BDP HDP’ye katılırsa… – Atılım Gazetesi

HDP bir “Kürt” partisi midir, böyle bir “tehlike” var mıdır?

Açık ya da gizli biçimler altında bu soru, olumsuz anlamıyla bir yargı oluşturmak amacıyla kamuoyunda sürekli gündemde tutulmaktadır… Ya da tersinden, bu yargı, kendini meşrulaştırmak için bu soruları her vesileyle gündemleştirilmektedir…

Kim ve kimler tarafından?..

Örneğin, “Kürt” eşittir “tehlike” yargısının, toplumda geniş ve yerleşik bir duygu ve düşünce halinde sürüp gitmesini kendi varoluşları bakımından yaşamsal bir avantaj görenler tarafından…

En başta militarist kurumsal aygıtları ve bürokrasisiyle birlikte topyekûn devlet aklı tarafından…

Ve tabii ki bu devlet aklının yapısal ideolojik sistemine bağlı tüm partiler, çıkar odakları, şahsiyetler, vb. tarafından…

Anlaşılır bir durum elbet; Fırat’ın doğusu elden gitti gideceği kadar, Fırat’ın batısına “bela” bulaşmasın bari diye düşünüyorlar… HDK/HDP olacaksa da Kürtsüz olsun diye medyalarından, gazetelerinden akıl bile veriyorlar bol bol…

30 mart seçimlerinde HDP’yi “başarısız” ilan etmek ve bunu da partinin “Kürt”lüğünün kanıtı olarak göstermek için çırpınıp durmaları boşuna değildi…

Ama sonuçta çok da önemli değil bütün bu olup bitenler… Çünkü HDP iradesi bütün bunlara rağmen oluştu, kendini kurdu ve yolunu buldu…

***

Bizim için asıl önemli olan, HDP’nin Kürtlüğü/Kürtleşmesi üzerine olumsuz yargıların genel olarak emekçi sol cephe içinde, özel olarak da HDP’yi oluşturan bileşim özneleri arasında da şu ya da bu ölçüde karşılık bulmasıdır.

Kuşkusuz bu durumun da anlaşılır tarihsel ve siyasal/ideolojik bir arka planı ve nedenleri var. Ama bu, durumun kabul edilebilir bir haklılığa dayandığı ve meşru görülebilir olduğu anlamına gelmez bizim bakımımızdan… Tam aksine, ezilenler cephesi konumundan, biz, Kürtlüğü/Kürtleşmeyi “tehlike” kavramı ya da algısıyla özdeşleştirmeyi koşullayan her türlü yargı oluşturma çabasını asıl gerçek tehlike olarak görürüz… Bu yargıların önünde/arkasında komünistlik, sosyalistlik, devrimcilik ya da demokratlık gibi misyon iddialarının ve aidiyetlerinin bulunması hiç bir şeyi değiştirmez…

Açalım bunları.

HDK/HDP’nin Türkiye ve Kürdistan’ın emekçi sol birikimi ve güçlerinin devrimci demokratik karakterli cephesel birliğini sağlamak yönünde atılmış bir adım olduğu biliniyor… Benimsediği tarihsel-teorik perspektifiyle, tanımlanmış siyaset felsefesiyle, oluşturulmuş programıyla, tüzüğü ve örgütlenme yapısıyla, politika yapış anlayışıyla HDK/HDP halklarımızın, sömürülenlerin, ezilenlerin mücadele kazanımlarının ve birikimlerinin tümünü sahiplenme ve kapsamaya açık bir birlik platformudur… Böyle olmasına karşın, emekçi sol menzili içinde yer alan fakat bu cepheleşme iradesinin öznesi olmayı kabul etmeyen bir dizi politik yapının, kurumlaşmanın ya da bireyin olduğu da bir gerçek…

Peki ama neden?

Daha nitelikli, daha kapsayıcı ve birleştirici, daha mücadeleci başka bir cephesel stratejinin parçaları olmak gibi gerçek bir ilerleyiş yolunun özneleri midir mesela bu güçler? Hayır. Böyle olmadığı gün gibi açık, nesnel ve denetlenebilir bir durum. Başkaca faktörleri saklı tutmak kaydıyla, ama hem işin esasını oluşturması hem de odaklandığımız sorunun kendisi olması itibarıyla ifade etmeliyiz ki, Kürt/Kürtleşme “tehlikesi”nden uzak durmaktır bu güçlerin temel kaygısı…

