Bu gidişle THY için, ‘Neydi ne oldu’ diyeceğiz – Mert Yıldız

Bir havayolu şirketi düşünün ki kendi ülkesinin dört bir yanına tekel fiyatlarıyla uçuyor. Sınırları aşıp dünyada uçmadık şehir bırakmıyor. Merkez olarak seçtiği havaalanı artık dar geldiği için yeni havaalanı yaptırıyor; ‘Uluslararası uçakları oradan aktaracağız’ diyor. Ülkenin ismini küresel arenaya taşıdığı için siyasetçilerin gurur kaynağı oluyor. Avrupa’nın en önde gelen havayollarına kafa tutuyor…

Evet bildiniz; bahsi geçen havayolu İtalyan havayolları Alitalia.

O eski halinden eser yok şimdi!

90’lı yıllardaki ‘Avrupa’nın en büyüğü’ olmayı hedefleyen o Alitalia’dan bugün eser yok.

Bugünki Alitalia, İtalya’ya gitmek için bile uçmak istemeyeceğiniz kadar düşük kalitede insan kaynağı ve filoya sahip, iflasın eşiğinden devletten aldığı kredilerle kurtulmuş, değil dünyanın dört bir köşesi Avrupa içinde bile sınırlı uçuş yapabilen Alitalia…

Roma havaalanı yetmiyor deyip Milan’a ikinci bir havaalanı yaptıran ama kullanamadan iflasa sürüklenen Alitalia…

Eski başbakan Silvio Berlusconi’nin ‘Yabancılara yedirtmeyiz’ tarzı söylemiyle özelleştirilmesine karşı çıktığı ve bu sayede topladığı oylarla muhalefetten iktidara geçmesine vesile olan Alitalia…

Uçmuş olmak için uçmak

THY’nin bugünkü stratejisine bakınca akla ister istemez 90’ların Alitalia’sı geliyor. Balta girmemiş ormanlardaki yeterli uzunluktaki düzlükleri pist addedip sefer başlatan THY yönetimi, uçuş yoğunluğundan ötürü Atatürk Havalimanı’nın yetersiz olduğunu ve İstanbul’un üçüncü bir havaalanına ihtiyacı olduğunu söylüyor. Aynı Alitalia gibi.

Ulusal havayolu şirketimiz nüfusumuzun yüzde 0.001’nin uçtuğu Çad’a sefer mi düzenlemeli yoksa sıklıkla kullanılan güzergahlarda daha iyi hizmet vermeyi mi hedeflemeli?

THY’nin ‘ucuz’ tercihi ve sürdürülebilirlik sorunu

Havayolu şirketlerinin rekabetçi piyasada başarılı olmaları için ya belli bir güzergahda uzmanlaşmaları ya da  pek çok ülkeye ucuz bir şekilde uçmaları lazım. THY’nin ikinci yolu seçtiği çok açık. TL yakın zamanda yüzde 20 değer kaybedene kadar THY rakiplerinden çok daha ucuza uçuyordu.

Fakat orta vadede bir sürdürebilirlik sorunu var. THY yurtiçinde çoğu uçuşu zararına yapıyor. İktidar partisi Iğdır’dan oy alabilmek için Iğdır’a bir havaalanı yapılıyor, THY zararına da olsa Iğdır’a sefer düzenliyor. İstanbul’daki Iğdırlı’nın memleketini geliştiren partiye sadakati ve oy verme ihtimali artıyor.

Elbette THY Iğdır’a uçmalı ama bunu Iğdır’a yeterli talep olursa yapmalı, siyasi çıkar için değil. Bu zararına uçuşlar THY yurtdışı uçuşlarında karlı kaldığı sürece sürdürelebilir ama yurtdışı uçuş konusunda ciddi bir sorun THY’yi bekliyor.

Rakiplerin avantajı

THY zorla da olsa iç piyasadaki tekel konumunu koruyabilir. Fakat Katar, Dubai, Abu Dhabi ve Moskova gibi Batı ile Doğu arasında köprü olmak isteyen şehirlerden gelen rekabetle yarışması zor. Bu ülkelerin hepsi petrol zengini. Dolayısıyla THY’ye karşı masraf konusunda avantajlı konumdalar. THY ücretler gibi diğer masrafalarını da kısabilir ama bu, kalitenin daha da düşmesine sebep olur, hatta teknik ekibin kalitesinin düşmesi bir faciaya bile yol açabilir.

Üçüncü havaalanı rant arayışı mı?

Moritanya’nın başkenti Nakşot’a haftada iki sefer düzenleyen THY’ye sadece üç pisti bulunan Atatürk Havalimanı’nın yetmemesi gayet doğal gibi gelebilir ama istatistikler öyle demiyor.

Atatürk Havalimanı’nde halihazırda üç pist var, yıllık trafik 34 milyon yolcu. Dubai Havalimanı’nda pist sayısı dört, yıllık yolcu sayısı 67 milyon.

Dubai’den pist başına yıllık 16,5 milyon yolcu geçerken, Atatürk’ten sadece 11,3 milyon geçiyor.

Yani Atatürk Havalimanı’nı etkin bir biçimde kullandığımızı bile iddia edemeyiz.

