Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken adaylar yavaş yavaş belli olmaya başladı. En çok beklenen CHP ve MHP ve cemaat “çatı”sından Ekmeleddin İhsanoğlu çıktı. Şimdiden ana akımda “çok akıllıca bir hamle”; “bütün hesaplar karışabilir”; “çok saygın, entelektüel, ağırbaşlı biri” türünden yazılar yazılmaya başlandı bile. Öncelikle hamle bir diğer ismiyle taktik nedir, sorusunu yanıtlamamız ve bu hamlenin ne kadar akıllıca bir hamle olduğu tartışmamız gerekiyor.
Strateji ve taktik meselesi devrimci marksistler için sosyal demokratlardan farklı bir anlamı ifade eder. Stratejik hedef devrimi; buna bağlı olarak sınıf, iktidar, anti-kapitalist dinamikler ve bu güçlerin mevzilenişini kapsar. Taktik ise bu stratejinin içinden ve buna bağlı olarak ortaya çıkar.
Sosyal demokraside bu kavramların yeri yoktur. Bir konjonktür demokrasisi olarak sosyal demokrasi günlük çıkar ve faydalara yaslanan “söylemler”den oluşur. Bu ilke değildir söylemdir, çünkü genel niteliğini “nabza göre şerbetten”; “dün dündür, bugün bugündür” felsefesinden alır bir başka deyişle bugün söylediğinin yarın tam tersini ifade etmekte ilkesel olarak herhangi bir problem yoktur. Bugün sosyal demokrasi dediğimiz konjonktür demokrasisinin “sahibi” CHP’nin durumu bu söylediğimizden farklı değildir.
“Hele bi AKP gitsin”
AKP iktidarı 12 yıllık iktidarı boyunca yaptığı katliamlarla, yolsuzluklarla, gündelik yaşama dair yürüttüğü baskı ve müdahalelerle yaşamı işçiye, Kürde, Ermeniye, doğaya, kadına, LGBTİ bireylere, öğrencilere nasıl zindan ettiğini biliyoruz. AKP iktidarının “gitmesi” yukarıda bahsedilen, zarar gören tüm kesimlerin ortak paydasıdır. CHP bu ortak paydayı görmüştür ancak “nasıl gitmelidir AKP” sorusuna cevabını, tam da AKP’lileşmeye yelken açarak vermiştir. Bunu seçimlerde Mansur Yavaş; Mustafa Sarıgül gibi isimlerle ve Cemaat işbirliği ile göstermiştir. Bugün CHP’nin MHP ile yaptığı “çatı”nın temeli, seçimlerde gösterilen “sağa açılma taktiğinin” bir devamı olduğu görülüyor. Bu sağa açılmanın CHP’nin hem parti içinde hem de seçmen kitlesinde derin tartışmalar çıkarttığını görüyoruz. Özellikle CHP’nin yüzünü döndüğü “sağa”, karşıdan bakan, bir başka deyişle yüzünü sola dönen insanların bu duruma tepki verdiği görülüyor. Peki, CHP politikalarının bu insanları görmemesindeki neden nedir? Bu sorunun yanıtı CHP’nin, kendisini tek seçenek olarak dayatmasından ve diğer partilerin oyların bölmemesinden ve AKP’nin gitmesi için tek çarenin bu olduğundan, AKP gitmezse ne yaparız, faşizm gelir gibi korkuları beslemesidir. Yani bu “hesaba” göre, CHP ne yaparsa yapsın seçmeni yine CHP’yi seçecektir. İşte bu “hesabın” sonucu olarak “çok akıllıca bir hamle” ortaya çıkmıştır. Halbuki burada akıl bunun neresinde diye sormak; ve bu hamleyi olsa olsa “çok kurnazca bir hamle” olarak nitelendirmek gerekmektedir. Çünkü burada “demokrasi” yoktur; “haklar” yoktur; kirli seçim hesaplarıyla ve kirli ittifaklarla sürdürülen eskinin yerine “eskiyi koyma çabası” vardır.
Görevimiz: Demokratik ve Halkçı Bir Seçenek Yaratma
Ne dalavere ama! İşçiye, Türkiye’de yaşayan halklara, kadınlara, LGBTİ’lere, öğrencilere hiçbir demokratik talep ile gelinmemesi, sağa açılmanın en önemli yanını oluşturmakta. Demokrasi mi, hak mı, eşitlik mi; “tatava yapma, bas geç”… İşte sağa açılmanın genel söylemi ve niteliği. İçi boş, sen demokrasiyi düşünme, haklarını düşünme, hele bir AKP gitsin de(!) Sağa açılmanın bu niteliğini ortaya dökecek ve bu söyleme geçit vermeyecek olan demokratik ve halkçı bir seçenek yaratmak ise elbette ki mümkün ve büyük bir önem arz ediyor.
Bu seçeneğin yaratılmasında sosyalistlere, Kürtlere, Alevilere, demokratlara, kadınlara, LGBTİ’lere, anti-kapitalist Müslümanlara, ekolojistlere geçen yılın 31 Mayıs’ından beri bir görev düşüyor: kendi alternatifini yaratmak. Çünkü tam da Gezi Parkı isyanında biz bu “yönelimlere” karşı öfkemizi belirtmiş ve sermayenin doğayı katledişine, siyasal İslamcı AKP’nin gündelik hayatımıza yönelik baskıcı ve müdahaleci yasalarına, fiillerine karşı çareyi birleşik bir mücadelede bulmuştuk.
Bu anlamda HDP önümüzde çok önemli bir seçenektir. CHP’nin kirli ittifaklarını bozarak, demokrasiyi yükseltme şiarıyla hareket ederek ve ezilen tüm kesimlerin sesini yükseltebileceği, bu anlamda da HDP dışındaki öznelerle de birleşebileceği bir mücadele alanı yaratmak bugün bizim üstümüze düşen en büyük görevdir.
Bugün fırsat demokrasi ve halkçı bir adayla ile birlikte Gezi’de özgürlüğüne, haklarına, doğasına sahip çıkan, sen benim yaşamıma karışamazsın kes sesini diyen insanlarla buluşma fırsatıdır. Bu fırsat demokrasiyi ve özgürlükleri ifade ettiği için “en akılcı” seçenektir. Bırakalım CHP ve MHP “kurnaz” hamleleriyle AKP’yi götürüp yeni AKP olmaya çalışsın; bizim önümüzde demokratik ve halkçı bir seçenek yaratma görevi var!