Hey gıdi meriv ! Bo çı çavan ter u bar nabe ? (Hey gidi insan! Senin gözün dolmuyor ve doymuyor mu?)
Ma ruke dinyaye tera te nake? (Yoksa dünya sana yetmiyor mu?)
Per Nagazaki, Hiroşima (Önce Nagazaki, Hiroşima)
Doh li Vietname… (Dün Vietnam’da)
U iro li Kurdistane (Ve bugün Kürdistan’da)
Ma Halepçe hindike? (Halepçe az mı sanki?)
Sal 1988, meha Adare… (Yıl 1988, mart ayı)
Gözlerimizin önüne serildikçe bu dizeler, gözyaşlarımızı tutmakta zorlanıyoruz şüphesiz. Yerlere serili o küçük bedenleri gördükçe yüreğimiz sızlıyor. Evet, ne de çok hüzünlenmiştik ilk haberini aldığımızda… Adeta yüreklerimizin derinliklerine anlatılamaz bir acı dolmuştu. Yaşlısıyla genciyle, kadınıyla çocuğuyla dile kolay on bin kadar insan Halepçe sokaklarında katledilmişti. Takvimler 1988’in mart ayını gösteriyordu. İran-Irak Savaşı sırasında dönemin emperyalizminin Ortadoğu kompradoru olan Saddam diktatoryası, Kürdistan’ın Halepçe bölgesinde ortaya çıkan El-Enfal Hareketi isyanını bastırmak için bölgede kimyasal bombardıman başlatmıştı. Sonuç olarak resmi rakamlara göre beş bin gayri resmi rakamlara göre on beş bin insan hunharca katledilmişti. Bu “soykırım”dan sonra kendilerinin bir parmağı olmadığı süsü vermek isteyen emperyalist güçler, “Bu adam diktatördür” deyip asmışlardı. Ama biz biliyoruz ki; bu, yazılan senaryonun bir parçası, kurgulanan oyunun bir bölümüydü ve emperyalist güçler açısından “mutlu sonla” bitti.
Şüphesiz ki uzun yıllardır hem finansal hem de politik menfaatleri uğruna en akla gelmeyecek insanlık dışı yaptırımları bölge halklarına reva gören emperyalist güçlerin en vazgeçilmez uğrağıdır Ortadoğu coğrafyası. Ne katliamlar, ne vahşetler, ne katiller görmedi ki bu topraklar. Ama senaryolar hiç değişmedi. Değişen tek şey aktörler ve rolleri oldu hep. Dünün Faysalları, Saddam’ı, George Bush’u; bugünün radikal islamcı El-Nusra ve IŞİD paramiliter çeteleridir. Dünün masum bölge halkına emelleri uğruna acımasızca kurşun sıkanları, kimyasal kullananları; bugünün kafa kesenleri, tecavüz edenleri, kıtlığa sürükleyenleridir. Dün Musul, Kerkük ve Halepçe’de yapılanlar; bugün Ninova, Lazkiye, Maan, Şengal ve Rojava’da yapılıyor.
Oysaki her şey basit bir deve-cüce metaforundan ibaretmiş gibi okunuyor. Emperyalistlerin, aralarında veya taşeronlarıyla zıtlaşması sonucu çarpışmasında ezilen hep halk olmuştur, olmaktadır. Tıpkı süregelen Ortadoğu tarihinde çoğu kez yaşandığı gibi. Lakin günümüz konjonktüründe bu jargonu alt üst edici en çarpıcı gerçeklik –kuşkusuz- Rojava’dır.
Bugünkü Ortadoğu Senaryosunda Rojava’nın Rolü Oyunbozanlıktır.
İki yılı aşkın süredir devam eden Suriye iç savaşının bilançosu: Toprak paylaşım mücadeleleri ve buna paralel olarak yaşamını yitiren üç yüz bin kadar insan. Sayının büyüklüğünün bizde çokça tedirginlik yaratmadığını düşünüyorum. Bunun birinci sebebi ansızın gerçekleşmeyişi, diğer sebebi ise görülmeye alışılmış olan Ortadoğu tablolarıdır. Ancak bu, bilenen öfkemizi kusmayı engelleyecek bir durum söz konusu değildir tabii ki. Tıpkı devrimciler olarak bu tarz kırımlarda sessiz kalmayışımız gibi. Halepçe kırımında “Kahrolsun emperyalizm ve onun yerli işbirlikçileri”, Amerika’nın Irak işgalinde ise “Kahrolsun ABD emperyalizmi” dedik. Günümüz vaziyetinde ise “Kahrolsun radikal islamcı çeteler” ve daha önemlisi “Yaşasın Rojava devrimimiz” diyoruz. Çünkü Rojava, yüzyıllardır süregelen bir halk mücadelesinin meşru kazanımıdır. Çünkü Rojava, yüzyıllardır durmak, yorulmak bilmeksizin, ne pahasına olursa olsun varoluş kavgası veren onurlu bir halkın, emellerinin tamamen gerçekleşebileceğine dair bir umut kaynağıdır. Ama ne yazık ki tarihte hep olduğu gibi bugün de bu gücü baltalamak isteyenler var. Ancak onların da karşısında zafere ulaşana kadar pes etmeyen bir gücün iradesi var. Bugün bu irade Kobane’de destan yazıyor.
Biji Berxwedana YPG/YPJ !
Ansızın ama planlı bir şekilde –Suriye iç savaşını da fırsat bilerek- Ortadoğu’da boy gösteren IŞİD, son dönemde bölgedeki ilerleyişini sürdürürken rotayı Rojava’ya çevirdi. Bilindiği gibi daha önce de Kobane’ye yönelik bir saldırısı olmuştu. Fakat bu saldırı Rojava savunma birlikleri olan YPG ve YPJ tarafından kısa sürede püskürtülmüştü.
Velhasılıkelam; mevzubahis çete 2014 Eylül’ünün 14’ünde kritik bir operasyon düzenledi Kobane üzerine. Üç koldan taarruza geçen IŞİD’in karşısında yine o irade vardı aynen bugün sürdüğü gibi. Bu iradeye ilaveten Türkiye’nin birçok bölgesinden devrimciler ve yurtseverler dayanışma şiarıyla Kobane-Türkiye sınır bölgesine akın etti. IŞİD ile işbirliği planına, bu durumun tehlike arz edeceğini düşünen AKP kolluk kuvvetleri aracılığıyla bu ortak iradeyi kırma girişiminde bulundu. Ama kitleye hakim olan istikrar, geçmişin “Halepçe’sini” yapmak isteyenler karşısında hiçbir taviz vermedi. Tabii ki bu, işin aktif pratik kısmı. Bu gündem üzerine yapılması gereken bölgeye gidip dayanışmaktan, bazı Avrupa ülkelerinde ve Türkiye’deki çeşitli illerde farklı tarzlarda eylemsel pratikler ortaya koymaktan öte bu tepkiyi evrenselleştirmekte. Bu minvalde önümüze koymamız gereken şey uluslar arası kamuoyunda bu kirli oyunu teşhir etmek ve ayrıca bu meseleye paralel olarak enternasyonalist devrimci kamuoyunda Kobane üzerine müthiş bir farkındalık yaratma çabasında olmak ve çağrısını yapmaktır.