Kaldı ki Atatürk Havalimanı’nın arkasındaki Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait araziye dördüncü bir pist yapmaktansa neden dünyanın en büyük havaalanını inşaat etmeye kalıyoruz? Acaba burada bir rant arayışı olabilir mi?

Masraflarını çıkarabilecek mi?

Peki bir de geleceğe bakalım. 2015 yılında Dubai ikinci havaalanını tamamlıyor. Beş pist daha eklenecek. Abu Dhabi de aynı yıl içinde havaalanını genişletiyor. Üç yıldır bitmeyen Katar havaalanı da aynı yıl dört yeni pistle hazır olacak.

Bu kadar kızışan rekabet arasında İstanbul’da altı pistli yeni bir havaalanı acaba masraflarını çıkarabilecek mi? Ya THY’nin ‘Durmak yok, yola devam’ stratejisi başarısız olursa? Ya diğer ülkelerdeki rekabetle baş edemeyip Alitalia gibi çökmeye başlarsa? Ya İstanbul’a uçan diğer havayolları üçüncü havaalanını kullanmak istemezse?

Yabancılar boşuna mesafeli değil

Üçüncü havaalanının yapılması için yabancı bankalardan kredi almamız gerekiyor. Ülkemizde bu projeye finansman sağlayacak kaynak yok. Kaynak olsa da öyle bir vade yok.

Yabancıların THY’nin ve iktidarın pazarladığı ‘dünyanın en büyük havaalanı’ gibi hayallere karnı tok. Zaten ABD Merkez Bankası musluğu kısmaya başladı, faizler altan altan yükseliyor…

Yabancı bankalar ’Türkiye gibi siyasi riskin arttığı, büyümenin düştüğü bir ülkede, uzun vadeli projeye verilecek finansmanın riski yüksek’diyor. ‘Vermeyelim’ demiyorlar, ‘Bu riskin birazını sizin karşılamanız lazım yoksa veremeyiz’ diyorlar.

Hazine ne güne duruyor!

Normalde bu noktada üçüncü havaalanı ihalesine girecek şirketlerin ‘Bu havaalanı çok da karlı bir iş değil galiba’ deyip çekilmesi lazım. Ama öyle olmuyor. Havaalanı yapılacak… Siz isteseniz de istemeseniz de. Hazine’ye bir telefon ve hemen akabinde bir açıklama: Yani havaalanını yapan şirket borcunu ödemezse T.C. Hazinesi öder. Bu garantiyle yabancı bankaların risk algısı düşüyor, kredi vermesi kolaylaşıyor.

N’olcak yani?

Hazine’nin 1990’larda oy uğruna feda edilen mali disiplin dönemini andıran açıklaması aslında tek başına ele alındığında çok da endişe verici değil. Ne olur Hazine üç beş kuruşun altına imzasını atsa?  Köprü, havalimanı, kanal yapacağız diye koskoca Türkiye Cumhuriyeti iflas edecek değil ya!!!

Ama Hazine’nin bu açıklaması girişimci bir ekonomi politikası değil… Daha büyük bir sorunun belirtisi ve bu soruna karşı çaresizce alınmış bir önlem. Büyüme düşüyor, kur zayıflıyor, enflasyon yükseliyor, siyasi risk artıyor, yabancı yatırımcı Türkiye’ye artık pek rağbet etmiyor. Ama siyasi partilerin ‘büyüme fetişi’ yüzünden her türlü risk göz ardı edilip karlı olmayan projelere para aktarılıyor. Hem de Hazine garantisiyle.

THY bizim havayolumuz

THY’yi küresel bir şampiyon yapacağız diye İstanbul’a yatırım yapmaktansa, hala düzgün otoyolu olmayan şehirlerimizin altyapısını geliştirmek hem daha karlı olur hem de orta vadede THY’nin bu şehirlere yaptığı seferlerin karlılığının artmasıyla şirketin bilançosunu sağlamlaştırır. Yani Iğdır’a uçmayalım demiyoruz, Iğdır’a zararına uçucağımıza üçüncü havaalanına aktarılan kaynakları Iğdır’a aktaralım, Iğdır’ı geliştirelim sonra sefer düzenleyelim diyoruz.

Zaman zaman hatırlatmakta fayda var. THY’nin yüzde 50’si hala Özelleştirme İdaresi’ne ait. Yani devletin. Yani bizim. Yarısı halka ait THY iktidar partilerin reklam aracı olamaz. Olmamalı. Uçağa daha adımınızı atmadan bedava dağıtılan gazeteler aracılığıyla başlayan siyasi propaganda THY’ye uzun vadede zarar verir.

Sonra, ‘Neydi ne oldu’ demeyelim

İktidarlar her zaman gelip geçici ama THY gibi ulusal değerler kalıcı. Bu yüzden de siyasi çıkarlarla yıpratılmamalı. Yoksa bundan 10 sene sonra İtalyanların Alitalia için söylediği gibi biz de THY için ‘Neydi, ne oldu’diyebiliriz…

Bu yazı diken.com.tr sitesinden alınmıştır.

Yoruma kapalı