Hadi dolaysız söyleyelim, Kürt/Kürtleşme demek, devrimle pratik ve kapsamlı olarak yüzleşme demek çünkü… Demokrasi için devrimcileşmek demek, tersi değil… Demokrasi mücadelesinin mevcut koşullar altında yadsınamaz en temel konusu ve sorunu halinde bulunan Kürt sorununun çözümüne fikri ve pratik bakımdan kendi politik varlığını kararlıca yatırabilmek demek…

Kürdün cismiyle buluşma politik cesaretini göze alamayan kof bir demokrasi savunuculuğu, Kürdün ismini dilinden düşürmeyen devrimci/sosyalist/komünist iddialı lafazanlıkla aklanamaz…

***

Kürtlük/Kürtleşme “tehlikesi”nin HDK/HDP bileşenleri arasındaki iz düşümüne gelince…

Bu algının depreşmesinin, ya da pratik bir sorun olarak “ağırlaşması”nın nesnel bir “gerekçesi” de var: BDP’nin HDP’ye katılması gündemi… Daha doğrusu BDP’nin hemen hemen bütün örgütlü gövdesiyle HDP’lileşmesi… HDP içi kaygıların hareket noktası burası…

Peki ama neden?

Mesela BDP’liler, devrimci demokratik ilkelere bağlılık, ortak çalışma kültürü, politik düşünüş ve hareket tarzı vb. bakımından diğer bileşenlerin niteliklerinden daha geri bir geleneği mi temsil ediyorlar? Yani böylece, BDP’nin katılımı HDK/BDP’nin politik ve ideolojik niteliğini düşürür ya da yok mu eder? Gerçek ve inanılan bu mu?

Ya da mesela, BDP’liler “ulusal dar görüşlükle” malul oldukları için, HDP’ye Kürt milliyetçiliğini dayatırlar, bu da hem partiden kopmalara neden olur, hem de Türkiyeli emekçilerin, aydınların yüzlerini HDP’ye çevirmelerini mi engeller?

Gerçek ve inanılan bu mu?

Belki de mesela, BDP’liler HDK/HDP’yi örgütsel olarak ele geçirip diğer bütün bileşenleri tasfiye etmeyi, A. Öcalan paradigması ve çizgisi dışında hiç kimseye yaşam hakkı tanımamayı düşünüyorlardır.

Gerçek ve inanılan bu mu?

Görüldüğü üzere, Kürt/Kürtleşme-“tehlike” ikilisi bağlamından kopulamadığı ölçüde, gerçeğe/gerçeklere ilişkin akıl yürütmeler de temelsizleşmekte, sonuncu örneklemeyle işaret etmeye çalıştığımız gibi, “güvensiz”likle malul en gerici spekülasyonlara bile kapı aralanabilmektedir. Ondan sonra neye inanırsan inan!

***

Biz, neyin gerçek olduğunu ve neye inandığımızı söyleyip noktalayalım.

Birincisi; eğer BDP’liler HDP’ye bütün gövdeleriyle katılma kararı alırlarsa bu tamamen kendi iradelerine ait bir tasarruftur ve meşrudur. Bizim için hiçbir ilkenin çiğnenmesi anlamına da gelmez. Haliyle ne politik, ne ahlaken bir karşı duruşu gerektirir.

Geçişin en uygun/yararlı yol ve yordamının nasıl olması gerektiği konusunda parti içi karşılıklı fikir alışverişi ve istişarelerde bulunmak tabii ki gerekli ve zorunlu olacaktır.

İkincisi; BDP’nin katılımı HDP’yi bünyesel bakımdan zayıflatmak şöyle dursun, cephesel mücadelenin politik olarak daha sıkı omuzlanması ve örgütsel canlanma ve sağlamlaşmanın daha ileri bir düzeye yükseltilmesi bakımından aşılama gücü kazandıracaktır.

Üçüncüsü; HDK/HDP’nin yeni güçlerle birleşme ihtiyacı ve sorununun çözümü, HDP’nin bileşenlerinin HDP’lileşmeyle ilgili zihniyet ve davranış yetmezliği ya da zaaflarını aşma ölçüsünde başarılabilecek bir durumdur. Önce iğneyi kendine batırma kararlılığı geliştirmeden, köklü bir HDP’lileşme hamlesi yapmak isteyen BDP’ye çuvaldızı körce batırma isteği pek hayırlı bir ruh hali sayılmaz.

* Atılım Gazetesi’nin 117. sayısında yayımlanmıştır.

EMEP’ten seçim ve HDP değerlendirmesi

Yoruma kapalı