Türkiye’de insanlar ne zaman haklarını aramak için ya da yanlış giden bir şeylere tepki göstermek için sokağa çıksa kamu ‘malı’na zarar vermek gibi bir söylem sürekli ortada dolaşıyor. Bu söylemi kullananlar herhangi bir kamusallık tartışması yapmıyorlar sadece ırkçılıklarını ve gericiliklerini bu söylem üzerinden kabul edilebilir kılmaya çalışıyorlar
“Kamu malına zarar veriyorlar!” gibi bir söylemin bazı ağızlar tarafından sıkça kullanıldığını duyuyorsanız bilmelisiniz ki yakınlarda bir yerlerde hakları için direnen insanlar var. Sadece Türkiye’de değil dünyanın dört bir yanından tarih boyunca da ve bugün de sokak, iktidarın politikalarına karşı çıkıp onu eleştirirken kendi sözünü de söylemenin yeridir. Geçmişte de bugün de insanlar bir şeylerden rahatsızsa sokaklara dökülmüştür hep. Sokaklar sadece devrimler için değil darbeler ve karşı devrimler için de önemli olmuştur. Bu sebepten sokak bir mücadele alanıdır. Ülkemizde de sokağın böylesi bir tarihselliği vardır. Türkiye’de insanlar ne zaman sokağa dökülüp tepkilerini dile getirseler sokağa dökülmeyen ya da sokağa dökülenlere saldıranlar bir kamu malına zarar verme türküsü tutturuyorlar. Devlet büyüklerinden öğrenilen bu kavramın içeriğini bilmiyorlar ya da merak etmiyorlar. Bu kavramı kendi ırkçılıklarını ve gericiliklerini kabul edilebilir göstermek için kullanıyorlar. Bir süre sonra kendi yalanlarına kendileri de inanıyorlar.
Kamu malı kimin malı?
Şüphesiz ırkçı ve gerici kafa kamu malı kavramı derken bunun içeriğini düşünmüyor ama biz bir düşünelim. Kamu malıyla işaret edilen kamu toplum demektir. Yani toplumun malı, toplumun mülkiyeti demek. Ama gerici, ırkçı kafa bu kavramla bunları değil onlarca insanın canını alan polisleri, her gün binlerce insanı bataklığa çekip hayatlarını karartan banka ATM’erini v.b şeyleri kastediyor. Özetle eylemlere saldıran polise direnme ve bu direnme sürecinde mekandaki aktiviteler onlar açısından kamu malına zarar vermek oluyor. Ancak bu kafanın öyle kamusallığı, toplumsallığı filan savunduğu yoktur hatta bu konuda bir fikri de yoktur.
Gezi’de sokağa çıkıp ağaçlara sarılırken polis tarafından darp edilenlere “ağaçlar bahane ülkeyi karıştırıyorlar”, ülkenin başındakiler paraları bizim yani kamunun cebinden milyon milyon götürürken sokağa çıkıp isyan edenlere “Her gelen çalıyor sizin mi cebinizden çıkıyor sanki?”, ülkenin her tarafı özelleştirmelerle kamunun elinden alınıp şirketlere peşkeş çekilirken bu duruma karşı çıkanlara “bunların asıl amacı hak değil bunların amacı ülkeyi bölmek” gibi cümlelerle karşılık verenlerin kamu hakkında herhangi bir şeyi savunmadıkları çok açık. Dünyanın terörist olarak gördüğü kelle avcıları Suriye ve Irak’ta binlerce insanı katledip, yerinden yurdundan ederek Türkiye’nin resmi sınırlarına dayandığında ve emperyalistler bölgeye yeni hamlelerle müdahale etmek için ülkeyi üs olarak kullanmayı planlarken sesleri çıkmaz. Bu katillerin yarın kendisini, eşini dostunu öldürebileceğini düşünmez. Belki başkasının yerine endişelenmek onun huyu değildir ama bu düşüncesizliği kendisi için endişelenmesini de engeller. Kobane’de Kürtler insanlığın düşmanı IŞİD’e karşı direnirken sırf Kürtleri öldürüyor diye IŞİD’i desteklerken IŞİD’in Türkmenleri de öldürdüğünü unutur mesela.
Türkiye’de ve dünyanın pek çok yerinde insanlar Kobane direnişinin anlamını kavramış ve onun için sokağa dökülmüşken bu akıl, bir kez daha kamu malına zarar verdiler söylemine sarılır. Kamunun, toplumun malından önce canının geldiğini bilmez. Ölen onlarca insan onun gözünde cebindeki 3 kuruş parayı sömüren sistemin banka ATM’lerinden daha değersizdir.
Özne olmak ya da olamamak
Haksızlıklara karşı sokağa çıkan insan iktidarın ona dayattığı şeyleri reddeder. Polisle çatışmaktan tutalım da oturma eylemine kadar tüm eylem biçimleri iktidarın otoritesini sorgulamamızı ve onun bizden kaçırdıklarını görmemizi sağlar. Sokakta buluşan insanlar sistemin onları ittiği çaresizlik ve sıkışmışlıktan kurtulup kendi güçlerinin farkına varırlar. Özetle sokağa çıkan insan hayatın ve siyasetin söz söyleyen öznesi olur. Kobane’ye yönelik IŞİD saldırıları ve AKP başta olmak üzere uluslararası güçlerin IŞİD’e desteğine karşı haftalardır direnen Kürtlerin insanlarda harekete geçirdiği durum budur. Yıllardır emperyalizmin ileri karakolu olmuş, aşağılanmış, öldürülmüş, soyulmuş ülke halklarımız Kobane’de haftalardır süren direnişte kendisini görüyor. Kobane için yapılan sokak çağrısına bu denli karşılık verilmesinin sebebi bundandır.
Türkiye halkları artık kendilerine dikilen deli gömleğini giymek istemiyorlar. Ve bu mücadelelerinde dünya halkları da yanlarında. Artık her şey çok açık bir hale gelmişken, AKP’nin ve emperyalistlerin IŞİD’i destekledikleri artık herkes tarafından bilinirken ırkçı ve gerici kafa, sırf Kürtlere karşı savaştıkları için bu kirli ittifakı destekliyor. Kendisi bu deli gömleğini giyip etkisizleştikçe bunu herkesten beklemekte. Kendisi yapamadığı için kimse yapmasın istemekte. Bu yüzdendir sokağa çıkıp insanlık, barış ve kardeşlik için direnen insanlara karşı kamu malına zarar vermek söyleminin arkasına sığınması. Bu yüzdendir özgürlüğü arayan bu insanlara saldırması. Ama halklar uyandı bir kere ne o deli gömleği giyilecek ne yasaklanan sokaklar terk edilecek. Kobane de Amed de İstanbul da Ankara da özgürleşene kadar kamu malına zarar verilmeye devam edilecek. Toplum bizsek biz kamuysak; Kamu kendi malına zarar verme hakkına sahip ve bunu sonuna kadar kullanacak.