımları atmalıyız. Toplum ikiye bölünüyor demiştik. AKP tabanı hızla faşizan eğilimlere doğru sürüklenirken devrimci demokratik güçler de karşıtlığını aktifleştirerek yükseltiyor. Toplumun devrimci ve demokrat güçlerini doğru bir zeminde konsolide edebilirsek faşizmi püskürtebiliriz. Şu an devrimci güçler arasında bir tartışma süreci devam ediyor. BDP’nin HDP’ye katılımı tartışılıyor. Bence doğru olan HDP’nin bu zeminde devrimci demokratik cepheyi daha da aktif hale getirmesidir. Bu zemin ulusal bir mücadele ve müdahaleye uygun bir zemin. BDP’nin HDP’leşmesi mücadeleyi yerel bir zeminde pragmatik olarak bozacaktır. Kürt Özgürlük Hareketi sosyalistler açısından çok önemli bir müttefik ancak hareket şu an acil ve yakıcı bir gündeme sahiptir ve bu bağlamda devletle pazarlık içinde, masaya oturmuş vaziyettedir (Bu doğrudur da, ulusal meselenin çözümü konusunda hareketin herkesle masaya oturması ve pazarlık yapması meşrudur.) Demokrasiyi devrimci zeminde geliştirmek hepimizin ortak paydası ne var ki BDP demokrasi meselesini Kürdistan’ın dışına taşıyabilmiş değildir. Kendi zemininde önemli mevziler kazanmıştır, bizler de arkasındayız ama HDP’leştiği durumda bizler için iki handikap belirecektir. Birincisi mücadeleyi ulusal sorunun belirleyiciliği altına sokacaktır ve sosyalistlerin sosyalist Türkiye duruşunu bozacaktır. Diğer taraftan farklı toplumsal kesimlere dayanan bu güçler iki farklı tabana seslenebilecek argümanlara sahip olmaktan uzak düşecektir. Bunun nedeni ise BDP’nin süreçle ilgili pragmatik yaklaşımının Türkiye’de yeni başlayan devrimci demokratik süreci tedigin edebilme ihtimalidir. BDP HDP’ye katılmamalıdır. İkinci olarak da Kürt Özgürlük Hareketi’nin gücü HDP’deki devrimci cepheyi mevcut haliyle bozacaktır. Bu cepheyi kendi içinde eritme ihtimali ağırlıklı bir şekilde mümkün olacaktır. Sosyalistlerin ulusal harekete angaje olma ihtimali fazlaca mümkün göünmektedir. İşte bu anlamda BDP HDP’ye katılmamalı HDP’de ortak devrimci mevziden yerelliğe doğru bozulmamalıdır.
Sosyalist partiler Kürt Özgürlük Hareketi’nin siyasal bağımsızlık ya da özerklik hedeflerine her koşulda destek vermelidir çünkü bu bir ulusal meseledir. Bu bağlamda sosyalistlere düşen onların arkasında durmaktır. Elbette ki barış müzakereleri elimizi zayıflatabilir, hareketin T.C. ile anlaşması halinde yalnız kalmamız ihtimali de var. Ama Kürtlerin çözüm sürecine her koşulda destek çıkmalı şovenist yaklaşımlardan uzak durmalıyız. Nihayetinde kapitalizm içi bir çözüm ve milli meseledir. Bizim için asli olan mesele HDP’yi tüm Türkiye’de güçlendirecek demokrasi cephesini geliştirmektir. Kürt Özgürlük Hareketi’nin siyasal tasarımı olan demokratik özerklik ulusal sorunun sistem içinde çözülen en devrimci halidir. Bu açıdan Kürtlere karşı her farklı siyasal tasarım dayatması şovenizmin yolunu açar. Önlemlerle ya da yeni sömürge ilişkilerin tahkim olabileceğine dönük kaygılarla hareket edemeyiz. Bu açıdan ulusal programa yapılacak her müdahale devrimci bir yaklaşım değildir. Kimle nasıl isterlerse yürüyebilirler, anlaşabilirler. BDP yerel bir parti olarak Kürt sorununda legaliteyi devrimci ve meşru zeminde istismar eden, Kürtlerin bütününü temsil eden bir partidir ve bu anlamda ulusal hareketin bu zemindeki tek temsilcisidir. Bundan dolayı da kendine ait bu zemini koruyarak burada kalmalıdır. HDP’ye katılması çözüm noktasına zorlanmaya çalışılan barış sürecini riske edebileceği gibi HDP’nin de devrimci demokratik cephesini bozabilir. BDP Türkiye sosyalistlerine destek olmayı sürdürmeli ama HDP’ye katılmamalıdır. Çünkü HDP Türkiye partisi olarak devrimci demokratik zeminde T.C.’yi zorlayacak cephe partisidir. Bundan ötürü HDP bu haliyle kalmalı, Kürtlerin de destek olduğu sosyalistlerin devrimci programda yan yana geldiği devrimci cepheyi daha da geliştirmeliyiz. AKP baskı ve şiddetini arttırdığı oranda devrimci ve demokratik güçler de meşruiyetlerini arttıracak ve siyaseti kitlesel anlamda sokağa taşıma olanaklarıyla geçmişe oranla daha fazla karşı karşıya kalacaklardır.